Çağdaş müziğin oluşumunda dünyaca ünlü birçok bestecinin rolü vardır. İşte bunlardan biri de çizgi dışı yapıtlarıyla 20. yüzyıla damgasını vuran, ünlü besteci ve şef Igor Stravinsky’dir.
Rusya’da başlayan, İsviçre ve Fransa’da süren ve nihayet Amerika’da 1987 yılında sona eren 88 yıllık yaşamı boyunca, klasik batı müziğine armağan ettiği besteleriyle müzik dünyasının daima gündeminde olmuştur Stravinsky. Hukuk okuyan Stravinsky, müziğe olan ilgisi sonucunda Rimski-Korsakov’dan ders alarak, müzik dünyasına yatay geçiş yapmıştır.
Çok yönlü bir bestecidir Stravinsky. Yaşamının her anında beste yapmıştır. Bir Ortaçağ madrigalinden, Amerikan cazına; arkaik ritimlerden 12 ton tekniğine, genel müzik paletindeki birçok farklı yapı ve renkten etkilenmiştir. Ama zihninde kazılı alan Rus müziği, görkemiyle her zaman çalışmalarının odağında yer alarak onun neo klasik bakışını yansıtmıştır.
Sonrasında, art arda büyük yapıtlarını üretmiştir Stravinsky: Ateş Kuşu, Petruşka, Bahar Ayini (29 Mayıs 1913’te, sahnelendiği Paris’teki Champ Élysées Tiyatrosu’nda büyük bir gürültü kopardı.) Düğün, Askerin Öyküsü -Yıllardır unutmadığım, bizim sahnelerimizde Genco Erkal’ın anlatıcı olduğu İDSO yorumuyla- dekor ve kostümlerini Picasso’nun çizdiği Pulcinella, Oedipus Rex, Orpheus ve diğerleri…
Bahar Ayini balesinin sondan bir önceki sayfasında, Stravinsky’nin katlanılmaz bir diş ağrısı içinde yapıtı tamamladığının notu düşülmüştür (1912). Giderek doruğa tırmanın, bu çılgın yapıtın son bölümündeki güçlü ritim, acaba onun dinmeyen diş ağrısı ve yürek çarpıntısının bileşiminden çıkarak, böylesi çılgın bir finale mi dönüşmüştü?
Ne bir baget, ne piyanonun tuşları ne de nota yazdığı kağıtlar; Henri Cartier-Bresson’un çektiği fotoğrafta, elinde kocaman, siyah bir kedi ile görülmektedir ünlü besteci. Ön planda yer alan iri elleri ne kediye ne de fotoğrafçıya bakan gözleri ile az sonra yazılacak bir bestenin zihindeki son turları gibidir görünen sahne. Soyut bir noktaya odaklanmış bakışlarıyla değişik bir Igor Stravinsky portresi ile karşı karşıya geliriz bu fotoğrafta. Yüzündeki garip ifade, fotoğrafının çekildiği anı bir köprü gibi günümüze taşımaktadır.
Stravinsky, yeni doğmuş çocuğunu nasıl kucağına nasıl alacağını bilmeyen acemi bir baba gibi, göğsüyle omzu arasına konuşlanan kediyi tedirginlikle tutmaktadır. Belki yeterince kedi sevme pratiği yoktur ya da ardından gelecek karelerde, kedinin ceketi üzerinde bırakacağı izlerle tarihe geçmek istemiyordur.
Anı koleksiyoncusu Cartier-Bresson, nadide anların enerjisine olan inancının altını çizercesine, bu fotoğrafta da ilginç bir zaman kesitini pelikülün üzerine geçiriyor. Ara anın rampasından kayan bu fotoğraf, gözlerimizin hemen karşısındaki kum havuzuna maharetle süzülüveriyor.
Genelde elinde şef bageti ya da piyano veya notalarının başında çalışırken görmeye alıştığımız Stravinsky’nin, kucağında kediyle verdiği bu poz karşısında, az gelişmiş bir autofocus makinenin netliği gibi gidip geliyor ve fotoğrafta yer alan kişinin kimliği konusunda şüpheye düşüyoruz.
Igor Stravinsky, ardımızda bıraktığımız çağın portesine, her dinleyişte farklı imgeler çağrıştıran özgün müzik cümleleri gibi yazıldı. Bir bahar ayininde, fotoğraflara özenle ödünç bıraktığı bıyıkları ve napolitenlerle sevişen Rus şarkıları eşliğinde son durağı Venedik’te San Michele Mezarlığı’nda huzur içinde yatıyor.
Artık daha iyi anlıyoruz; 33’lük bir plağın her turunda, Stravinsky’nin müziğini dinlerken bize doğru yönelen enerjinin, bir bahar gününe karşılık gelen kara bir kedinin kalp atışları olduğunu.
© Henri Cartier-Bresson / Igor Stravinsky
Bize Ulaşın