İngiltereli bir fotoğrafçı olan Martin Parr, çalışmalarına foto muhabirlik yaparak başlar, özellikle orta sınıfların çalışma ve boş zaman uğraşlarını, tatil anlayışlarını, kültürel dünyasını 1970’li yıllardan itibaren fotoğraflarla inceler. Bu dönemde siyah-beyaz olarak yaptığı iki fotoğraf kitabı, mizahi bir dille, iş, hava durumu ve hafta sonu kültürünü konu edinir. 80’li yıllarda, İngiltereli fotoğrafçı John Hinde‘nin kartpostallarından esinlenerek, çalışmalarına renk, doygunluk ve canlılık katmaya başlar. Yaz mevsimleri New Brighton’a yaptığı seyahatlerde, 80’lerin Britanya’sındaki işçi ve orta sınıf ailelerin tatil ve boş zaman aktivitelerini, kültürel hayatlarını fotoğraflamaya başlar. Flaş kullanımı, renk doygunluğu ve sıradanlığıyla biçimsel olarak farklılaşan bu fotoğraflar aynı zamanda toplumsal hiciv içerir. Onu üne kavuşturan, “The Last Resort” (Son Sığınak) adlı koleksiyonu bu dönem çektiği fotoğraflardan oluşur.(1)
Son Sığınak
“Parr’ın geniş açılı objektifleri, alan derinliğine önem vermesi ve güneşli havada bile flaş kullanması, fotoğrafların canlı renklerde olmasına, insanları kusurlarını saklamadan yansıtmasına neden oldu. Parlak renkli fotoğraflarında, kendi çöplerinin ortasında yemek yiyen, oyun oynayan ve güneşlenen aileleri ayrıntılı şekilde tasvir etti. Parr’ın renk yaklaşımı pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi; o zamanlar bu, moda ve dergi fotoğrafçılığıyla bir tutuluyordu. New Brighton tatilcilerini betimleyen yapıtları, bazı kesimlerce işçi sınıfıyla alay eden soğuk, grotesk bir hiciv olarak değerlendirildi. Ancak işçi sınıfını küçümsemekle suçlanan bu estetik yaklaşım, tam tersine, insanlara ve yaşam biçimlerine içtenlikle yaklaşan, onların kamusal alanda kendileri gibi davranmalarına ilgi duyan birinin gözlemleri gibi yorumlanabilir. Dolayısıyla aslında Son Sığınak, hem özneleri temsil etme şekliyle hem de fotoğrafın yeni olanaklarını keşfetme hevesiyle samimi bir çalışmadır.”(2)
Değişimin toplumdaki izleri
Doygunluğu yüksek mavi ve kırmızıların arasında, tatil yapan kızarmış bedenler, patates cipsleri, balık, hamburger tüketen kalabalıklar, etraftaki çöpleriyle ve çocuklarıyla plajları dolduranlar, popüler tatil beldesinin kötü koşulları Martin Parr’ın buradaki konuları arasındadır. “Bir tatlı telaş” var bu fotoğraflarda. Sistemin, vahşi çarklarından fırsat bıraktıkça “birey”e dayattığı sözde özgürlük fırsatı uyarınca tatil yapmanın, sınırlı ömrün ve kalabalık fırsatların ölümcül tüketim ve şahadet telaşı…”(3) Son Sığınak çalışması içerisinde, New Brighton’da çekilen bu görüntülerin birinde, kırmızı bir bankta oturup yemek yiyen iki yaşlı insan, dondurma yiyen bir bebek ve arka planda kadrajın dışını işaret eden ayakta duran bir kadın görülür. Bu yapı, Parr’ın birbirinden kopuk anlatılara olan merakının bir örneğidir. Taşan çöp kutusunun yanında yemeklerini yiyen, tatiline devam eden insanların oluşturduğu görüntü popülerliği ele verir. Parr’a göre, açık alanda balık ve patates cipsi yemek, kuzeyli işçi sınıfına has bir özelliktir ve fotoğraftaki durum Parr’ın çocukluk yıllarına gönderme olmakla beraber, görgü kurallarını umursamama gibi bir temayı da içerir. Renklerin ön planda olduğu bu fotoğraflarda, ortamın sıcaklığını hissettiren renkler, tatilcilerin güneşten kızarmış ciltlerinin bir metaforu gibidir.(4)
Margaret Thatcher, dönemindeki değişimin toplumdaki izlerini süren bu dönem fotoğrafları, toplumdaki kısmi zenginleşmeyle artan tüketimi, boş zaman uğraşlarını ve tüketim alışkanlıklarını gösterir. Martin Parr, 1988 yılında Magnum Fotoğraf Ajansı’na seçilir, her ne kadar çektiği fotoğraflar ajans geleneğinden farklı olsa da bu katılım, Magnum’un çalışmalarına yenilik getirir.
Martin Parr, 1990’lı yıllarda turizme ve turist kültürüne odaklanarak çok sayıda ülkenin turistik yerlerindeki turistlerin yaşamını fotoğraflamaya başlar. İngiltere’nin sahil kasabasında yaptığı kültürel eleştiriyi, toplumsal hicvi bu sefer daha geniş bir coğrafyada gerçekleştirerek 1995 yılında yayınlanacak olan “Small World” (Küçük Dünya) adlı koleksiyonunu oluşturmaya başlar. Parr’ın fotoğrafları, seyahat dünyasının özelliklerine dikkat çekerken, modern dünya gezgininin dünyadaki konumunu eleştirir.(5) Endüstri ve teknoloji sayesinde turistler için küçülen dünyayı anlatan çalışmalarında; “turistler hem fotoğraf çekerek hem de fotoğraf çekilerek, kitschleştirdikleri manzaraların, ikonların ve tarihi yapıların da bir parçası haline gelmektedirler”(6).
Popüler kültür içerisinde kitsch
Farklı ülkelerden ve kültürlerden gelen turist kalabalıkları, dünyanın her yerinde benzer davranışları ve benzer fotoğrafları verirler ve bu durum Martin Parr’ın fotoğraflarındaki odak noktasını oluşturur. Dünya üzerinde milyonlarca insanın yaptığı gibi, şehirlerdeki ev ile iş arasındaki normalleştirilen yaşamlarına kısa bir mola vererek çıktıkları yıllık tatillerinde yine milyonlarla birlikte benzer davranışları sergilemeye devam ederler; dinlenmek üzere çıktıkları yolda Pisa Kulesi önünde o klişe pozu vermek, oradan Atina’daki Akropolis önünde toplu fotoğraf çektirmek, yüzbinlerce insanla beraber aynı plaja girip, bir kaç heykelcik ve magnet alıp eve dönmek. Tarihin, popüler kültür içerisinde kitsch halini aldığı durumda, Martin Parr, turistlerin bu anıtlar önünde çektikleri klişe fotoğraflara, dışarıdan ironik bir göz olarak yaklaşır. Parr, turistlerin davranışlarını alaya alır çünkü, turist geçmiş dönemlerin seyyahları gibi bilmek, görmek, anlamak, değişmek, kendi kişiliğine katkı sağlamak, deneyim sahibi olmak için değil; ben de gittim, oradaydım diyebilmek, herkesin yaptığını yapabilmek, davranışları ve tükettiği şeylerle bir statü içinde konumlanmak, dolayısıla kitlenin yaptığını yapabilmek adına gezer, tüketir ve popüler davranışları sergiler. Bu nedenle modern zaman seyyahı eleştirilmeyi hakeder.
Martin Parr; kurgu ile gerçekliği birbirine düşürmekten haz alan, kültürel klişe ve önyargılarla ince ince dalgasını geçen, çocuk ruhlu, naif bir deklanşör. Aynı an içine sığan sosyal, sınıfsal ve duygusal çatışmaları, gerek insani, gerekse mimari ve çevresel bağlamda, tek bir kare içine sığdırmak gibi bir eğilimi ya da “o anı” yakalama gibi yaramaz bir yeteneği var. Kalabalıkları, büyük resmi severken, aynı çerçeve içinde birden fazla konunun var olduğunun da farkında tabii.
(7) Rahşan Atasoy, Ağlama Değmez Hayat Martin Parr’ın Dünyasına, Santralİstanbul
Kitsch’in temel özellikleri
Martin Parr’ın tüketici topluma daha yakından baktığı “Common Sense” (Sağduyu) serisi, önceki çalışmalarına bağlı olarak aşırı renk doygunluğunu, kontrast, kültürel eleştiri ve kitsch nesneleri içerir. Tüketicilerin popüler alışkanlıklarını yakın planda gösteren bu çalışmada; sosisler, uzun tırnaklar, çoraplar, abartılı rujlar, bayraklar gibi popüler davranışlar mizahi bir dille gösterilir. “Hem isim hem de koleksiyon, Parr’ın eleştirisini ve genel olarak bu türden bir kültüre olan hoşnutsuzluğunu hissettiriyor, bu da onu en saldırgan ve kışkırtıcı çalışmalarından biri haline getiriyor.”(8) “Bıkkın Çiftler” (Bored Couples) dizisiyle restoranlarda, otellerde ve eğlence yerlerindeki çiftlerin sıkıcı dünyasını belgeleyen Parr, “İngiltere’yi Düşünmek-Think of England” ve “Almanya’yı Düşünmek-Think of Germany” serilerinde bu ülkelerdeki tüketim kültürüne ve gündelik hayata odaklanarak; tatil, emeklilik, bayraklar, biralar, dondurma, ucuz yemekler gibi konularına devam eder. Parr’ın benzer fotoğraf yaklaşımını Knokke, Glasgow, Mexico serilerinde de görmek mümkün.(9)
Martin Parr, Andreas Gursky’nin geniş-uzaktan bakışını, yakın planda-küçük ölçekte ayrıca alaycı bir şekilde devam ettirir. Gursky’nin plajları yukarıdan çektiği fotoğraftaki detaylar, renk doygunluğu arttırılmış bir kartpostal edasıyla Martin Parr’da karşımıza çıkar. Parr’ın fotoğraflarındaki bu renklilik, tüketim kültürünün renkliliğinin yüzeye çıkmasıdır. Özellikle turistik bölgeleri ve sahilleri konu alan fotoğraflarında, toplumun tüketim alışkanlıkları hicvedilirken, endüstriyel dünyanın seri üretimleri, pop kültür, bayraklarla öne çıkan milliyetçilik, sıradanlık, iletişimsizlik, ucuzluk, parıltılı nesneler çarpıcı bir biçimde aktarılır.
Modern insanların hazlarına, tüketim ve turizm alışkanlıklarına odaklanarak ürettiği fotoğraflarda orta sınıf hazcılığı ve kitsch”(10) ilişkisini görmek adına çok sayıda ipucu verir. “Parr’ın projeleri gücünü turizmin en olağan taraflarının çarpıcı biçimde fotoğraflanmasından almaktadır. Parr’ın fotoğraflarında karşımıza çıkan çiğ renkler ve parlak ışıklar bizlere Kitsch’in temel özelliklerini hatırlatmaktadır.
(10) Ersin Berk, Orta Sınıf Hedonizmi ve Turizm Endüstrisi İlişkisinin Martin Parr Fotoğrafları Bağlamında Çözümlenmesi
Kitsch ve Sanat
Martin Parr’ın otoportre serisi ise turistik bölge stüdyolarında ürettiği, söz konusu bölgenin meşhur manzaralarını ve kitsch nesnelerini fona koyarak kartpostallara, mevcut turizm anlayışına ironik bir yaklaşım sergiler. Parr’ın, fotoğraflarını bilerek kitsch haline getirtiği bilinir. 2017 yılında İstanbul’da katıldığı bir söyleşide, “Fotoğraflarınızı kitsch olarak değerlendiriyor musunuz?” sorusuna cevabı :
Tabii ki. Hem de büyük bir zevkle! Çünkü hayatın kendisi Kitsch.
(11) Ersin Berk, Fotoğrafta Kitsch ve Martin Parr, Gaia Dergi, 12 Mayıs 2018,
Kitsch kavramını kısaca açıklamak gerekirse; Baudrillard kitsch nesneyi, genellikle turistik ve eğlence yerlerinde karşılaşabileceğimiz, aksesuarlar, taklit nesneler, anı eşyaları, maskeler, seri üretilen folklorik nesneler olduğunu belirtir. Kitsch ve Sanat adlı çalışmasında Thomas Kulka’ya göre kitsch, geleneksel ve defalarca temsil edilmiş temsili esasları baz alarak, herkesin anladığı, kafa karıştırıcı olmayan, duygusal yoğunluk barındıran, genellikle figüratif olan taklit eserlerdir. Milan Kundera ise, kitsch’in insanlarda uyandırdığı duygunun paylaşılabilir olması ve kişilerin belleklerine kazınmış temel imgeler olması özelliğine dikkat çekerek,(12)kitsch’ingördüklerimize değil, bizatihi gözlerimize içkin olduğunu, “insan halinin bir parçası olduğunu”(13) söyler.Walter Benjamin, kitsch’i, insanların yürek ferahlatma ihtiyacını karşılayan, tüketime dönük sanatı anlatmak için kullanır. Adorno ise, kitsch söylemini anlamsız bularak, kitsch kavramının kültürel atmosfere göre değişerek her sanat eserinin kitsch, her kitsch ürünün de sanata dönüşebileceğine işaret eder. Sanat tarihçisi Greenberg‘e göre, kitsch aldatıcı deneyimler ve sahte duygulardır, modaya göre değişir ama aslında hep aynı kalır.(14) Martin Parr, otoportrelerini kasıtlı olarak kitsch haline getirerek kitsch nesneler arasında olan kartpostalları hicvettiğini, özellikle turizmi konu alan diğer fotoğraflarıyla da popüler davranışlar anlamında kitschleşen bir durumu belgelediğini söyleyebiliriz.
Kaynakça
- Nicole Olmos Pervaiz, İngiliz Fotoğrafçı’nın Hikayesi, Martin Parr, (22.01.2019)
- Hacking (Ed.), s. 455
- Rahşan Atasoy, Ağlama Değmez Hayat Martin Parr’ın Dünyasına, Santralİstanbul, (22.01.2019) par. 1
- Hacking (Ed.), s. 455
- Pervaiz, İngiliz Fotoğrafçı’nın Hikayesi, Martin Parr,
- Ersin Berk, Orta Sınıf Hedonizmi ve Turizm Endüstrisi İlişkisinin Martin Parr Fotoğrafları Bağlamında Çözümlenmesi, Asos Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Ağustos 2018, Yıl:6, Sayı:75, (s. 521-535), (22.01.2019), s. 529
- Rahşan Atasoy, Ağlama Değmez Hayat Martin Parr’ın Dünyasına, Santralİstanbul, (22.01.2019) par. 4
- Pervaiz, İngiliz Fotoğrafçı’nın Hikayesi, Martin Parr,
- Rahşan Atasoy, Ağlama Değmez Hayat Martin Parr’ın Dünyasına, par. 5,6,7,8
- Ersin Berk, Orta Sınıf Hedonizmi ve Turizm Endüstrisi İlişkisinin Martin Parr Fotoğrafları Bağlamında Çözümlenmesi, s. 528
- Ersin Berk, Fotoğrafta Kitsch ve Martin Parr, Gaia Dergi, 12 Mayıs 2018, (22.01.2019) par. 13
- Ersin Berk, Fotoğrafta Kitsch ve Martin Parr, par. 2
- Ali Artun, Kitsch Patlaması ve Eleştirinin Anlamsızlaşması, Ali Artun web sitesi, 2010, (22.01.2019) par. 21
- Ali Artun, Kitsch Patlaması ve Eleştirinin Anlamsızlaşması, par. 5
Merak ve heves ettiğim bir fotoğrafçıyı yazmışsın. Teşekkür ederim.
Çöp konusu da iyi gitmiş. Milletin kafasına kakmak, suçlamak pek yaygın çöp işinde.
İlginiz için teşekkür ederim İbrahim Bey.