Sevmek Zamanı

//

orada sen ve

yalnızlığın

erosun oku değdi tenime

ve ben burada

yalnızlığımla

naso magister erat **

sev beni

suretimi değil

arzuyla arzuyla

dalıp giderim teninde

erisem sende

oysa

suretimde senin gönlün

benimki de

öyle

bir umut işte

kavuşmak

bu muymuş

nam amor ad mortem***

(*) bu şiir ve video, ilgili fotoğraflar ile birlikte, Sevmek Zamanı (Metin Erksan, 1965) filmi üzerine, Serkan Turaç danışmanlığında düzenlenen “referans çağrışım” fotoğraf atölyesi (2023) kapsamında hazırlanmıştır. Projenin tüm ürünlerine şu websitesinden ulaşılabilir: https://referanscagrisim.org/

(**) Naso magister erat: “Naso’ydu bizim öğretmenimiz” (Ç. Dürüşken çevirisi) ya da “Naso’dan öğrendik bütün bunları” (. Z. Eyüboğlu çevirisi)

Naso, Publius Ovidius’un lakabı; burnunun haşmeti nedeniyle bu ad takılmış, kendi de benimsemiş, sonuçta Publius Ovidius Naso olmuş adı.

Ovidius’un “Ars Amatoria” şiir kitabı üç cilt; ilk iki cildi erkeklere son cildi ise kadınlara aşk sanatını öğretmek üzere yazılmış. Ülkemizde, ilk basımları 1941 ve 1943, Hasan Ali Yücel dönemi dünya klasiklerini türkçeye kazandırma çabalarının ürünü. Daha sonra bunun tıpkı basımları İş Bankası Yayınlarından, 1. Baskısı 2010 ve 2. Baskısı 2011; belli ki çok ilgi görmüş. Bunlar Latince’den Çiğdem Dürüşken çevirisi ile “Latince-Türkçe” olarak iki dilli yayımlanmış. Filmde, daha ilk sahnelerden birinde Meral’in elinde, kapağını Sait Maden’in yaptığı baskıyı görüyoruz. Bu kez, adı “Ovidivus, Sevişme Yolu”, 1965 yılında Elif yayınları baskısı, İsmet Z. Eyüboğlu çevirisi. Şiirsel destan tadında bir çeviri, ya da türkçe söyleyiş demek daha doğru olur belki de.

Ovidius’un bu kitabının son cümlesi, “Naso magister erat”, Dürüşken çevirisinde, “Naso’ydu bizim öğretmenimiz” diye karşılanıyor; Eyüboğlu çevirinde ise, “Naso’dan öğrendik bütün bunları” diyerek. Bu cümle Ovidius’un kızlara ve delikanlılara adeta vasiyeti; aşk sanatını benden öğrendiğinizi yazın diyor.

Ovidius. Aşk Sanatı (Latince-Türkçe). Çiğdem Dürüşken (Latinceden çeviren). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2011. s. 112

Ovidivus. Sevişme Yolu. İsmet Zeki Eyüboğlu (Latinceden Almanca baskısı ile karşılaştırarak çeviren). Elif Yayınları, İstanbul, 1965. S. 87

(***) nam amor ad mortem: aşk için ölümüne

Fotoğrafa merakı geçen yüzyılda, 70’li yılların ikinci yarısında, üniversite yıllarında başladı; sanata, edebiyata, resme, şiire, saza söze, arkeolojiye, tarihe meraklıydı oldum olası; giderek dünyayı değiştirmeye, tıbba ve psikiyatriye merakı da aynı yıllara rastlar. Tank gibi bir Zenith TTL makinayla dolanırdı ortalıkta. Güneşli havada 125’e 16, merdiven altında karanlık oda, ah bir 400 ASA’lık film alabilsek de, çekebilsek yarı karanlıkta. Her biri 36 kare, aman hemen bitmesin, yanında yedek film var mı, nasıl çıktı acaba, gel de bekle bir hafta, derken, fotoğraf öğreneceğim diye sabırlı olmayı öğrendi bir de. Beklemeyi, zamana inanmayı öğrendi.

“Yeni Fotoğraf” dergisinin çıkışını heyecanla her ay alışını, üç arkadaş evin alaturka tuvaletini karanlık odaya çevirişlerini, bol fotoğraf çekmeden bu işin öğrenilemeyeceğini anladıklarında, film masrafını kısmak için, Sirkeci’den 300 metrelik film alıp onu kasetlere bölüp bol bol siyah beyaz fotoğraf çekişlerini, o günlerden kalan görüntüleri; Alsancak’ta ayı oynatan adam ve ayısının görüntülerini, Kayseri’de çeşme başında oynayan çıplak çocukların, İzmir’de Cumhuriyet Meydanı’nda büyük mitinglerin görüntülerini, ille de kordon görüntülerini hayal meyal hatırlıyor.

Ardından, uzun bir ara girdi fotoğrafla arasına. Psikiyatri eğitimi ve uzmanlığıyla artık makinasız fotoğraflar çekmeye dönüştü adeta bu merak. Yardım için başvuran kişileri dinlerken kendi zihninde onların fotoğraflarını çekmeye, onların iç dünyalarını, duygu hallerini zorluklarını, hayat mücadelelerini zihninde imgelerle canlandırmaya dönüştü bu merak. 80’li yılların başlarından itibaren artık mesleğine gömülmüştü. Araştırma yapmak, ders vermek, klinik pratik, meslek örgütlenmelerinde aktif görevler üstlenmek ve bu görevleri bağlamında yüzün üzerinde ülkeye seyahat etmek, konferans vermek. Buralarda mutlaka sanat müzelerini, az da olsa fotoğraf müze ve sergilerini ihmal etmedi; tabii, elindeki genellikle kompakt makinaların deklanşörüne gelişine basmayı da.

Altmışından sonra, taa gençlik yıllarından beri uzaktan beğeniyle izlediği İFSAK’ta kurs görme zamanı bulabildi; ardından, fotoğrafın günlük hayatında kapsadığı zaman, alan genişledi. İFSAK’ta Temel Eğitim Semineri, ardından, Pitoresk projesi, Çekim Teknikleri, Portre, Makro, Uzun Pozlama dersleri, çalışmaları, Semt projesi çalışmalarında, katılabildiği fotoğraf gezilerinde rastgele, gelişine fotoğraf çekmemeyi öğrendi. Ortaya çıkmasını istediği fotoğrafı, önce zihninde kurgulamayı, onu mümkün olduğunca önce zihninde tasarlayıp görmeyi, imgeleştirmeyi, ardından dış dünyayı bu zihnindeki tasarıya göre gözden geçirmeyi, dış dünyanın kontrolü dışı olan gerçekliklerini dikkate alan bir bakış açısı benimsemeyi, mümkünse dış dünyaya az da olsa istediği biçimi vermeyi ve elindeki teknik olanaklar çerçevesinde zihnindekinin mümkün olup olmadığına karar vermeyi ve teknik ayarları / düzenlemeleri buna göre yapmayı öğrendi. Dış dünyadan edindiği izlenimleri iç dünyasında kurgulayıp / tasarlayıp, sonra bu tasarımı dış dünya ve teknik olanakların sınırlılıklar çerçevesinde, dış dünyanın içinden çekip çıkarması ve fotoğrafa dökmesi gerektiğini öğrendi. Fotoğrafın “çekilen” değil, “yapılan” bir şey olduğunu; fotoğrafı “çekmek” değil, “yapmak” gerektiğini öğrendi.

Fotoğrafın, dış dünya ile iç dünyasını birleştiren bir araç olduğunu; dış dünyayı
kendisine göre yeniden inşa ederken iç dünyasını zenginleştiren bir araç olduğunu kavradı.

Bu yüzyıla devrilmişti zaman; sayısallaşan bol renkli dünyada, “tekniğin önceliği, estetiğin üstünlüğü, yaratıcılığın hazzı” der durur oldu; bu dediğinin peşine düştü. Fotoğrafın “makinenin çektiği birşey değil, fotoğrafçının yaptığı bir şey” olduğunu kavradı. Kısaca, hayatına “fotoğrafça bir anlam katma” peşinde bir fotoğraf meraklısı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Edebiyat

“Yol Kenarı” üzerine *

denizler. O uçsuz bucaksız milyarlarca yıldır salınan, İçlerinde türlü çeşit can, Büyük büyük atalarımızı doğuran o…

Zigotlarımız

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Özlem Dikeçligil tarafından hazırlanmıştır. . . . . .…

Dün Yağmur Yağacak

Saatin altında yazardı; “Bir bakıyorsunuz üç, bir bakacaksınız hiç…”  Özdemir Asaf  Özdemir Asaf’la tanıştınız mı? Konuştunuz…

Orman: Evimizin Arka Bahçesi

Çocuktuk: Kıra giderdik Bir albümün kapağını açıyoruz. Anılar; soluk, sepya fotoğraflarla yer değiştirmiş. Zor geçen günlerin…

Emel’in Kaçamağı

Kadın vestiyere astığı şalını aldı, katlayıp çantaya yerleştirdi. İtalyan ayakkabısını çekmeceden çıkardı, spor ayakkabısını onun yerine…

Olduğu Kadar…

Bu ayki yazıma başlamadan önce kulaklığımı taktım ve Spotify’dan Romen şarkıcı Maria Tanase’yi açtım. Parmaklarım klavyeye…

Balkondaki Kadın

Fotoğraflar Nasıl Kaybolur? Doğan zil sesi ile uyandı. Başındaki saate baktı. Saat 09.00’u gösteriyordu. Çalan telefonu…