Orta Asya Seyir Defteri (Yaz 2023)

//

Bölüm 02, Özbekistan – Nukus, Muynak

04 Temmuz 2023 – Salı

Sabah 8’de kahvaltıda buluşuyoruz. Aslında kahvaltı otel fiyatına dâhil değildi fakat 3$/kişi ödeyerek iki sabah için de kahvaltıyı dâhil ediyoruz. Kahvaltıyı yapıp çok yakın olan müzeyi ziyarete çıkıyoruz. Bilet 83,000 UZS. Müze iki katlı temiz ve düzenli. Görevliler kibar ve ilgili. Genelde bölge sanatçıları tarafından 1900 ‘lü yılların ikinci yarısında üretilmiş çoğunlukla yağlıboya çalışmaları olmak üzere heykel, yöresel takılar ve giysilerden oluşan bir koleksiyon var. Görülmesi gereken bir müze, tavsiye edilir.

Müzeden sonra tekrar otele dönüp bizi Muynak’a götürecek minibüsü beklemeye başlıyoruz. 700,000 UZS ‘ye saat 11 diye anlaşmıştık ve tam 11 ‘de geliyor. Biniyoruz hep beraber. Yol uzun, yaklaşık 3 saat gideceğiz. Fakat yol çok, çok kötü. Sıcak ve yol işkence halini alıyor bir süre sonra. Otobanda dahi çukurlarda veya tümseklerde öyle bir fırlatıyor ki, hele de sıcaktan biraz içi geçen fırlıyor yerinden. Maalesef şimdiye kadar bindiğimiz hiçbir araba talep etmemize rağmen klima çalıştırmadı. Muhtemelen klima paneli süs olarak konulmuş arabalara. Neyse öyle böyle geliyoruz Muynak’a. Muynak; Aral Gölü’nün kıyısında bir il.

Nukus gibi o da Karakalpakistan eyaletine bağlı. Eskisini bilmiyorum ama şimdi, Aral Gölü’nün kuruması ve çöle dönmesi sonucu artık yüzemeyen büyük metal balıkçı teknelerinin paslı halde kumda yatmalarından dolayı bir turizm yaratmış kendine. Minibüs bizi direk gemilerin yanına getiriyor. Bir de müze var burada.

Bizim gruptan kimse girmiyor, ben 30,000 UZS verip giriyorum müzeye. Göl kurumadan önceki yaşama ait tanıklıklar var içeride; doldurulmuş kuşlar, yırtıcı hayvanlar, balıklar, göl balıklarından yapılan konserveler, konserve fabrikası fotoğrafları ve şimdi yalnızca videoda kalan koca gölün görüntüleri. Aslında çok acı, 50 – 60 yılda koskoca deniz denen gölün çöle dönmesi.

 

 

Okurken, konuşurken iklim krizinden dolayı bizi neyin beklediğini şöyle böyle anlıyoruz, hayal etmeye çalışıyoruz ama burada tüm dehşeti ile gözlerinin önünde olunca dank etmesi daha şiddetli oluyor. Müzeden sonra fotoğraflarımızı çekmek üzere çöle dalıyoruz. Bir sürü gemi çürümüş halde kızgın kumların üzerinde yatıyor. İster istemez insan kedini ve insanlığı o gemilerin yerine koyuyor. Böyle sorumsuzca devam edersek bizim de sonumuz bu gemilerden farklı olmayacak.

Sanki ortamın dehşetini daha da arttırmak istermiş gibi cehennemi bir sıcak var. Sıcağa rağmen tüm gemileri dolaşıp fotoğraflarımızı çekiyoruz. Sonrasında bir şeyler içmek için eskiden fener olan fakat şimdi kafe olarak hizmet veren bir yer görüp o tarafa doğru yöneliyoruz ama o da kapalı çıkıyor. Burada yapacak çok şey yok. Birer su alıp 3 saatlik işkence dönüş yoluna çıkıyoruz.

Akşam 7 gibi tekrar Nukus’dayız. Karnımız aç. Şoföre bizi Okean restorana götürmesini söylüyoruz. Varınca şoför ayrılıyor. Biz de karnımızı doyuruyor ve yarım saatlik bir yürüme ile otele dönüyoruz. Yorgunuz, birer kahve içip yatmaya gidiyoruz. Sabah kahvaltı 7:30 ‘da. Bugün 11,880 adım atmışız.

 

1964 yılında memur bir babanın çocuğu olarak Urfa’da doğdum. 1968 yılında hayatımın geri kalanını geçireceğim İstanbul’a tanıştım. 1986 yılında Yıldız Üniversitesi Kocaeli Mühendislik Fakültesinden Elektronik Mühendisi olarak mezun oldum. Sırasıyla askerlik, iş hayatına başlama, evlilik, iki tane dünya güzeli kız dünyaya getirme, kendi işini kurma ve sonra “Yeter daha ne kadar çalışacaksın?” diyerek iş hayatını komple bırakma çizgisinde bir yaşam geçirdikten sonra, hobilerime yöneldim. Yurt içi, yurt dışı geziler, teknecilik ve karavancılık ile görme, keşfetme ihtiyacımı karşılarken, bunları belgelemek için çocukluktan beri sevdalısı olduğum fotoğrafa tekrar başladım. Aslında çocukluktan beri sevdalı olduğum söylenemez; çocukluğumun tatil günleri, ilkokuldan başlayarak dayımın Maltepe’deki fotoğraf stüdyosunda çalışarak geçti. O zamanlar dışarıda oynamak yerine o daracık karanlık odada, fotoğrafçılığın mutfağında çalışmak nefret edilesi bir durumdu. Ama her aşk nefretten doğmaz mı? Doğar; dolayısıyla fotoğraf makinesini hiç bir zaman yanımdan ayırmadım. Askerlik sırasında, 1988 yılında, AFSAD'da temel eğitim aldım. 2014 yılında, emekli olur olmaz İFSAK’a üye oldum. Çeşitli karma sergilerde, dernek içerisindeki fotoğraf gruplarında, sosyal sorumluluk projelerinde yer aldım. Bir dönem Yönetim Kurulu'nda görev yaptım. 2018 yılında İstanbul Fotoğraf Günleri Koordinasyonunu üstlendim. Ve bu sevdiğim ortamda bulunmaya devam ediyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Fotoğraf

Bosphor-Bosphor

İstanbul’da fotoğraf çekmenin kendine mahsus bir zorluğu var. İlgi çekici imajların yoğunluğu öyle bir raddeye ulaşıyor…

Gerçekliğin Olağanüstü Cazibesi

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar  https://instagram.com/ahuincekaralar  tarafından yayına hazırlanmıştır. . . .…

Foto Patinaj

Daha ziyade motorlu araçların çamurda, buzda, kumda veya benzer zorlu zeminlerde lastiklerinin (tekerleklerinin) hareketine rağmen ilerleyememesi,…

Doğal Seçim…

Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla…

Yapay Zeka

Görsellerde yapay zekan kullanımının tartışmaya açılması büyük ölçüde 2023 yılı Sony World Photo Organisation – ki…

Beatrice’den Gelen Mektup

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil  https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/  tarafından yazının sonunda künyesi verilen kitapların esiniyle…