Bildiğimiz gibi Dünya yaklaşık 7 aydır, ülkemiz ise yaklaşık 4 aydır Korona salgını ile mücadele etmekte. İlk Korona virüsün ülkemizde görüldüğü tarih olan 11 mart 2020 tarihinden itibaren hızla bazı kararlar alındı. İlk olarak, insanların bir araya gelmesinin sakıncalı olacağı düşünülerek alışveriş merkezleri, kuaförler, okullar vs. kapatıldı. Ardından konser, tiyatro, kongre gibi sanatsal ve bilimsel etkinlikler durduruldu. Sokağa çıkma yasakları veya belli saatlerde çıkma gibi önlemler insanları eve hapsetti. Bu durum bir süre sonra aile içi kavga, şiddet, boşanma oranlarının artması gibi birçok sorunu da beraberinde getirdi. Bu sıkıntılı, sıkıcı, endişe verici durumu aşmanın yollarından biri ise sanattı. Sanat da insan ruhu için bir ihtiyaçtı ve bu ihtiyacın karşılanamaması durumunda toplumda ruhsal anlamda da bazı sorunların ortaya çıkması veya artması doğal ve muhtemeldi.
Sanata Katkı
Hayatlarımızın birden değiştiği, zor ve daha da zorlaşacağını bildiğimiz bu belirsizlik dolu günlerin tonu karardıkça sanat kendini daha fazla belli etmeye başladı. Evlerimizden çıkamadığımız karantina günlerinde sanat ve sanatçı, seyircisine ulaşmak için olası her yolu denerken, seyirciler de ulaşamadığı sanatı bulma veya yaratma yoluna gitti. Önce İtalya’dan sosyal medyada gördüğümüz balkonlardan birlikte söylenen şarkılar, aryalar bize kendini hatırlattı. Balkonlara, pencerelere çıkıp bir yardım çığlığı atar gibi şarkılar söyleyerek sanatın ne denli yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu hatırlamamıza neden oldular. Sanat yolu ile özlenen ve ihtiyaç duyulan şey belliydi; insana iyi gelen bir arada olma duygusu ve endişeyi coşkuya dönüştürme ve yaşama anlam katma arayışıydı.
Başka bir yere doğru bakmaya başladık ve o baktığımız yer bize iyi geldi. İşe gidememenin, dışarı çıkamamanın veya evlere kapanmanın verdiği zamansal bolluk birçok kişi açısından faydalı oldu. Derken kendimizi dünyaca ünlü sanatçıları sosyal medya hesaplarından verdikleri canlı konserleri izlerken bulduk. Öylesine sosyal medyada dolaşırken birden bir sanatçı ile yüz yüze geliyor, evimizin salonu ile konser salonu birbiri ile karışarak birlikte sohbet eder gibi birlikte eğlenerek istediğimiz müzik parçalarını dinliyorduk. Böyle örnekler giderek çoğaldı. Sinema siteleri, tiyatrolar, müzeler, kitapevleri, kütüphaneler, bazı şifreli kanallar, belgeseller, müzik siteleri, vs… arşivlerini çevrim içi erişime açarak evdeki insanlara sundu. Bir noktada sanat evimize gelmiş oldu. Bu sürede insanlar belki de hiç izlemedikleri kadar film izlediler, kitap okudular, müzik dinlediler, belgesel seyrettiler. Bu durum sanatseverler için bulunmaz bir durumdu. Korona salgınının bu anlamda sanata katkı yaptığını düşünebiliriz.
Sanatçılara Etkisi
Korona günlerinin herkesi izolasyona, evde kalmaya mecbur bıraktığı, zorunlu olmayan üretimden uzaklaştırdığı şu zor günlerde evde olan izleyici, sanatsever için durum yukarıda bahsettiğimiz gibi iken, sanatçılar açısından nasıldı? Bir sanatçının boş durması mümkün müydü? Sanatçılar ne yapıyordu? Sanatçı duygusallığı, duyarlılığıyla nasıl etkileniyor, nasıl atlatıyorlardı bu sıkıntıyı? Umudu, geleceği nasıl tasarlıyorlardı? Gücünü ve varlığını insandan alan sanat, insanla karşı karşıya kalmadan nasıl bir şey üretecekti? Bu çok yapay bir sanat mı olacaktı? Acaba yapay zeka, yapay sanatların da önünü mü açacaktı? Sanatçılar bu durumdan nasıl etkilenecek, nasıl ilham alacak, toplumun ve kendilerinin girdiği depresif ruh hali sanatlarına nasıl yansıyacaktı? Bugünler hangi yazarlara ilham verecek, performans sanatçıları neler yapacak, çağdaş sanatta nasıl bir yaklaşım görecektik? Sanatın her dalı bu süreçte yeni Korona’dan sonra her şey değişecek gibi söylemlerin etkisinde kalıp, yeni yaratılarını ortaya koyabilecek miydi? Doğrusu sanatçıların, içinde bulunduğumuz bu sıkıntılar bittikten sonra ortaya çıkaracakları eserleri merak etmemek elde değil. Yukarıdaki soruların sonuçlarını şimdilik değerlendirmek zor. Onlar bu zor günlerde sanatsal üretim anlamında neler yaptı. Bunun yanıtını ancak normalleşme sürecinden sonra göreceğiz.
Hamlet
Shakespeare’in Hamlet, Macbeth ve Kral Lear gibi oyunlarını veba salgını sırasında evinde kapalı olduğu günlerde kaleme aldığı söyleniyor. Gülse Birsel ve arkadaşları hiç olmayacak sandığımız bir üretimi başardı, oyuncular evde kalarak dizi çekti. Fazıl Say, Korona günlerinde Adagio adında yeni 12 dakikalık bir orkestra eseri bestelediğini belirtti. Orhan Pamuk’un şimdilik Veba Gecelerinde isimli eserinden bir bölüm geçtiğimiz haftalarda bir web sitesinden yayınlandı. Adından da anlaşıldığı üzere salgın ve karantinanın olduğu bu romanda acaba Orhan Pamuk romanına bu süreçte mi başladı, yoksa başlamıştı tesadüfen salgın mı başladı şimdilik bilemiyoruz. Veya içinde bulunduğumuz günlerdeki insan davranışlarını görüp romanında değişiklikler yapıyor mudur?
Ya diğer sanatçılar? Ressamı, heykeltıraşı, fotoğrafçısı, şairi, edebiyatçısı, tasarımcısı, müzisyeni, tiyatrocusu kim ne yapıyor, nasıl üretiyor, nasıl etkileniyor? Bu dönem geçtikten sonra sanat nasıl patlayacak? Sıkışmışlık duygusu sanatsal özgürlüklerine ne kadar yansıyacak? Korona salgınının bilimi bize tekrar hatırlattığı bu günlerde sanat bilim ilişkisi nasıl olacak? Muhtemelen sanatçılar çalışmalarını sürdürüyor. Ancak bu süreç sanata nasıl yansıyacak. Bekleyip, göreceğiz… Bu günlerde de birçok sanatçının evlerinde yaşama tutunurken bir yandan da korona sonrası dönemin sanatını ürettiklerini düşünmek insana umut veriyor. Günlük rutinimiz ve sosyal yaşantımız kesintiye uğrasa da, bu akışın devam ettiğini bilmek kendini hatırlamak, kendini yeniden bulmak gibi bir şey.
Gezi Günleri
Korona günlerinde bizi hayata bağlayan en önemli şeylerden birisi de mizahtı. Gezi günlerinde etkisini gösteren mizah, Korona günlerini de az hasarsız atlatmamıza neden oldu. Belki de Korona’nın korkusunu, endişesini, anksiyetesini mizah ile atlattık. Gülmek bize onu yeneceğimizin göstergesi oldu. Korkumuzu endişemizi azalttı.
İnsanın Anlam Arayışı
Kendisi de bir Holokost kurtulanı olan ünlü Avusturyalı nörolog ve psikolog Victor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı adlı çalışmasında yaşam tehlikeye girdiğinde insanın anlam arayışına yönelmesinin ardındaki varoluşçu çabayı anlatırken özgürlüğe dikkat çekiyor. Özgürlüğün insanın elinden alınmasının mümkün olmayan bir duygu olduğunu, tamamen kıstırılmış bir insanın bile iç dünyasında alabildiğine özgür olduğunu bize hatırlatıyor. Sanatı da bu kapsamda değerlendirdiğimizde veya sanat tarihine baktığımızda sanatın her türlü zorlukta daha iyi eserler ortaya çıkardığını görmek mümkündür.
İnsanlık tarihine baktığımızda içinde bulunulan durum ne kadar katlanılamayacak kadar zor olsa da insanlık geleceğe bakarak o duruma katlanarak ayakta durmuş. İnsanı ayakta tutan durumların başında ise bilim ve sanat geliyor. Çünkü insan ancak bir ayağını geçmişe koyup diğerini geleceğe uzatırsa içinde bulunduğu durumun üzerinden atlayıp onunla baş edebilecek güce ulaşabiliyor. Sanat bize işte bu köprüyü sunuyor. Bir arada olduğumuz zamanları hatırlatıp yeniden bir arada olacağımız günlerin müjdesini veriyor. Bu zor günler geride kaldığında sanat var olmaya devam edecek. Hepimizin umutlu olması ve daha dirençli durması gerek. Çünkü yarın, bugünden daha fazla ihtiyaç duyulacak şey yine sanat ve kültür olacak. Buna ne kadar da ihtiyacımız var…
Bize Ulaşın