Neyiz ki biz ?
diye sorar Oruç Aruoba Yürüme adlı kitabının başındaki Gündüz Yarasalarıyız Biz şiirinin ilk bölümüne başlarken.
Fotoğraf, biraz da tanımı gereği, güneş ile varolan bir kayıt biçimi. Gün ışığına ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle de güneşin bizce doğru zamanlarında fotoğraf çalışıyoruz. Asıl çıkış noktamız; ışık yumuşak olmalı, esnek olmalı, mümkün olduğunca kontrast tadında olmalı. Bu ise güneşin bulunduğumuz coğrafyaya yanal geldiği saatlere denk geliyor temelde. Yani gölgelerin uzadığı yumuşak ve lezzetli ışık saatlerinden bahsediyorum.
Güneşten vazgeçip, yıldızların peşine düştüğümüzde ise, başka bir algoritma çalışmaya başlıyor. Fotoğraf üretme mantığımız, davranış biçimlerimiz, çalışma pratiklerimiz tamamen değişime uğruyor.
Vadi’de bir yıldız yolculuğuma çıkmadan evvel altı tane çoban köpeğinin saldırısına uğramıştım. Çoban yanıma gelene değin köpekleri yatıştırmıştı. yanıma gelen çobanın şu sorusu ile karşılaşmıştım: “Bu karanlık gecede ne işin var burada?”
Bu soruya “yıldız fotoğrafçısıyım” cevabı ile karşılık verdim. Çoban ise “Gece karanlıkta ne yıldız fotoğrafı?” diye gülerek yanıt vermişti.
Zifiri karanlıkta ne fotoğrafı ?
Teknolojinin gelişimi, sensör çözünürlüklerinin ve algılama biçimlerinin gelişmesi ile yeni bir çalışma şekli bize sunulmuştu adeta. Eskiden de ASA’sı yüksek filmler vardı belki ama artık çok daha ilerilere gidebilen bir ISO performansından söz edebiliriz.
Tamamen kendi içinde farklı bir “retoriği” olan bir dünyadan bahsediyorum. Hem Döngü Halkaları hem de Samanyolu (Milky Way) fotoğrafı çalışmaları dünya üzerinde pek çok fotoğraf severin ilgisini çekiyor günümüzde.
Gündüz yarasaları olmak artık yetmiyor, artık gece yarasaları olmak için çaba harcıyor ve yarasaların yaşama pratiğine daha çok yaklaşıyoruz sanki.
Sanırım tanımlar değişiyor, belki de başkalaşıyor yaşam değiştikçe. Gün ışığı ile çok daha görsel kalitesi yüksek fotoğraflara ulaşmak olasıyken; güneşin diğer yarımküreyi aydınlattığı zaman dilimini de boş geçirmek istemiyor benim gibiler artık. Görüntü kalitesinden bir miktar ödün vermeyi kabul ederek elbette.
Burada işin komik tarafı, bu kez ışık bir kirlilik tanımına devriliyor; ışık kirliliğinin az olduğu coğrafyalar aranmaya başlıyor. Işıkla çizmek tanımı hala geçerli elbette. Ama ışıksızlık, ışığı anlatmak için bir ütopya haline gelip Hegel’e selam gönderiyor.
Yıldız Pozlama böyle bir serüven bence, insanın içindeki ışıksız yanını keşfetmesini sağlayan..
Arayan olabilme yolculuğunda bir başka çıkış noktası…
Editör notu: Hakan Hatay’ın danışmanlığını yaptığı İFSAK Yıldız Pozlama Saha Uygulama Çalışması 30-31 Ağustos 2019 tarihlerinde yapılacaktır. İlgileniyorsanız detaylar için tıklayınız.
Ne kadar içtenlikle paylaşmışsınız hislerinizi, teşekkürler.