İyi Kalpli Erendira

/

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil   tarafından hazırlanmıştır.

. . . . . . . . . . .

İyi Kalpli Erendira’yı yıllar önce okuduğumda hemen unutmak istedim. Çünkü bazı öykülerin yükü ilk karşılaşmada taşınamayacak kadar ağır olabiliyor. Kendi kendime, “bu yükle ne kadar hızlı yol alabilirsin ki şu köşeye bırak ve hızlıca yürü git” demiş bile olabilirim. Hatırlamıyorum.  Ama aradan geçen yıllarda onunkine benzeyen çok öykü dinlediğim için Erendira’nın kaderi artık avucumdaki bir taş kadar sahici ve çok tanıdık. Bu yüzden onu geri bıraktığım köşeden aldım ve  bu sefer kurtlardan ödünç aldığım keskin bir gözle daha yakından baktım.

Öykü, çocukluğu iyilikle parçalanmış bir kadının ve hatta bir çocuğun öyküsü.

Buralardan değil uzaklardan bir hikâye bu ama önemi yok. Kadınların hikayelerinde coğrafyaların ve mesafelerin bir önemi olmadığını çoktandır biliyoruz.  Kahramanımızın adı Erendira. Kaçakçılık yapan babası, annesini Antiller’deki bir genelevden kaçırmış ve Erendira doğana kadar peşlerine düşenler bulamasın diye çölde bir kulübede saklamış. Erendira, Mart’ın hemen başında, çölün kumlarını  savurup atan bir rüzgarda doğmuş ve doğar doğmaz da büyükannesinin evine bırakılmış.

O zamanlar kundağa sarılı bir kertenkeleye benziyormuş; buruşuk, kokulu, nemli ve neşe verici.  Babası o daha emeklerken kaçakçıların arasında geçen vahşi bir hesaplaşmada ölmüş. Babasının her tür belayı göze alarak kaçırdığı güzeller güzeli annesine ne olduğunu ise hiç kimse bilmiyor. Bana bu öyküyü anlatan Marquez’e sorduğumda “Erendira doğduktan sonra bir daha kimse ondan haber alamadı” dedi. Benim kanaatim kalbi kırıldığı için çok uzaklara gittiği.

Erendira kayıp annesinden pek çok şey almış. Güzelliğini, çalışkanlığını ve uysallığını. Bu üç tekinsiz özelliğin bir kadında toplanması çoğu zaman bahtsızlığa işarettir. Her ne kadar bir hediye gibi gözükseler de hepsi bir araya gelince boyuna takılmış kalın bir yulara benzerler ve onu sıkıca tutup götürecek bir zalimi beklerler. Erendira’nın zincirini tutan ise sanıldığı gibi bir erkek değil canının parçası büyükannesi olmuş. Ama bu, Erendira’nın ve iyilikle çalınmış bütün hayatların hikâyelerinde sadece küçük bir detaydır.  Çalınmış ya da çalınması için ortaya bırakılmış bir hayatın kimin tarafından ziyan edildiği değildir mesele, mesele sahibi tarafından niye öyle sahipsiz bırakıldığıdır.

Erendira, büyükannesinin evinde büyürken uyumaya bile vakit bulamayacak kadar çok çalışır. Ev, o kadar büyüktür ki  tamamen temizlenebilmesi için on dört kişinin gün boyunca hiç durmadan çalışması gerekmektedir. Erendira’nın büyükannesinin ise sokağa atacak parası yoktur. Belki bu kimilerine bir yerlerden tanıdık geliyor olabilir.

Büyükanne, Erendira’nın eli süpürge tutacak kadar büyüdüğünde bütün hizmetçilere yol verir.  Erendira her gün evi temizler, yemekleri yapar, bahçeyi sular, büyükannesini yıkar, yedirir, yatak çarşaflarını değiştirir, saatleri kurar ve ancak öyle yatağa girer.

Hiç bitmeyen ve yapılması gereken o kadar çok iş vardır ki Erendira sırf bu yüzden ayakta uyumayı öğrenmiştir. Yatakta bir, ayakta kısa kestirmelerle iki saat, toplam üç saat.  Erendira, bahtsızlığının hediyelerine sıkı sıkıya sahip çıkar. Hiç sızlanmadan, bela okumadan ve kin gütmeden çalışarak büyükannesini mutlu etmeye çalışır. Ama bütün zalimler gibi büyükannesinin de istekleri hiç bitmez. Erendira ise hayatının bir püre gibi ezilerek süzgeçten geçirildiğinin farkına varmaz çünkü hamuru itaatle karılmıştır.

Bir gün beklenen olur; felaketin rüzgârı bir köpek sürüsü gibi odaya dalıp Erendira’nın yorgunluktan masanın üstünde unuttuğu şamdanı deviriverir. Hikâye bütün gücünü bu devrilen şamdandan ve Erendira’nın lanetli iyiliğinden alır. Her şeyi kül eden yangından sonra evsiz ve beş parasız  kalırlar. Erendira yeni hayatına kemiklerine kadar borçlu olarak başlar.

Bir aptal gibi evi yakmıştır ve bedelini bir çadır fahişesi olarak sekiz sene boyunca çalışarak ödeyecektir. Öyle de olur. Büyükanne dev, beyaz bir pelte gibi çadırın kapısında oturur ve Erendira’ nın üzerinden geçeceklerden para alır. Çadırın önündeki kuyruk o güne kadar kimselerin çölde rastlamadığı kadar uzundur. Erendira, büyükannesinin ondan istediği gibi vicdanı rahat  uyumak için kapıya gelmiş kimseyi geri çevirmez. Sıcaktan, yorgunluktan ve başkalarının terinden kemikleri sızlayana dek işini uysallıkla yapar. Ne kaçıp kurtulmaya ne de  hesap sormaya yanaşır. En korktuğu şey vicdanının rahatsız olması ve büyükannesinin sevgisine karşılık gelen borcunu ödeyememesidir. Ama büyükannesi de Erendira’nın üstüne titrer! Kendi iyiliği ile sarhoş olup çalışmaktan ölmesin diye “yavaş uyu ki iyicene dinlenesin” der.

Bu hikâyenin sonu diğer benzerleri ile karşılaştırılınca şaşırılacak kadar güzel biter.

İyi kalpliliğinin ve uyurgezerliğinin esaretinden kendi başına kurtulamayan Erendira’yı Ulises adındaki aşığı kurtarır. Erendira’nın kazandığı paralarla kraliçe hayatı yaşayan büyükannesini defalarca bıçaklar ve şişmiş bir çakal ölüsü gibi kızgın güneşin altında kokmaya bırakır.

Erendira’nın özgürlüğünün başladığı yerde iyiliği biter mi öykü bunun cevabını vermez belki ama geçen zaman içinde beraber koşmayı öğrendiğim kurtlar üstüne basa basa bize şunları söyler;

1.   İyilik, çalışkanlık ve uysallık güzel bir kadında bir araya gelirse bahtsızlığa işaret eder.

2.   İyiliğin fazlası hemen her zaman bu dünyada ödenemeyecek bir borca işaret eder ve pireli bir kundak gibi çocukluk neşesinin kanını emer.

3.   Erendira, kimi zaman uyurgezer bir ülke, yüzleşilmemiş bir acı ya da sahip çıkılmamış bir hayat olabilir.

4.   Gözünün yaşını silmediğin, sahipsiz bıraktığın her hayat çalınabilir. Ve çalıp eziyet edenin  suçu ortada bırakandan daha azdır.

5.   İyiliğin makbulü kendinden başlayıp genişleyen halkalar şeklinde olanıdır. Kendinden başlamayanı hayatının dibinde acımsı bir tortu olarak birikecektir.

6.   Her hayat zalimden kurtaracak bir Ulises’i ağırlayacak kadar şanslı olmayabilir.

7.   Uyurgezerlik cesaretin düşmanıdır, çoğu zaman daha iyisini hak ettiğini unutturur ve olana razı bırakır.

8.   İyi bir kalp, kötülere yurt olacak kadar korunaksız bırakılmak zorunda değildir.

9.   Erendira’nın acıklı hikâyesi her zaman bir kadına işaret etmek zorunda değildir.

10.Her güzel hikayede olduğu gibi bunda da kişi ve yer adları değiştirilerek baştan sona okunabileceği gibi sondan başa doğru da okunabilir.

 

Not: Kurtlardan ödünç alınan gözler Clarissa P. Estes’in hediyesidir.  İsterseniz siz de kullanabilirsiniz. Estes ve kurtlar her zaman cömerttir.

Bu yazı, Marquez’in “ İyi Kalpli Erendira” adlı öyküsünden ilhamla  yazılmış ve 2017 yılında kimberlitblog.wordpress.com ‘da yayınlanmıştır.  İFSAK Blog’daki yayın için yeniden elden geçirilip revize edilmiştir.

“İyi Kalpli Erendira”, Gabriel Garcia Marquez, Çeviren: İnci Kut, Can Yayınları.

“Kurtlarla Koşan Kadınlar”, Clarissa P. Estes, Çeviren: Hakan Atalay, Ayrıntı Yayınları.

IFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu (Ezberbozan) olarak 2019 yılı Mart ayındaki kuruluşumuzdan bu yana, toplumsal cinsiyetin farklı temsillerini, fotoğraf ve sinema ile ilişkili olarak ele alan çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalarda hem fotoğraf üreten kadın ve LGBTIQ bireylerin görünürlüğünü destekliyor, hem de toplumsal cinsiyet alanında yürütülen çalışmaları görünür hale getirmeyi amaçlıyoruz. Bir yandan alanında deneyimli danışmanlarla birlikte fotoğraf projeleri yürütürken bir yandan da toplumsal cinsiyetin farklı boyutlarını ele alan, fotoğraf ve sinemaya gönül verenler için tartışma alanları açmayı hedefleyen etkinlikler yapıyoruz.

Yorum Sayıları: 3

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Kültür Sanat

Gerçekliğin Olağanüstü Cazibesi

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar  https://instagram.com/ahuincekaralar  tarafından yayına hazırlanmıştır. . . .…

Foto Patinaj

Daha ziyade motorlu araçların çamurda, buzda, kumda veya benzer zorlu zeminlerde lastiklerinin (tekerleklerinin) hareketine rağmen ilerleyememesi,…

Doğal Seçim…

Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla…

Beatrice’den Gelen Mektup

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil  https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/  tarafından yazının sonunda künyesi verilen kitapların esiniyle…

S e m b o l i z m

İnsanın sembolik bir evrende yaşadığı bir gerçek. Sembolizm adı 1886 yılında Jean Moreas tarafından akımın bildirisinin…