İnsanın sembolik bir evrende yaşadığı bir gerçek. Sembolizm adı 1886 yılında Jean Moreas tarafından akımın bildirisinin yazılmasıyla somut gerçeklik kazanmıştır. Simgecilik olarak da adlandırılan sembolizm, hem gerçeği gösteren hem de onun sınırlarını aşma isteğine cevap veren bir sanat akımıdır.
XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başı döneminin gerçek şair ve sanatçılarında görülen yaratıcı imgeleriyle besledikleri belli bir çerçevede kişisel ve başkalarına devredilemez derinliğe Sembolizm adı verilmişti. İmgelem deyimiyle sembolizm hep karıştırılır. İmge kavramı bütün gücünü düş deyiminin özgürce simgelediği şeylerle uyum halinde olmasından (örtüşmesinden) almaktadır. Sembolizmde, onun anlayış ve estetiğinde, imgelemin bu ağır basan belirgin niteliğinin özellikle bilinçli ve ısrarlı bir doğrulamasını görmezden gelemeyiz. Bir tür anlamlandırma sistemine atfedebilirseniz, sembolik bir ilişki doğacaktır.
İnsan ırkının dünya üzerindeki kültürlerde iletişim kurma çalışmalarının ilk denemeleri kelimeler ve sözcükler olmadan, şekil ve semboller ile yapılan resim yazılarından oluşmaktadır. Bu sembolik doku dil, mit, sanat ve din… gibi çeşitli bağlardan oluşur. Düşünce ve deneyimle kaydedilen her ilerleme bu dokuyu güçlendirir. Bu anlamların bilimsel açıdan değerlendirmesi ve incelenmesi gerekliliği göstergebilimin doğmasına neden olmuştur. Göstergebilim geniş açılımlara sahip olma özelliği nedeniyle birçok bilim dalını kapsamakta ve araştırma kapsamına girmektedir. Göstergebilim deyince Roland Barthes’ı anmadan geçemeyiz. ‘’göstergenin kendisinin o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişim yaratan bir araç olduğunu savunur.’’
Zaman ve mekân içinde sembolizmi düşününce hiç kuşkusuz bu konuda başlama vuruşunu yapan Fransa diyebiliriz ve bu konuda kendisine verilen yeri abartmış olmayız. Diğer ülkelerdeki sembolizmler incelenince, bunların çoğunun sapmalar ve etkileşimler olduğu kolaylıkla görülebilir.
Kitapta önde gelen tüm Sembolist sanatçıların yaşam öykülerini, yapıtlarının renkli ve siyah-beyaz basımlarını, resim, heykel, edebiyat ve müzikte sembolist fikirlerin uygulanmasını bulacaksınız. Ve kitabın sonunda terimler sözlüğünde dönemin çağdaşlarının yaptığı tanımlamaları kaynak olarak almış. Yazının sonunda bu terimlerden birini muhakkak eklerim.
Elbette kitapta sembolizmin öncülerinden, zaman ve mekân ilişkisinden de bahsetmiş. Sembolizmin buluşmalardan doğduğunu ve özellikle edebiyatçıların ve sanatçıların buluşmalarından, ama az ya da çok yaygın akımların buluşması da söz konusu. Bu doğuşun yumağını çözmek epeyce güç görünüyor, ama hiç olmazsa bazı öncülerini anımsatarak, kitaptan syf.163’ten bir paragrafı alıntı yaparak aktarıyorum.
Huymans’ın yaptığı gibi, Latin dekadansının yazarlarıyla, Lucius Apuleius Theseus’ Değişimler’iyle (Metamorphoseis) başlayabiliriz. Ya da bir Boehme’nin ya da bir Swedenborg’un içrekliği (esoterisme,batınilik) ile. Her halde, Sembolizmi muştulayan gizemci nitelikleriyle Romantizmi göz önünde bulundurmak zorundayız. Coleridge için şiir, ‘’nesnelerin gizini çağrıştırmak yeteneği’’dir. Novalis, ‘’Tanrı esininin mekanı’’ olan gecenin şarkısını söyler, ve ona göre doğa uçsuz bucaksız bir simgeden başka bir şey değildir.
Kitabın terimler sözlüğü 1880 ile 1900 yılları arasında Sembolist akımın çağdaşlarının tanımlamalarından oluşuyor. Biri şöyle:
Güzelci, Güzelcilik (l’Esthete, I’Esthetisme).
Dandyler ve snoblar gibi güzelciler de İngiliz modasının ürünüdür. ‘’Dekadans’’ kavramını kapsayan güzelcilik, 1885 yılından itibaren Fransa’ya yayılan bir kavramdır. Güzellik tapıncını yüceltir. 1900 yılına kadar gelişimini sürdürdü. Paul Bourget, Etudes et Portraits adlı kitabında yazıyor: ‘’Yaşamı sanat duygularından ve yalnızca bundan oluşturmak, en basit deyimiyle, güzelcilerin programıdır.’’
1892 yılına doğru, Oscar Wilde güzelciliğin Paris’te somut örneği oldu. Teodor de Wyzewa La Revue Bleue’de, Oscar Wilde’in Paris’e gelişinde, güzelcilerin prensi gibi karşılandığını yazmakta ve Fransızların ‘’İngiltere’yi zarifliklerin, düşünsel inceliklerin ve üstün yaratıklara özgü melankolik kösnüllüğün son sığınağı saymaya alışmış’’ olduklarını eklemektedir.
Bu güzellilik bir maddi bağımsızlık gerektirmektedir, yani belli bir serveti olan kibarların işidir. Onun en belirgin özelliği yapay bir yaşam tarzıdır. Ve onun için asıl önemli olan öyle görünmektir. Oscar Wilde’ın kişiliğinde bir tinsel ve estetik zorunluluk kazanmıştır; Yaşamını bir sanat yapıtı haline getirmek, yaşamından bir sanat yapıtı yaratmak. Gerçekten de, snobizmin nesnelerin yüzeysel görünümleriyle yetinmesine karşın, güzelcilik, derin bir bağlanma ve içtenlik gerekmektedir.
Sanatın temel kuramlarıyla ilgilenen okurlar için el kitabı. Kitap kütüphanenin 7A-007 rafında okunmayı bekliyor. Keyifli okumalar.
Jean Cassou ve Pierre Brunel, Francis Claudon, Georges Pillement, Lionel Richard katkılarıyla yazılmış.
Çevirenler: Özdemir İnce-İlhan Usmanbaş
Kitaptaki başlıklar şöyle:
Sembolizm Anlayışı
Resim, Gravür ve Heykel
Edebiyat
Müzik
Sembolik Çağ
Terimler Sözlüğü
Resimler Listesi
Bize Ulaşın