Ya Siz, Kitabınızı Nerede Okumak İstersiniz? / 1

///

Paris Lüksemburg Bahçeleri’ndeyiz1. Mayıs ayı başında, bir öğle sonrasında. Baharın gelişiyle şenlenen park uzun bir kışın ardından güneşe koşan insanlarla dolu. Güneşin sıcaklığına, ışığına koşan yaşlısı, genci, aşıkları, yalnızlık düşkünleri bu parkta güneşin ışıklarında yıkanıyor ve kitapların ışığıyla.

Lüksemburg Bahçeleri’nin yıllardır süren bir geleneği var. Kendinize uygun, keyfinize göre bir bank ya da bir sandalye bulup kitap okumak. Paylaşılan toplumsal bir alışkanlık. Kuşaklar boyu süren vazgeçilmez bir gelenek.

Ya siz nerede okumak istersiniz o içinde kaybolup başka diyarlara gideceğiniz sözleri, sözcükleri; romanları, öyküleri, şiirleri? Sahi, kitabınızı nerede okumak istersiniz?

Birlikte gezinelim bu parkta, bir mayıs günü öğle sonrasında, kitap okuyanların arasında.

Güneş ışıkları ağaçların yapraklarıyla oynaşıyor. Siz sevgilinizle, ışıklı bir aralık bulmuşsunuz. Yan yana kurulmuşsunuz, sırtınız güneşe yaslı. Siz kitaplarınızı okurken bir adam elinde kocaman, ağırca bir torba ile geçiyor önünüzden.

Torbasının içindeki kitapları az ilerideki bir banka diziyor adam. Belli ki felsefe meraklısı birisi. Montaigne, Camus, Sartre’dan kitaplar diziyor ve sakin adımlarla uzaklaşıyor ağaçların arasından.

İsteyen alsın, okusun diye bırakıyor o kitapları; Lüksemburg Parkı’nda adeta bir “askıda kitap” dayanışması! Gelen geçen meraklı gözler inceliyor kitapları.

Bazen bir bankta, yeşillikler altında bir yer bulursunuz kendinize, kitabınızdaki başka dünyalara dalmak üzere…

Bazen tam da kalabalığın ortasında dalarsınız sözcüklerin sizde canlandırdığı duygulara, düşüncelere…

Kimi zaman güneşi yakalarsınız asırlık ağaçların titreşen yaprakları arasından süzülüp gelen…

Kimi zaman başkalarıyla birlikte dizilirsiniz görkemli bir heykelin2 önünde,

Kimi zaman daha gölgelik sakin bir köşesine kurulursunuz parkın…

Başınızın üstünde binbir türlü tonu yeşilin; önünüzde serili çimenlerin…

Ah o güneşin sıcaklığı nasıl da ısıtır sarar bedeninizi…

Gölgelerin arasından sızan o ışıkların sıcaklığı vurur kitabınıza…

Ya da bir petank3 oyun alanının köşesine kurulup kaybolursunuz kendi alemlerinizde,

Ya da, dalmış iken kitabınıza, arada bir seyre dalarsınız demir bilyeleri yuvarlayanları zevkle…

Siz kitap okurken bazen yanınızda müziklerin ahengine kapılıp gider bir başkası ve az ilerinizde Banyodan Çıkan Venüs heykeline4 ilişir gözünüz arada bir.

Ya da, birisiyle yan yana ama bambaşka dünyalarında kitapların, arada ikinizin de gözüne takılır Kestner anıtı5.

Meraklısı için notlar

1.      Jardin du Luxembourg (Lüksemburg Bahçeleri)

Lüksemburg Bahçeleri, Paris’te, 1612 yılında, merhum Kral IV. Henri’nin eşi Marie de Médicis’nin talebi üzerine, daha öncesinde XIII. Louis’nin annesinin inşa ettirdiği Lüksemburg Sarayı çevresinde kuruluyor. 1635 ve sonrasında çeşitli düzenlemeler geçiriyor ve halen yaklaşık 25 hektarlık bir alana yayılıyor. Fransa Senatosu’nun mülkiyeti ve idaresinde halka açık bir park alanı bu. Fransız tarzı simetri ve perspektif içeren ve İngiliz tarzı vahşi doğadan izlenimler içeren bölümleri var.

Grek mitolojisinden Fransız kraliçilerine, hayvan figürlerinden, Beethoven, Baudelaire, Chopin ve George Sand’ın büstleri ve Özgürlük anıtı gibi sembolleri içeren 100’ün üzerinde heykel ve anıt barındırıyor. Güney yürüyüş yolu boyunca ise, Ossip Zadkine’nin modernist bronz heykeli “Le Poète”(Şair) ve Jacques Leduc’un (1891) “Harde de Cerfs” (Geyik Sürüsü) adlı bronz heykel grubu ve Auguste Cain’in, yeni öldürülen avının üzerinde gururlu bir aslanı tasvir ettiği “Lion de Nubie et sa Proie” (“Nubia Aslanı ve Avı”) heykelleri yer alıyor.

Bu parkın içinde, senato binası olarak kullanılan Lüksemburg Sarayı, Lüksemburg Müzesi, limonluk, sergi bölümleri, çocukların küçük yelkenlileri yüzdürdükleri büyük göl, Paris maden okulu, ücretsiz müzik performanslarının düzenlendiği küçük orkestra standı, kukla tiyatrosu sahnesi, çocuk oyun alanları, midilli benzeri küçük atlar, tenis kortları, satranç masaları, Pétank oyun alanları yanında bir arı evi ve arıcılık okulu da bulunuyor. Ayrıca parkın dış cephesinde yılda iki kez fotoğraf sergisi ve her sonbaharda bir bal festivali (“Fête du Miel”) düzenleniyor.

2022’de internet kullanıcıları tarafından Avrupa’nın birinci en iyi, dünyanın üçüncü en iyi parkı seçiliyor ve o yıl 6 milyonun üzerinde ziyaretçi kabul ediyor

Bu bahçeler Edgar Degas, Van Gogh gibi ressamların eserlerine de konu oluyor.

2.      La Harde de Cerfs (Geyik Sürüsü)

Arthur Jacques Leduc (1848-1918) tarafından yapılan bu bronz heykel grubu avcılar tarafından takip edilen bir geyik, bir maral (dişi geyik) ve bir seyik (geyik yavrusu) içeriyor. Dikkat kesilmişler ve kendilerini avcılara yakınlaştırmaya çalışan av köpeklerinin seslerine kulak kabartmışlar. Heykel 1891 yılında şimdiki yerine yerleştiriliyor.

3.      Pétanque (Petank)

Petank genellikle üçer kişilik takımlar halinde ve metal toplar ile oynadığınızve topu belirlenen bir hedefe en yakın bir yere atmayı amaçladığınız bir oyun.

Kökenleri, MÖ 6. yüzyılın başlarında eski Yunanlıların, para atma, ardından düz taşlar ve daha sonra taş toplar atma oyunlarına dayanıyor. Antik Romalılar tarafından oyun geliştiriliyor ve Romalı askerler, denizciler tarafından Fransa’ya getiriliyor. Romalılardan sonra taş topların yerini tahta toplar alıyor ve Orta Çağ’da yaygın olarak “Boules” (toplar) olarak anılmaya başlanıyor.14. yüzyılda Fransa Kralı IV. Charles ve V. Charles sporu halka yasaklıyor ve bu yasak ancak 17. yüzyılda kaldırılabiliyor.

19. yüzyıla gelindiğinde, İngiltere’de oyun “çim bowlingi” haline geliyor, ancak Fransa’da oyun alanının uzunluğu dışında günümüzün petankine benzeyen bir şekle dönüşüyor.

Petank oyununun günümüzdeki şekli 1907’de Fransa’nın Provence kentinde ortaya çıkıyor. Yerel bir kafe sahibi olan Ernest Pitiot tarafından, romatizması topu atmadan önce koşmasını engelleyen Jules Lenoir adlı Fransız oyuncusuna ev sahipliği yapmak için icat edilmiş. Bu oyunda, oyuncu artık topu fırlatırken koşmak yerine bir daire şeklinde sabit duruyor.

İlk petank turnuvası 1910 yılında düzenleniyor ve ardından kısa sürede Fransa’da yaygınlaşıyor.Önceleri masif ahşap toplarla oynanır iken Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gülle üretim teknolojisindeki gelişmeler ile kısa sürede içi boş metal toplar norm haline geliyor. Sonrasında petank, Provence’tan Fransa’nın ve ardından Avrupa’nın geri kalanına ve ardından dünyanın dört bir yanındaki Frankofon kolonilerine ve ülkelere hızla yayılıyor. Bugün dünyanın her yerinde Ulusal Federasyonlar mevcut ve Petank dünyanın çoğu ülkesinde aktif olarak oynanıyor. Petank sporunun uluslararası yönetim organı Fédération Internationale de Pétanque et Jeu Provençal’dır (FIPJP). 1958 yılında Marsilya’da kurulmuş ve halen 112 ülkede 112 ulusal federasyonu bulunuyor.

4.      Venus sortant du bain (Banyodan çıkan Venüs heykeli)

Bu anonim heykel, uzun boylu, ayakta, başı çıplak, sağ omzunun üzerine eğilmiş, havaya kaldırılmış bakışları olan genç bir kadını betimliyor. Beline bir bantla bağlanan kolsuz bir tunik giymiş; sağ kol başın üzerine kaldırılırken diğer kol indirilmiş. Heykele kaide görevi gören sütunun yüksekliği yaklaşık 4 metre. Dor başlıklı, damarlı granitten, mermerden, yumurtalarla süslü.

Bu heykel, 1840’lı yıllarda Lüksemburg Sarayı’nın güney cephesinin genişletilmesiyle gerekli görülen bahçe düzenleme çalışmaları sırasında şimdiki yerine yerleştirilmiş.

5.      Auguste Scheurer Kestner anıtı

Bu heykel, 1899 yılında, Scheurer Kestner’in (1833-1899) anısına, dönemin ünlü Fransız heykeltraşı Aime Jules Dalou’ya (1838-1902) ısmarlanıyor. 1902 yılındaki ölümü üzerine öğrencileri tarafından tamamlanıyor. Anıtın bir yüzü “adalet”i diğer yüzü ise “gerçek”i temsil diyor.

1833 yılında doğan Scheurer Kestner kimyacı, politikacı ve dönemin senato başkan yardımcısı; Dreyfus davasında, onu savunan ilk kişilerden biri.

Lüksemburg bahçelerindeki heykelleri ve anıtları daha ayrıntılı incelemek isterseniz Fransa Senatosu web sitesinin ilgili sayfalarını (https://jardin.senat.fr/) ziyaret edebilirsiniz.

 

Fotoğrafa merakı geçen yüzyılda, 70’li yılların ikinci yarısında, üniversite yıllarında başladı; sanata, edebiyata, resme, şiire, saza söze, arkeolojiye, tarihe meraklıydı oldum olası; giderek dünyayı değiştirmeye, tıbba ve psikiyatriye merakı da aynı yıllara rastlar. Tank gibi bir Zenith TTL makinayla dolanırdı ortalıkta. Güneşli havada 125’e 16, merdiven altında karanlık oda, ah bir 400 ASA’lık film alabilsek de, çekebilsek yarı karanlıkta. Her biri 36 kare, aman hemen bitmesin, yanında yedek film var mı, nasıl çıktı acaba, gel de bekle bir hafta, derken, fotoğraf öğreneceğim diye sabırlı olmayı öğrendi bir de. Beklemeyi, zamana inanmayı öğrendi.

“Yeni Fotoğraf” dergisinin çıkışını heyecanla her ay alışını, üç arkadaş evin alaturka tuvaletini karanlık odaya çevirişlerini, bol fotoğraf çekmeden bu işin öğrenilemeyeceğini anladıklarında, film masrafını kısmak için, Sirkeci’den 300 metrelik film alıp onu kasetlere bölüp bol bol siyah beyaz fotoğraf çekişlerini, o günlerden kalan görüntüleri; Alsancak’ta ayı oynatan adam ve ayısının görüntülerini, Kayseri’de çeşme başında oynayan çıplak çocukların, İzmir’de Cumhuriyet Meydanı’nda büyük mitinglerin görüntülerini, ille de kordon görüntülerini hayal meyal hatırlıyor.

Ardından, uzun bir ara girdi fotoğrafla arasına. Psikiyatri eğitimi ve uzmanlığıyla artık makinasız fotoğraflar çekmeye dönüştü adeta bu merak. Yardım için başvuran kişileri dinlerken kendi zihninde onların fotoğraflarını çekmeye, onların iç dünyalarını, duygu hallerini zorluklarını, hayat mücadelelerini zihninde imgelerle canlandırmaya dönüştü bu merak. 80’li yılların başlarından itibaren artık mesleğine gömülmüştü. Araştırma yapmak, ders vermek, klinik pratik, meslek örgütlenmelerinde aktif görevler üstlenmek ve bu görevleri bağlamında yüzün üzerinde ülkeye seyahat etmek, konferans vermek. Buralarda mutlaka sanat müzelerini, az da olsa fotoğraf müze ve sergilerini ihmal etmedi; tabii, elindeki genellikle kompakt makinaların deklanşörüne gelişine basmayı da.

Altmışından sonra, taa gençlik yıllarından beri uzaktan beğeniyle izlediği İFSAK’ta kurs görme zamanı bulabildi; ardından, fotoğrafın günlük hayatında kapsadığı zaman, alan genişledi. İFSAK’ta Temel Eğitim Semineri, ardından, Pitoresk projesi, Çekim Teknikleri, Portre, Makro, Uzun Pozlama dersleri, çalışmaları, Semt projesi çalışmalarında, katılabildiği fotoğraf gezilerinde rastgele, gelişine fotoğraf çekmemeyi öğrendi. Ortaya çıkmasını istediği fotoğrafı, önce zihninde kurgulamayı, onu mümkün olduğunca önce zihninde tasarlayıp görmeyi, imgeleştirmeyi, ardından dış dünyayı bu zihnindeki tasarıya göre gözden geçirmeyi, dış dünyanın kontrolü dışı olan gerçekliklerini dikkate alan bir bakış açısı benimsemeyi, mümkünse dış dünyaya az da olsa istediği biçimi vermeyi ve elindeki teknik olanaklar çerçevesinde zihnindekinin mümkün olup olmadığına karar vermeyi ve teknik ayarları / düzenlemeleri buna göre yapmayı öğrendi. Dış dünyadan edindiği izlenimleri iç dünyasında kurgulayıp / tasarlayıp, sonra bu tasarımı dış dünya ve teknik olanakların sınırlılıklar çerçevesinde, dış dünyanın içinden çekip çıkarması ve fotoğrafa dökmesi gerektiğini öğrendi. Fotoğrafın “çekilen” değil, “yapılan” bir şey olduğunu; fotoğrafı “çekmek” değil, “yapmak” gerektiğini öğrendi.

Fotoğrafın, dış dünya ile iç dünyasını birleştiren bir araç olduğunu; dış dünyayı
kendisine göre yeniden inşa ederken iç dünyasını zenginleştiren bir araç olduğunu kavradı.

Bu yüzyıla devrilmişti zaman; sayısallaşan bol renkli dünyada, “tekniğin önceliği, estetiğin üstünlüğü, yaratıcılığın hazzı” der durur oldu; bu dediğinin peşine düştü. Fotoğrafın “makinenin çektiği birşey değil, fotoğrafçının yaptığı bir şey” olduğunu kavradı. Kısaca, hayatına “fotoğrafça bir anlam katma” peşinde bir fotoğraf meraklısı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Doğal Seçim…

Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla…

Yapay Zeka

Görsellerde yapay zekan kullanımının tartışmaya açılması büyük ölçüde 2023 yılı Sony World Photo Organisation – ki…

Beatrice’den Gelen Mektup

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil  https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/  tarafından yazının sonunda künyesi verilen kitapların esiniyle…

Levend Kılıç Anısına

Genel olarak sanat dünyasına ve özelde fotoğraf dünyasına baktığımız zaman hem  kitap,  hem de dergi yayını…

Feminizim Nasıl Görünür:

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar  https://www.instagram.com/ahuincekaralar/  tarafından shutterstock.com  https://www.shutterstock.com/blog/history-of-feminism-photos  adresinden Türkçeleştirilmiştir. .…

Foto İntelijansiya

Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni…