Doğaya uyum sağlamayı unuttuk. Doğayı da kendimize uydurduk. Böylece kendi habitatımızı yok ettik. Hayallerimiz vardı. Bir şehir insanı ne kadar hayal kurabilirse bizimkiler de o kadardı. Doğada geleceğimizi ararken, yaşadığımız yerlerin mevcut doğasını mahvettik.
Uygarlık tarihine baktığımızda, insan hem sosyal bir varlık olarak hem de kendini doğal ya da sonradan oluşabilecek tehditlerden uzak tutma amacıyla diğer insanlarla iş birliği içinde bir arada yaşayacağı şehirleri kurmuştur. Şehir yaşamı bundan böyle bir sistemler bütününün adı olmuştur.
İnsanlar, çıkarları için tüm dünyayı tehdit eden yanlış davranışları sürdürmektedir. Bulduğumuz boş arazilere betondan binalar dikiyor, yollara asfalt döküyor ve engin yeşillikleri, gri yaşam alanlarına dönüştürüyoruz. Hayatta kalmak için binalar inşa ediyor, rüzgârın nefesini kesiyor, denizleri serinliğini elimizin tersi ile itiyoruz.
Hayatımızı, uzun emekler sonucunda edindiğimiz ve adına yuva dediğimiz dev bloklarının gölgesinde geçiriyoruz. Attığımız her adımla doğadan kopuyor, mega sitelerin içinde oluşturulmuş yapay yürüyüş parkurlarında formumuzu korumaya çalışıyoruz. Sineklere yuva olan görkemli göletlerimizde, sonradan oturttuğumuz nilüferlere büyük bir haz ile bakıyoruz.
Plastik çiçekler
Doğalları dururken plastik çiçeklerle süsleniyor lokantaların masaları. Halı zemin ile kaplıyoruz ağaçların kökünü. Bozduğumuz manzaralar, trafoların üzerinden el sallıyor bize. Binaların sağır cepheleri, örttükleri manzaraları yeniden üretiyorlar bizler için.
Şehir büyürken, doğa bitiyor. Evi olmayan bir ev, evi olan ikincisini, üçüncüsünü istiyor. İnsanların gözü doymuyor. Şehirler yetmediğinde, hemen civardaki parklara, ormanlara, yeşil alanlara yöneliyorlar. Çoğu kez de şehircilik adına atılıyor bu yanlış adımlar. Ne gerek var bu kadar ağaca, yaşamımızı kısıtlayan yeşil alanlara; bitkilere, orada özgürce yaşayan hayvanlara. Her şey bizim refahımız için değil mi?
Benim şehrim İstanbul tam böyle bir yer işte. Bir yanda onlarca uygarlığa beşik olmuş zengin tarihi, diğer yanda göçlerle katmerlenen yanlış şehircilik anlayışı. Elimden gelen tek şey, geleceğe bir miras bırakmak için olan biteni fotoğraflamak. Hâlâ biraz umut varken, her şey tamamıyla yok olmadan, bu geçiş dönemini, bu tuhaf değişimi, kendime verdiğim görev ile elimden geldiğince kalıcı kılmak.
İstanbul’da her yer “kentsel dönüşüm” adı altında betonun egemenliğine girerken, doğa da direnişini elinden geldiğince sürdürüyor. En büyük arzum, bu iki dünyanın karşılaşmasını ve aralarındaki mücadeleyi fotoğraflarım aracılığıyla geleceğe bırakmaktır.
Ama unutmamamız gereken, doğanın kendisine yapılanları hiçbir zaman affetmeyeceği gerçeği ve bir gün bizden hesap sorma ihtimali. Bunun bedeli çok ağır, çözüm bulmak da olanaksız. Bunu biliyorum. Sessiz tanığıyım.
****************************
İFSAK, kurulduğu günden itibaren tüm fotoğraf meraklılarının ürettiği etkili fotoğrafları, çarpıcı sergileri daha çok insana ulaştırmak için çabalamıştır. Sergiler, fotoğraf gösterileri, fotoğraf günleri, uluslararası yarışmalar bu çabaların sonuçları olarak ortaya çıkmıştır.
60. yılında İFSAK, bu çabalara bir halka daha ekliyor: Akılda kalan fotoğraflardan oluşturduğunuz güçlü portfolyolarınızı, daha çok fotoğraf meraklısına ulaştırmanız için, İFSAK Blog’un sayfalarını sizlere açıyoruz.
Yayınlanmasını istediğiniz portfolyolarınızı (ziplenmiş halde) ifsakblog@gmail.com adresine gönderebilirsiniz (diğer koşullar için tıklayınız). Böylece fotoğraflarınız dijital olarak daha fazla fotoğraf meraklısına ulaşabilecektir.
60 yıldır olduğu gibi, bugün de Beraber Üretelim, Beraber Paylaşalım!
****************************
İhya Bozkurt hakkında;
1977 yılında Trabzon’da doğdu. Lisans eğitimini 2000 yılında Girne Amerikan Üniversitesi Uluslararası İşletme Bölümü’nde tamamladı. 2014 yılında Yüksek Lisans eğitimine Haliç Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf ve Video Bölümü’nde devam etti.
2003 yılında Fotoğraf Vakfı’nda belgesel ve foto-röportaj proje çalışmalarına katıldı. 2005 yılında İFSAK üyesi oldu. Fotoğrafları ulusal ve uluslararası birçok yarışmada ödüller kazandı ve karma sergilerde yer aldı. Türkiye’nin önemli fotoğraf ustalarının gerçekleştirdiği atölye çalışmalarına katıldı.
Uzun süredir, İstanbul’da ve dünyanın çeşitli şehirlerinde sokak fotoğrafçılığı üzerine çalışmalar yapıyor ve şehirlerle ilgili projeler hazırlıyor. Fotoğrafları, İstanbul Modern Sanat Müzesi fotoğraf koleksiyonunda ve çeşitli özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Sergisiyle aynı adı taşıyan “Bir Yalnız Ada Küba” kitabı 2016 yılında yayınlandı. Şu an, Nisan ayında yayınlanacak kitabının hazırlıklarını sürdürüyor.
Seçme Kişisel ve Grup Sergileri
- “Sanat Koleksiyonu Sergisi” Galeri Işık, İstanbul, 2019
- “İstanbul 365 Gün “ İstanbul Fransız Kültür Merkezi, İstanbul, 2018
- “Küba 2013-2016” Global Karaköy, İstanbul, 2018
- “Ben İstanbul 2017” Halim Bey Konağı, Midilli Adası, 2017
- “Bir Yalnız Ada Küba”, Galeri Işık, İstanbul, 2016
- “İnsan İnsanı Çekermiş” (Küratör: Merih Akoğul), İstanbul Modern, İstanbul, 2016
- “Ben İstanbul 2015”, Esterhazy Şatosu, Fertöd-Macaristan, 2016
- “Ben İstanbul 2015”, Caddebostan Kültür Merkezi, İstanbul, 2016
- “Küba”, Fotoğraf Gezginleri Akademi Galerisi, İstanbul, 2016
- “Barselona”, Fotoğraf Gezginleri Akademi Galerisi, İstanbul, 2015
- “Moskova”, Fotoğraf Gezginleri Akademi Galerisi, İstanbul, 2015
- “Roma”, Fotoğraf Gezginleri Akademi Galerisi, İstanbul, 2015
- “Uluslararası Fotoğrafçılar Birliği”, Marmaris Fotoğraf Festivali, Marmaris, 2014
- “Zincirleme-3”, İFSAK 1.Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali Darphane-i Amire, İstanbul, 2005
İhya Bozkurt‘un fotoğraflarına Instagram hesabından ulaşabilirsiniz.
Fotoğrafçının, korkuları, endişeleri ve hayattan beklentileri karelere yansımış. Fotoğrafçı her bir doğa ve şehir bilinci olan izleyicinin derdine ve beklentisine de ortak olurken sanatsal bilincini ve birikimini de ortaya koymuş.. Fotoğrafçı ironik bir yaklaşımla mesajını verirken, kim bilir kaç sabıkalı portfolyo arasından sıyrılıp kendine doğru bir platformda yer bulmuş. Seçicileri ve sevgili İhya Bozkurt’u kutlarım. Çok güzel iş.