1983 yılında İstanbul’da doğan yönetmen Barış Sarhan’ın ilk uzun metraj filmi Cemil Şov’u İstanbul’daki gösterimlerinde izleyememiştim. Ama Kasım ayında 62.Selanik Uluslararası Film Festivali’nde pandemiye rağmen büyük salonda Yunanlı izleyicilerle birlikte izledim. Festivalin Balkan ülkelerinde o yıl yapılmış, en yaratıcı, farklı, ilgi çeken, festivallerde kendine yer bulan filmlerini derleyen Balkan Survey bölümü sinemamızı da yakın takiptedir. Barış Sarhan’ın Cemil Şov filmi Balkan Survey programında gösterildi. İzleyiciler filmi ilgiyle izledikten sonra yaklaşık bir saate yakın yönetmeni soru yağmuruna tuttular. Yunanlı izleyicilerin bizim sinemamıza meraklı oldukları bir gerçek. Sadece sinema filmlerini değil televizyon dizilerini de, hatta özel platformlarda gösterilen Türk filmlerini de merakla izlediklerini biliyorum. Bir de bu sohbetlere izleyicinin hiç de azımsanamayacak entelektüel düzeyini ekleyince Selanik’de salonlarda Türk filmlerini izlemek ve izleyicinin sorularını, yorumlarını duymak iki ülke arasındaki kültürel etkileşim açısından hep ilgimi çekti.
Barış Sarhan, Marmara Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nden 2005 yılında mezun olduktan sonra tasarımcı, art direktör ve reklam filmi yönetmenliği yaptı. 2009 yılında ilk kısa filmi Terlik’i çekti. Sonrasında New York’ta sinema eğitimi aldı. İlk uzun metraj filmi Cemil Şov 2021’in son aylarında gösterime girdi. Yönetmen Cemil Şov’u 2015 yılında on üç dakikalık bir kısa film olarak çekmişti.
Saraybosna’da bir yapımcıya uzun metraj projesinden bahsettiğinde ona bu projenin önce kısa filmini yapmasını öneriyor. O da bu fikre katılarak bir yönetmen olarak güveninin gelmesi, üzerindeki gerilimin gitmesi açısından baştan beri uzun metraj olarak düşündüğü Cemil Şov’u önce kısa film yapıyor. Cemil Şov’un kısa versiyonu diyelim uzundan daha farklı. Birçok bakımdan farklı. Hatta oyuncu Ozan Çelik dahi kısasında daha farklı oynuyor. Oysa karakter her ikisinde de aynı. Bir AVM’de çalışan ve oyuncu olmak isteyen güvenlik görevlisi ama belki kısa filmi düşünürsek Cemil’in şarkıcı olmak isteyen bir güvenlik görevlisi olduğunu düşünebiliriz. Uzun filmde kısada olmayan ve filme çok yakışan, hem görsel olarak hem de anlam bakımından renklerle anlatım var.
Barış Sarhan’la Selanik’te konuşma fırsatım da oldu. Bakın bu konuda neler söylüyor:
– Film mavi başlıyor. Sonrasında gittikçe kırmızıya dönüşüyor. Karakter nasıl değişiyorsa film de değişti. Doğal başlayıp dışavurumcu ilerliyor. Sinemamızda örneği olmayan bir film. Gittikçe sanki bir rüyaya dönüşüyor. O anlamda naif duygularla başlıyor ve karanlık duygulara dönüşüyor. Biraz da cehenneme dönüşen sanki şeytanlaşmak, kötü tarafını bulmakla ilgili bir film bu ama bunu bulurken de kendi kendine kötü tarafını bulmak, insanlara kendini göstermek için kötülüğü seçmek, kötü karakter olmayı seçmek. Bunun da bir oyununu yapmak. Gerçek bir kötü olacağına taklidini yapmak. Ben oraya taklit gibi bakmadım ama. Cemil’in kendi iç dünyasında, en naif bir durum bile çok büyük. Film de sonunda onunla aynı izleği izliyor. Gerçek dışı bir dünyaya dönüyoruz. O kadar kırmızı bir yer değildi orası. Orayı biz özellikle öyle yaptık. Bir insanın kafasına vurunca o kadar kanar mı?
Bu noktada araya giriyorum:
-Ahh ! İşte o Yeşilçam’ın gerçeği. O kadar kan akmaz veya o kadar kanarken nasıl yürüyorsun ama bu beyaz perde, gerçekliğin dışında bu bir film dünyası.
-Aynen öyle, ben o anlamda gerçek dünyada nasıl olura hiç prim vermeyen biriyim. Benim için önemli olan bu bir kurgu, bir iş. Ben istediğim yerde istediğim şeyi çıkartabilirim, kendi dünyamı yaratabilirim.
-Tabii ki yönetmen sensin ve biz de izleyiciler olarak sizin filmlerinizi izleyip kendi dünyamızı yaratabiliriz ama burada aktif, yaratıcı izleyiciden bahsediyorum. Ayrıca yönetmen olarak izleyiciye de bu özgürlüğü verecek yaratıcı yönü gelişkin filmler yapmak da çok zenginleştirici. Atmosfer atmosferi doğurur, duygu duyguyu doğurur.
-Önemli olan inandırabilmek. Bazen öyle şeyler oluyor ki en aşina olduğun konuya inanmıyorsun, böyle baba olmaz diyorsun. Bazen de bir uzaylı başka bir uzaylıyı seviyor aşk tam da bu diyorsun.
-Tabii ki gerçekte öyle bir şey olmayabilir ama verdiği duygu nedir? Bu da çok önemli. CemiL Şov’un kısası ve uzunu arasındaki farklardan biri de uzun filmde Burcu karakterinin de devreye girmesi ve her iki karakterin de, Cemil ve Burcu’nun, değişimi. Kısa Cemil Şov’da Burcu karakterine dair sadece sinyaller var. Uzun film de ise Burcu ayrıca incelenmeyi hak eden bir diğer karakter.
-Burcu ve Cemil… Karakterin yolculuğu… Yüzleşmeye korktuğun şeyin önüne çıkması ve onunla bir şekilde hemhal olup dönüştürmesi… Bunun görünür olmaması için karakter dönüşümünün dikiş noktalarının belli olmaması gerekiyor. Seyirci sanki dönüşüm yokmuş gibi görüp; “adam ne başladı ne bitti” demeli yani değişimin kendiliğinden olması daha iyi. Genelde ana akım filmlerde bu daha görünür oluyor. İzleyici bunu anlıyor. Belli olmadan bir değişim var ama sonunda anlaşılıyor. Fazla draft yazıp dikiş yerlerini örtmek gibi bir çalışma izledim. Hazırlık yedi yıl sürdü. Yirmi bir draft yazdım. Film mavi başlıyor, aynı sahnenin kırmızı versiyonunu görüyoruz. Sonra kırmızıya dönüşüyor. Bir yerde okumuştum çok hoşuma gitmişti; “Filmin ilk karesiyle son karesini arka arkaya koyun filmin hikâyesi budur.” diyordu. O yüzden özellikle yaptım.
Barış Sarhan filmi ve kendisi hakkında çok açık konuşan bir yönetmen. Hem de filmiyle ilgili yorumları da duymak istiyor ve o bana soruyor.
-Art house mı geldi sana yoksa main stream mi? Ortada mı?
Soru soran değil de cevap veren tarafa geçince biraz sıkışıyorum. Doğrusu filmi izlerken bunu düşünmemiştim. Hem de ne desem şimdi? Yönetmen hangi cevabı duymak ister. Önce biraz düşünmek için dolaylı cevabı tercih ediyorum. Neyse ki bu yazıyı yazarken filmi izleyeli çok oldu ve artık buna daha rahat cevap verebilirim. Zaman geçtikçe eğer hala ben o filmden sahneler hatırlıyorsam, hatta oyuncuların mimiklerini hala görüp seslerini duyabiliyorsam filmi daha iyi değerlendirebiliyorum. O gün bu soruya yanıtım her ikisi de yani dengede olmuştu. Bugün yazıyı yazarken hayır art house dedim ama yazının sonuna gelip de filmi tekrar düşündüğümde gene ilk yanıta döndüm: Dengede. Özellikle Yeşilçam meraklılarının Cemil Şov’u severek izleyeceğini düşünüyorum. Bu yüzden ben Yeşilçam esintisiyle bir yolculuk diyorum Cemil Şov’a. Belgin Doruk ve Türkan Şoray’ı görüntüsüyle hatırlatan Burcu rolünde Nesrin Cavadzade ve Cemil rolünde zaman zaman Ayhan Işık’ı hatırlatan Ozan Çelik’in oyunculuklarının filme katkısı çok büyük. Barış Sarhan’ın oyuncu yönetimindeki başarısı Ozan Çelik’in başarılı oyunculuğuyla da birleşince Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünde jürinin gözünden kaçmadı.
Burada Barış’a Burcu karakterini sormak istiyorum. Filmdeki denge her iki karaktere yaklaşımda da söz konusu. Bu anlamda Burcu karakterini de izlemek zevkli.
-Burcu, babasından bu kadar nefret eden bir kadınken babasının karşısında oynayan kadınlara dönüşmüş. Babasının gölgesi hep hayatında olmuş. Biraz o problem yüzünden de öyle birine dönüştürdüm onu. Baba problemiyle yüzleşmesi, bir şekilde kafasını kurcalaması acaba annemden duyduğum kişi mi baba gibi sorularla uğraştım.
-Aynı sorgulamayı filmi izlerken ben de kendi içimde yaptım. Babamla ilgili bir konuda çok mu yanlı davrandım dedim kendi kendime. İnsan karmaşık bir bütün. Peki grafik tasarım okumuşsun ama neden sinema?
-Ben grafik tasarım mezunuyum, görsel bir dünyadan geliyorum ve başladığımdan itibaren büyük anlatılara, yani çok fazla insanın olduğu, dair bir merakım vardı. Buna biraz kendime meydan okumak diyebiliriz, neler yapabilirime dair de. Onların en büyüğü en zoru, en çok insanla çalıştığın, oyuncağımın en çok olacağı şey sinema sanatıydı. Kendi başıma resim de yapabilirdim ama başkalarının da dâhil olduğu ve olabildiğince büyük bir şeyi kontrol etmek ve onu bir sanat eserine dönüştürmek beni çok etkiledi. Sinema sanatların birleşimi gibi bir sanat aslında. Doymamış bir çocuk gibi, bir sürü oyuncak olsun istiyorum ve sinema sanatı bunları bana veriyor. Bir sürü farklı sanatı da kullanabileceğim, müziği, teatral şeyleri, belki animasyonu da işin içine sokabilirim ileride.
-Peki son bir soru olarak sen yönetmen olarak bu süreçte nasıl değiştin?
-Yönetmen olarak yapabilecek miyim derken ve ilk başladığımda tarzım ne diyordum ama şu an tarzım, konularım var yani kendi önümdeki yolum açıldı.
-Dilerim o yol çok uzun olur. Hadi şimdi fotoğraf çekmeye çıkalım.
Böylece Barış Sarhan’la söyleşimiz bitiyor.
Selanik festival merkezi, antrepolarının herkesin kullanabileceği sinema salonlarına, fotoğraf ve sinema müzesine, galerilere dönüştürülmesiyle bir sanat merkezine dönüşen limanın şehre en yakın bölümünde. Ayrıcalıklı bir alan değil tam da şehrin ve halkın içinde. Sadece belli bir kesimin girebileceği pahalı bir açık hava alışveriş merkezi değil ama sanatı yaşayabileceğiniz bir alan. Hem de şehri en güzel gören noktada. Biraz ileride uzun yol gemileri yolcularını alıp yeni şehirlere doğru yolculuğa çıkarken biz de fotoğraflarımızı çekip yeni filmlerle başka dünyalara yolculuğumuza devam ediyoruz.
Kasım 2021-Ocak 2022 / Selanik-İstanbul
Bize Ulaşın