Dijital çağımızın dinamiklerini görmemesine rağmen geçmiş ile yaşadığı gün arasında zekice bağlantılar kurmaya çalışan Roland Barthes’e fotoğraf dünyası çok şey borçludur. Çünkü hiç fotoğraf çekmemesine karşın annesinin bir fotoğrafından (Kış Bahçesi Fotoğrafı) yola çıkarak yazdığı Camera Lucida (Fotoğraf Üzerine Düşünceler)* adlı kitabı, fotoğraf üzerine yazılmış en kuramsal kitap olma özelliğine sahiptir. Zira kitabını yazdıktan çok kısa bir süre sonra bir trafik kazasında (1980) ölen Barthes, bu kitabında fotoğrafik imgeyi farklı görme biçimleri ile ilişkilendirerek tartışmıştır. Barthes diğer kitaplarında da gösterge kavramına ilişkin görüşlerini sunsa da, bu kitabında gösterge kavramına ilişkin tartışmanın doruk noktasına ulaşmıştır. Çünkü Camera Lucida gözlem üzerine kurulu fotoğrafların yazılı metinle ustaca bütünleştiği bir çalışmadır. Bu kitap bir yandan Barthes’in farklı anlamlandırma biçimlerine yönelik ilgisinin, diğer yandan da kendini bir okur olarak metne kattığı anlatımının en güzel örneklerinden biridir.
Barthes’i bu kitabı yazmaya iten özne çok sevdiği ve uzun süre yasını tuttuğu annesinin ölümüdür. Annesinin ölümünden hemen sonra, bir kasım akşamı annesini gerçekten betimleyen bir fotoğraf bulmak için önündeki fotoğraflara bakmaya başlar. Ve “sevmiş olduğu yüzün gerçeğini” ararken annesi hakkında bir derleme yazma isteği gelir. Masada annesinin fotoğraflarını ayırırken, annesinin anımsayamayacağı özelliklerinin kendisine hükmeden yasın en acı verici niteliği olduğunun doğruluğunu kabul eder. Barthes, aslında masadaki fotoğrafların hiç birinin kendisine gerçekten ne fotoğrafik performans, ne de sevgili yüzün dirilmesi olarak “doğru” görünmediğini keşfeder (Barthes, 2008:81). Çünkü Barthes mezardan gelmesini beklediği bir işaretin tutkusuna kapılmıştır, ama arama işi onun da iyi bildiği gibi kendi imgeleminde gerçekleşmektedir. Sonunda annesindeki değişimi gördüğü bir fotoğraftan yola çıkarak diğer tüm fotoğrafları referans alarak okur. “Benim bedenim fotoğraf hakkında ne biliyor?” sorusu ile başlayıp annesi üzerine derleme yazma niyetiyle çıktığı yazı yolculuğu onda fotoğraf üzerine kült kitap haline gelen Camera Lucida’yı ortaya çıkartır.
Kış Bahçesi Fotoğrafı
Roland Barthes, ölümünden sonra annesini ona hatırlatacak fotoğrafını alışılmamış bir şekilde ararken, aynı zamanda annesinin hayattayken görünürde gerçekçi olan diğer fotoğraflarını reddetmiştir. Çünkü bir sürü fotoğraf arasından sadece bir tanesinde annesinin varlığını doğrulama peşinde koşar. Buna neden olarak annesinin varlığını özgünleştirmek ister. Ancak annesinin “Kış Bahçesi Fotoğrafı”nı kitabında kullanmaz. “Kış Bahçesi Fotoğrafı”nı çoğaltamam, der. “O yalnız benim için var. Sizin için hiçbir şey, diğerlerinden farksız bir resim, ‘sıradanın binlerce dışavurumundan biri olacaktır.” Barthes, bu fotoğrafta annesindeki gördüğü değişimi diğer fotoğraflarda da burada gördüklerine göre referans alarak değerlendirir. Bu fotoğrafta ahşap bir köprünün başında erkek kardeşinin yanında duran incelikli bir kız çocuğunun yani annesinin duruşunda, gözlerinde onu yeniden görür ve onun diğer fotoğraflarına bakarken görmediği, fark etmediği bambaşka yönlerini keşfeder:
Kuşkusuz bu sefer onu iki kez yitiriyordum: son çöküşünde ve benim için son olan ilk fotoğrafında; ancak her şey yine bu fotoğrafla altüst olmuş ve ben O’nu kendinde olduğu gibi… yeniden keşfetmiştim.
(Barthes, 2008:86-91).
Yüzünün farklılığı, ellerinin naif tavrı, kendini ne öne çıkaran ne de saklayarak uysalca aldığı yerdeki günahsızlığın biçimini oluşturan fotoğrafik pozu kimseden miras almadığını düşünür. O görüntüyü soyut ve tikel bir durum olarak yeni bir görüntü olarak değerlendirir. Godard’ın “Bir tam görüntü değil, yalnızca bir görüntü” dediği duruma Barthes, o fotoğrafı tam bir görüntü olarak değerlendirir. Barthes, bu fotoğrafı hem annesinin varlığı, hem de kendisine verdiği kedere çok iyi uyan bir durum olarak Schumann’ın ölmeden önce yazdığı son müzik gibi değerlendirir. Bu fotoğraf onun için gerçekten özseldir: “Benim için ütopik olarak biricik varlığın olanaksız bilimini ortaya çıkarmıştı.” diye tanımlayarak bu kitabı yazmasındaki ana neden olarak değerlendirir.
Giysiler, kokular…
Barthes, fotoğrafların çoğunda annesinin giysilerinden yola çıkarak fotoğraf ile kendisini ayıran şeyin zaman veya tarih olduğunu belirtir. Annesinin giymiş olduğu ancak anımsayamadığı giysilerinde kendi var olmayışını okur ve şaşırır. Oysaki kendisini kucaklayıp bağrına bastığı bir fotoğrafa bakarken annesinin krepdöşinin buruşuk yumuşaklığını, pirinç pudrasının kokusunu içinde uyandırabildiğini belirterek varoluşuna gönderme yapar (Barthes, 2008:83).
Barthes, fotoğraflara bakarken bulamadığı bir şeyler olduğunu hissederek onun özünü bulamadığını ancak farklarını tanıdığını fark eder. Fotoğraflarda onun özdeşliğinin özüne uzanmaya çalışırken annesinin gözlerinin parlaklığı veya o an için olan bu fiziksel ışıltısı Barthes’i asıl özdeşliğe veya sevgilinin yüzünün özel niteliğine götüren bir aracı haline gelir. Fotoğrafların her birinde mercek karşısında annesinin üstün geldiğini; çünkü O’nun her zaman ahlaki bir değerin yerine daha yüksek bir başkasını koyabildiğini, yani kendini varsaymadığını belirtir (Barthes, 2008:84).
Anneyi eğiten çocuktur
Barhes, hastalığı sırasında baktığı annesini o fotoğraftaki küçük kızla özdeşleştirir. Annesine çay içirirken onu şimdi kendi küçük kızı gibi görür. Böylece o fotoğraftaki asıl kızla bütünleşmiştir. Brecht’in hayran olduğu görüşü olan “Anneyi (politik olarak) eğiten çocuktur.” görüşüne karşılık; annesiyle arasında olan dilin uçarı önemsizliği nedeniyle annesini hiç eğitmediğini, onu hiç başka bir şeye dönüştürmediğini, onunla hiç konuşmadığını anlatır. En sonunda onu kendi kadar güçlü olan iç kanunu ve kız çocuğu olarak yaşar. Böylece ölümü çözümleme yoluna giden Barthes, üredikten sonra ölen ve böylece kendini yadsıyan ve aşan bireyin kendisi için geçerli olmadığını, çünkü döl vermeyen kendisinin en hasta anında annesini dünyaya getirdiğini anlatır. O, bir kez öldükten sonra kendisinin de yüce yaşam kuvvetinin gelişimine uydurması için bir neden kalmadığını, bundan sonra toptan ve diyalektik dışı ölümü beklemekten başka yapabileceği bir şey olmadığını belirtir. Barthes’in “Kış Bahçesi Fotoğrafı”nda okuduğu işte budur. Barthes, beklediği ölüme kitabını bitirdikten kısa bir süre sonra geçirdiği bir trafik kazasıyla kavuşur.
Roland Barthes, bu kitabı yazmasına neden olan şeyin bu fotoğraf olduğunu belirterek fotoğrafın özü denebilecek şeyi bu fotoğrafta görür. Fotoğrafın bütününü (doğasını) bu tek fotoğraftan çıkarır. Dünyanın tüm fotoğrafları bir labirent oluşturmuştu. “Bir labirent insanı gerçeği değil, Ariadne’sini arar.” Kış Bahçesi Fotoğrafı da Barthes’in Ariadne’sıdır;
Anlamıştım ki bundan böyle Fotoğraf’ın kanıtını zevk açısından değil, ama romantik olarak aşk ve ölüm dediğimiz şeyle ilişkisi bakımından soruşturmalıydım.
Barthes’in “Camera Lucida” kitabı; fotoğrafı kim çekti, fotoğraf kimin için çekildi, fotoğraf neden çekilmiş olduğu sorularına yanıt arama kitabı değildir. Fotoğraf ne anlama geliyor sorusuna verilmiş bir yanıtlamalar kitabıdır.
Kaynak
Roland Barthes. Camera Lucida: Fotoğraf Üzerine Düşünceler. Altıkırkbeş Yayınları. İstanbul, 2008
Camera Lucida, Barthes’in muğlak diliyle, anlaması kolay olmayan, dediğiniz gibi tikelden yola çıkıp tümel kavramlara ulaşabildiği bir kitap. Kitabı anlamak isteyenler için çok değerli bir giriş yazmışsınız. Kaleminize, emeğinize sağlık, teşekkürler, Haluk Safi