Fransız sanatçı Scarlett Coten sanatta cinsiyet eşitsizliğini iliklerine kadar hissetmiş ve yaşamış bir kadın fotoğrafçı. İşlerinde genellikle kimlik, cinsiyet, mahremiyet ve çağdaş erillik üzerine yoğunlaşan sanatçıyla Julie Becart’ın* yaptığı bir söyleşiyi İFSAK Blog için çevirdim.
Bu söyleşinin herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, dersler çıkaracağı bir hayat tecrübesiyle birlikte, batı sanatındaki yeni trendlere kapı açması sebebiyle de okunması gereken bir yazı olduğunu düşünüyorum.
Scarlett Coten’nin portfolyosu için sanatçının blog sayfasına veya instagram hesabına başvurunuz lütfen.
Hatice Ezgi Özçelik
***************
Hayatınızı fotoğrafa adamaya ne zaman karar verdiniz?
Çok küçüktüm. Anneannem 1930’lu yıllarda amatör fotoğrafçılık yapan bir kadındı. Çektikleri İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yalnızca 10 yılla sınırlı kalmış olsa da bir kadın olarak kendi özel yaşamını belgeleyen fotoğrafları o zamanın ölçütlerine göre çok öznel ve olağanüstüydü. Ben daha henüz bir gençkızken öğleden sonralarımızı bu fotoğraflara bakarak ve fotoğraflar ile ilgili hikayeleri dinleyerek geçirirdik. İlk gözağrım sinema olsa da bu alanın çok karmaşık ve pahalı bir uğraş olduğunu farketmem uzun sürmedi. İlk fotoğraf makinemi aldığım sıralarda yeni açılmış olan ENSP’ye (Arles Fotoğrafçılık Okulu) kabul edildim. Böylece fotoğrafçılık maceram başlamış oldu. Bu arada, fotoğrafçılığın bir imgenin yalnızca bir karede bir çok şeyi söyleme becerisi açısından sinemadan daha etkili bir dal olduğunu söylemeliyim.
Bugünkü kadın fotoğrafçılar konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
Sayıları ben fotoğrafçılığa başladığımdan daha fazla olsa da yine de hala sektörde çok fazla kadın fotoğrafçı bulunmuyor. Kadın fotoğrafçı olmak çok zor. Güzel sanatlarda eğitim gören öğrencilerin çoğunluğu kadın olsa da sektörde bu oranı yakalayamıyoruz. Bu alanda hakettiğimiz yeterli görünürlüğe kavuşamadığımız için hayatımızı idame ettirecek parayı kazanmada zorluklar yaşıyoruz. ‘Biz cinsiyete değil yeteneğe bakıyoruz’ dense de istihdamdaki kadın fotoğrafçı sayıları hiç de bu duruma işaret etmiyor. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Bütün bu verilerden kadınların yeteneksiz olduğu anlamı mı çıkartılmalı? Festivallerde ve kuruluşlarda çok az sayıda kadın görünür noktalarda yer alabiliyor; alabilenler de çok genç yaşlardaki sanatçılar. Benim jenerasyonum cinsiyet eşitliğinde yaşanan gelişmelerden payına düşeni alamadı.
Kadın sanatçı olmak savaşmak demek ve biz her gün savaşmaktan yorulduk artık.
Bir fikir anlatma aracı olarak fotoğraf kariyeriniz boyunca ne gibi aşamalardan geçti ve bu değişim sanatınızı nasıl etkiledi?
1980’lerde fotoğrafa başladığımda yaptığım iş basın fotoğrafçılığıydı. Fakat şimdilerde belgesel bir yaklaşıma dönüştü; daha çok öznenin haberi olmadan çekilen (candid) fotoğrafa. Ben hep öznel bir bakış açısıyla şahsi işler üretmek isteğimin farkındaydım. Fotoğraf, benim için, kendimi ifade etmenin bir yolu olduğu için basın fotoğrafçılığı beni tam olarak tatmin etmiyordu. Bu yüzden, fotoğrafın yalnızca bir dalıyla kendimi sınırlamamak için, çaba içine girdim. Mesela benim son zamanlarda ürettiğim fotoğraflar bugünün dünyasını ve oradaki insani durumları yansıtsa da çekim öncesinde moda fotoğrafçılığı kodlarıyla sahneleri kurguluyor, belgesel fotoğrafla kurgu fotoğrafı harmanlıyorum. Benim için önemli olan fotoğrafın bugün ne anlam ifade ettiğini düşünmek, onun sınırlarını zorlamak ve o sınırların daha ötesine geçmektir.
Bir ifade fotoğraf yoluyla anlatıldığında daha mı vurguludur?
Hep söylendiği gibi; bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir. Fotoğrafta, zannederim, anında duygusal etki yaratan bir yan var: İmge kuvvetlidir, çünkü hayal, yorum ve duygu kapılarını açar, harekete geçirir. Fotoğraflarımla, tepkisel reaksiyonlar meydana getirip dünyayı değişime zorlamayı arzu ediyorum.
Devam eden projeniz Plan Americain için ABD’ye yaptığınız dördüncü seyahatten yeni döndünüz. Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Yolculuklar, fotoğrafçı olarak eskiden beri hayalimdi benim. Her gece yeni bir şehirde, fotoğraflayacağım erkeklerle karşılaşacağım semtlere gitme durumları, büyüleyici olduğu kadar yorucu da olabiliyor. Kamera vasıtasıyla insanlarla karşılaştığım bir macera bu. Bu karşılaşmalarda sürpriz olduğu kadar insanı neşeye boğan bir başka durum da her seferinde fotoğraf teklifimin kabul görüyor olması. Karşılaştığımda onlara projemi, konuya yaklaşımımı anlatır, işlerimi gösterir ne yapmak istediğimi anlamalarını sağlarım. Sonuç olarak projeyi ilginç buldukları için reaksiyonları pozitif olur genellikle. Bu projeye bir gözlemden yola çıkarak başladım; 2012 yılında bizler özellikle Arap ülkelerinde kadınların durumlarıyla ilgiliydik erkeklerinkiyle değil. Bugünün dünyasında cinsiyetlere geleneksel yaklaşımın sorgulanması çok önemli.
Kişisel ve mahrem konulara odaklandığınız için fotoğrafladığınız kişiyle kurduğunuz ilişki çok önemli olmalı. Bu bağı nasıl kuruyorsunuz?
İlk karşılaşmada kim olduğumu, ne yaptığımı açıklıyorum; aramızda oluşan olumlu hava beni kısa sürede onların dert ortağı haline getiriyor. Benim yaptığım iş, sokak fotoğrafçılığı değil. Ben projemde bu insanları, bulundukları ortamlardan uzaklaştırıp hem kendileri olmalarını sağlamak hem de mahremiyetlerini korumak için başka mekanlarda fotoğraflıyorum. Ben bu projeye ilk olarak Orta Doğu’da başladığımda insanları sokakta fotoğraflayamayacağım için projenin sınırları zaten o zaman belirlenmişti. Hatta bazı bölgelerde fotoğraf makinesi dahi taşımanıza izin yoktu. Süjenizle mahrem ilişkiyi kurabilmeniz için kapalı alanlara ihtiyaç vardı. Ben onların hayatlarının, kültürlerinin parçası olmadığım için dini, sosyal ve aile baskısı altındaki bu erkekler bana açıldılar, onların sırdaşı oldum.
Fotoğrafını çekeceğiniz kişiyi nasıl seçiyorsunuz?
Oldukça spontane gelişiyor. Bir bara gidip etrafımdaki insanları gözlemliyorum. Giyim şekilleri, sergiledikleri davranışlar genellikle çok şey söyler insanlar hakkında. Zaten dış görünüşleriyle ilgimi çekmiş olanlarla gider tanışırım.
Genellikle, fotoğrafçının erkek fotoğraflananın kadın olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, projenize konu olan erkekler bu tersine dönmüş duruma şaşırmıyorlar mı?
Bu insanlar ne model ne de aktör olmadıkları için pek fotoğraflanma alışkanlıkları yok. Bu durum, tarihsel olarak eril kişiye atfedilen gücün fotoğraf makinesi yoluyla bende toplanmasına ve bu gücü onlar üzerinde kullanmama izin veriyor. Ama benim amacım eşitlik; çekilen ve çeken ikimizin de duyguları açıkta. Ben onlardan bir şey istiyorsam benim için de aynı şey geçerli. Bu, durumu karşılıklı yapılan bir performansa dönüştürüyor.
Arap ülkelerinde ve ABD’de, iki farklı kültürde, erillik üzerine çalışmalarınız oldu. Bu kültürler arasında benzerlikler saptadınız mı?
2012 yılında erillik üzerine çalışmalara başlamam Arap Baharı’nın hemen ertesine rastlar. Orada, özgürlük talebiyle ortaya çıkan genç jenerasyona, özellikle yeni jenerasyon erkeklere odaklanmaya karar verdim. Sonrasında Trump’ın seçilmesiyle projemi ABD’de sürdürmeyi seçtim. Bence ABD’de aynı sorunla karşı karşıyaydı: Orada da “kendin olmak” özgürlüğü insanlara tanınmıyordu. Farklı kültürlere ve dinlere sahip fakat insanların “kendi olma” yolculuğunda kader birliği eden bu iki ülkeyi projemde bir araya getirmeyi istedim.
Modern erkeği araştırma yolundaki çalışmalarınızın birinci bölümü Mectoub, ikinci bölümü Plan Americain. Üçüncü bölüm de olacak mı?
Bu, önümüzdeki zamanın neler göstereceğine bağlı. Benim önceliğim, şimdilik, Mektoub ve Plan Americain’i İngilizce ve Fransızca olarak kitaplaştırmak. Bunun 2020 gibi, bir sergiyle birlikte gerçekleşmesini umut ediyorum. BU durumun getirisiyle üçüncü bölüm için başka yerlere davet edilirsem –belki Afrika, Güney Amerika veya Asya- tabii ki seve seve giderim.
*World Photography Organisation’da 2019 yılında yayımlanmış bir söyleşidir.
Bize Ulaşın