Baştan söyleyeyim ben burada Netflix üzerine bir yazı yazma derdinde değilim. Zaten Netflix bir sembol isim. Konu, ilgili dijital platformlar. Yazıya neden bu başlığı verdin derseniz; ülkemize ilk girişi yaptıkları, ilklere imza attıkları için.
Peki sinema sektörüne ve izleyici kitlesine ne kazandırıyor- ne kaybettiriyor, hiç incelendi mi sizce?
Öncelikle film, dizi, belgesel vb. gibi tüm görsel içerikler bu platformlar sayesinde aynı ortamda buluştu. Aranılan şeye daha kolay ulaşır olduk. İnsanlara ayrı bir film kültürü kattığını düşünüyorum. İnsanların seçiciliği arttı en azından. Fakat bu durumun sosyal, psikolojik, kültürel bir çok boyutu da olacak. Çok dikkatli kullanılması, başta da dediğim gibi kolay ulaşırlılık yüzünden kültürü de tüketim unsuru haline getirmemesi, sinemayı, belgeseli hakkıyla yapan eserlerin seçilmesi gerekir.
Sinema sektörü açısından bakarsak; öncelikle sinema yapımcılarına bilet kuyruklarında aylar boyunca kazanacakları maddi geliri ay içinde toplu olarak kazandırıyor. Bekleme süresi azalıyor. Bu da bizlere yeni filmler, yeni diziler, yapımlar olarak geri dönüyor.
Netflix benzeri platformaların, yerli yapımcıları cesaretlendirdiğine inanıyorum. Böylece yurtdışına açılma, yurtdışından da gelir kazanma ve ülkemizi duyurma imkânı oluşuyor. Markalaşabilirsek ve sağlam bir zemin oluşursa gelirde bir artış ve sabit bir gelir şeklinde geri dönüşü de olabilir.
Başlı başına bir konu da “Organize İşler” filminin sinemayla yakın aralıklı yayınlanmasıydı Netflix’te. Yılmaz Erdoğan kendi satmıştı Netflix’e aynı zamanda bilerek yayın hakkını. Sadece mısır ve içecek anlaşmazlığına inat olsun diye değildir muhtemelen.
Ayrıca bindikleri dalı bilerek kesmez herhalde. Değil mi?
Video kaset furyası arttığı zaman Türk sinemasına talebin azalması gibi bir etkisi olmuştu. (O zamanları ben de yaşamadım ama 12 Eylül darbesi sonrası, televizyon yayınlarının 23.00’de bittiği dönemlerde, insanlar video kasetlere saldırmıştı) Dejavu yaşamaz yapımcılar muhtemelen. Yoksa böyle bir riske niye girsin Yılmaz Erdoğan??? Düşündüğü başka bir şey vardır diye düşünüyorum. Gerçi bu filmlerin devamı da gelmedi. Başka cesur yapımcı, yönetmen de göremedim ben.
Bunun yanında Netflix Originals (Netflix’in ürettiği dizilere verilen isim) yapım filmlerle de dikkat çekiyor. Pek çok örnek verilebilir: İspanya’da “La Casa De Papel”, Almanya’da “Dark”, Türkiye’de “The Protector”.
Yalnız bunlar içinde kendini en belli edeni içerikleri ile öne çıkan “Roma” filmiydi. Oscar almıştı hatırlarsanız. Böyle bir yapıma ödül verilebilir mi? diye büyük bir olay çıkmıştı. Bence sanatsal yönüyle müthiş bir filmdi. Çekimdeki siyah beyaz tonların açıları çok iyi ayarlanmıştı. Sade ve insana dokunan bir konusu vardı.
Unutmamak lazım ki, bu kuruluşlar başta para kazanmak için kurulan kurumlar. Ancak yayınlarıyla televizyonun yerini aldığı ve zamanla daha da çok alacağı için hayatlarımızda kaplayacağı alan artacak. Hele bu karantina günlerinde dikkatli olmakta fayda var.
Benim görüşüm; her şeyin çizgisini biz çizeriz. Sen ne kadar istersen odur karşındakinin değeri.
Kapak görseli: pexels.com
Bize Ulaşın