Seyir Defteri: Uzak Asya (Singapur, Japonya)

/

Bölüm 02, Japonya, Hiroşima (Yaz 2019) 

Salı, 25 Haziran 2019

Sabah, otelde kahvaltı verilmediği için odamızda hazır çorba ile hallediyoruz o işi. Saat 09:10’da arkadaşlarla lobide buluşuyoruz. Uzun bir gün olacak.

Yürüyerek Shin-Osaka istasyonuna gidiyoruz. Burada İstanbul’dan aldığımız biletlerimizi aktive edip Hiroşima’ya giden ilk hızlı trene atlıyoruz. (Bu arada biletlerimizin tüm trenlerde geçmediğini öğreniyoruz. Kırmızı, mavi ve pembe hatlarda geçiyormuş.) yaklaşık 1.5 saat sonra Hiroşima’dayız. Danışmadan bizim aldığımız tren biletine bedava şehir turu olduğunu öğrenince, şehri gezmek üzere otobüse biniyoruz.

Otobüs bizi atom bombasının patladığı yere ve bugüne kadar olduğu gibi korunan, harabeye dönmüş ama yıkılmamış tek binaya götürüyor.

Etrafta onlarca “Hiroşima barış gönüllüsü” var. Birçok ta ziyarete gelmiş ufak okul çocuğu grupları. Muhtemelen savaşın ne kadar kötü olduğunu anlatıyorlar. Bir de müze var fakat girmiyoruz. Fotoğraflarımızı çekip dönmemiz lazım, zamanımız az.

Tekrar bir sonraki otobüse atlayıp istasyona geri dönüyoruz. Buradan da bir feribotla (Bu da ücretsiz, kombine tren biletine dâhil.) Miyajima adasına (ulusal park) geçiyoruz.

Burası ülkenin önemli dini yerlerinden biri. Geçmişi 860 yılına giden Budist tapınakları, sonra Şinto tapınakları da kullanılmaya başlanmış. Denizin içinde bir kapı ve deniz seviyesinde, ara sıra su içinde kalan bir de tapınak var. Deniz içindeki kapı ülkenin en önemli üç dini simgesinden biri. Ayrıca Ada’da serbest dolaşan onlarca geyik var. Aşağıda fotoğrafı olan haritada uyarıyor, ayrıca ben de gözlerimle gördüm; arkadan yaklaşan geyik adamın gömleğini yemeye başladı. Adam fark edip çekince neredeyse geyiğin boğazından çıktı gömleğin ucu. Bir şeyler yerken bir güvercin gelip elime kondu, avucumdakileri yemeye başladı. Çok samimi buranın hayvanları.

Tapınakları dolaşalım, biraz alışveriş yapalım derken akşamı yapıyoruz. Saat yediye doğru feribota biniyoruz. Geldiğimiz istikamette geri dönüş başlıyor. Sanırım akşam saat on gibi otelde oluruz. Yine çok yürüdük, yorulduk.

Alışveriş yaparken aldığımız bir şeyin ambalaj kâğıdı.

Ara notlar;

  • Japonya’da şu ana kadar gördüğümüze göre internet problemi yok. Her yerde tren, otel, kafe bir şekilde internete bağlandık. İnternetsiz pek kalmadık.
  • Okuduklarımız metrolarda insanların kitap okuduğunu yazıyordu. Şu ana kadar 10’a yakın metroya bindik, bir tane kitap okuyan görmedik. Herkesin elinde cep telefonu. Metroda, yürürken, birbirleriyle konuşurken, hatta bisiklete binerken bir ellerinde, gözler telefonda.
  • Bisiklet deyince o da ilginç. Bisikletleri kaldırımda son sürat kullanıyorlar. Yürürken dikkatli olunması gerekiyor. Zaten bir ellerinde cep telefonu. Bir şey olduğunu görmedim ama çok tehlikeli geldi bana.

Seyir Defteri’nin Güney Amerika yolculuğuna dair yazıları için; Bölüm IBölüm IIBölüm IIIBölüm IVBölüm VBölüm VIBölüm VII Bölüm VIIIBölüm IX

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Gezi Kültürü