Bir fotoğrafı imgeleyerek kurgularken, hayatın akışını kadrajlarken ya da çektiğimiz fotoğrafları yayımlamadan önce ayıklarken, ilerde metalaşmadan, bugün ve gelecekte izleyicisinin zihninde heyecan, hoşlanma hatta zevk alma duygusunu oluşturacak, hatta belki de zamandan bağımsız olarak ayakta kalmasını sağlayacak olan fotoğrafı üretmede bizimle birlikte olması gereken yetkinlik nedir?
Suje, estetik özne; bir sanat felsefesi terimi olarak, bir yapıtın üzerinden fikir üretebilen yani estetik bir obje ile karşılaşınca onu algılayan, onu kavrayan ve ondan estetik haz duyan, bilinç varlığı alıcı ¨ben¨ kastedilir. Yani birebir ilişki kurduğu yapıtı değerlendirebilen ve bu değerlendirebildiğini de bir yargı ile ifade edebilen alıcıya suje denir. (Erinç-1998)
Resim eğitimi aldıklarını ve estetiğin ne olup ne olmadığının farkında olduklarını bildiğimiz, her birinin yukarıdaki tanıma göre suje olduklarından emin olduğumuz, üç fotoğrafçının; Henri Cartier-Bresson, Saul Leiter, Jeff Wall üzerinde biraz düşünelim.
Henri Cartier-Bresson (HCB), belki de ressam olarak hayatına devam etseydi muhtemelen sıradan bir ressam olacaktı. Ancak Afrika gezisi sonrasında 1932 senesinde, bir sergiyi gezerken aşağıdaki fotoğrafı görür.
Böyle bir şeyin fotoğraf makinesiyle yakalanabileceğine inanamadım. ‘Kahretsin’ dedim, kameramı alıp sokağa çıktım.
Bu tepki, Martin Munkacsi’nin Liberya’da Tanganyika gölünde sörf yapmaya koşan erkek çocuklarının fotoğrafına, HCB’nin şaşkın ve sinirlenmiş tepkisiydi.
HCB, bu görüntünün kendi yaklaşımına ilham verdiğini ve ona “fotoğrafın sonsuzluğa her an ulaşabileceğini” gösterdiğini söyledi.
Estetik yargısı
Eğer HCB öncesinde estetik üzerine bir eğitim almış olmasaydı, estetik yargısı sonucunda bu derece heyecanlanmayacak ve bu heyecanı sinirlenmeye dönüşmeyecek, Munkacsi’nin fotoğrafına bakıp sıradan bir alıcı-izleyici olarak sergideki diğer eserleri sakin bir şekilde izleyecek ve sergiden sessiz sedasız ayrılacaktı. Ondaki bu estetik farkındalık, bundan sonraki 36 senesini, fotoğrafa profesyonel şekilde kendini adayarak, her biri seyre değer, bize haz veren bizde hoşlanma duygusu uyandıran yüzlerce fotoğraf üretmesine sebep oldu. Öyle ki bu fotoğraflardan bazıları, ilk seyir sonrası, onları tekrar görmemize gerek kalmaksızın zihnimizde kaldı ve sadece hatırlayarak dahi olsa bize keyif verebilen ikonik fotoğraflar oldu.
Saul Leiter, 23 yaşında ilahiyattan ayrılarak, sanatçı olmak-resim yapmak için New York’a taşındı. Soyut Ekspresyonist ressam Richard Pousette-Dart ile tanışması onun için büyük bir şanstı. Kısa süre sonra W. Eugene Smith‘le arkadaşlığı, New York’ta gördüğü fotoğraf sergilerinin yanı sıra, özellikle 1947’de Modern Sanat Müzesi’nde Henri Cartier-Bresson ona ilham verdi. Hayatı boyunca, hem resim yaptı, hem fotoğraf çekti.
Fotoğrafta kullandığı soyut formları ve radikal yenilikçi kompozisyonları, çağdaşlarının çalışmaları arasında öne çıkan bir ressam niteliğine sahiptir. ¨…O, insanlığın sessiz anlarını aradı ve en beklenmedik koşullardan eşsiz kentsel pastoraller yarattı.1
Japon resim ve ahşap baskı sanatı
Resim ve sanat tarihi üzerine eğitim görmüş olan Jeff Wall, ¨Ani Rüzgar Fırtınası¨ fotoğrafını imgelemeden önce, Japon resim sanatı tarihine hakimdi. Wall, Japon resim ve ahşap baskı sanatının 19. yüzyıldan itibaren batı sanat dünyası üzerinde esinlenmelere sebep olan etkilerini de biliyordu.
Fotoğrafçının, Japonya’nın en büyük ressamlarından Hokusai’nin “Ani Rüzgar Fırtınası” resmine öykünerek fotoğrafını imgelemesindeki ana sebeplerden birisi de budur.
Jeff Wall, ¨Rüzgar Fırtınası¨ çalışmasını yapmak için, benzer hava koşullarının hüküm sürdüğü zamanlarda, memleketi Vancouver dışındaki bir manzarada beş ay boyunca oyuncuları fotoğrafladı. Ardından istenen kompozisyonu elde etmek için fotoğrafları dijital olarak kolajladı. Sonuç, klasik bir resim tarzında sahnelenen bir tabloydu.
Tüm zamanlara hitap edebilen ve evrensel imgeler üretebilmiş fotoğrafçıların ortak özelliklerine baktığımızda, hepsinin aslında birer suje olduklarını görüyoruz. Yani bu kişiler çevresinde tikellerin aktığı bir ortamda ya da fotoğraflarını kadrajlamadan önce imgelem yaparken, neyin estetik olduğunu, hangi kadrajın estetik olabileceğinin hayli farkında bir şekilde çekimlerini gerçekleştirirler.
Benim için içerik biçimden ayrılamaz. Biçim derken, yüzeylerin, çizgilerin ve değerlerin titiz bir geometrik organizasyonunu kastediyorum. Kavramlarımız ve duygularımız somut ve aktarılabilir hale gelen tek şey bu organizasyondur…
HCB’nin bu sözü farkındalığının ne düzeyde olduğunun çok iyi bir yansımasıdır.
Estetik kaygı
Bir fotoğrafa bakıp onun ¨güzel¨ ya da yaygın kullanılan terimiyle ¨iyi bir fotoğraf¨ olduğu yönünde estetik bir yargıda bulunuyorsak, bu yargımıza karşılık ¨neden?¨ diye sorulduğunda, bu sorunun altını doldurabilmemiz gerekir. Çünkü bir suje kendi iradesi ile kurduğu ilişki sonucunda o sanat eserinden fikir üretebilen, o sanat eserini eleştirebilen yorum getirebilen kişidir. Aksi durumda yanıtınız, ¨bana göre güzel, ben beğendim¨ ise, bu durumda henüz suje olamamış, sadece ¨alıcı-izleyici¨ durumunda, estetik yargınızı destekleyebilecek fikir ve argüman üretemez durumdasınızdır.
Halbuki bir suje estetik bir yargıya varmadan önce, herhangi bir fotoğraf ile karşı karşıya kaldığı zaman, içinde estetik bir kaygı duyar ve fotoğrafı değerlendirmeye başlar. Duyumları algı yetisiyle birleşerek, bu fotoğrafın zihninde bir görüntüsünün oluşmasına bir fenemolojik objeye dönüşmesine sebep olur. Bu obje, onda bir haz ya da hoşlanma yaratmaya başladığı andan itibaren, bu hazzın ya da hoşlanmanın sebeplerini açıklamaya başlayabilir. Böylece o fotoğraftaki biçimin, içeriğin ya da o fotoğrafın meydana getirilirken arkasında oluşturulan imgelemenin ya da fikrin açıklamasını yapabilir.
Doğal olarak, bir fotoğrafçının estetik bir özne, suje, olmasının değeri buradan yola çıkarak belli olmaktadır. Fotoğrafçı, suje oldukça üreteceği fotoğraf hakkında estetik kaygısı artacak, böylece olası özgün görme biçimlerini araştırarak ya da kurgu yapmak istiyorsa yine özgün imgelemesiyle birlikte yaratıcılık okunu ne kadar uzağa fırlatacağına karar verecek ve zamansız bir fotoğraf üretmek için bu bilinçli farkındalıkla üretmeye geçecektir. Ortaya çıkan fotoğrafları, yine aynı estetik kaygı ile inceleyecek ve olumlu estetik yargıda bulunduklarını yayımlamaya karar verecektir.
Andre Kertesz’in dediği gibi,
Teknik önemli değil. Teknik fotoğrafın kanında zaten mevcut..
Kısacası, fotoğrafta teknik zaten öğrenilmesi gereken sadece bir ayrıntıdır. İşte bu sebeple bir fotoğrafçı, teknik bilgiler ve ekipman seçimine gereğinden fazla zaman ayırmamalıdır.
Fotoğrafçı, nasıl suje olur?
Görülüyor ki geçen zamana rağmen, metalaşmadan ayakta kalabilen bir estetik eser niteliğindeki fotoğraflar üretmenin sırlarından birisi, her şeyden önce farkındalığı yüksek bir suje olmaktan geçmektedir.
Çağımızda bir fotoğrafçı, nasıl suje olur? Bu yazının konusu bu değil ama kısaca değinecek olursak; insan zihninin en değerli özelliklerinden birisi, örüntüleri hafızasına alıp onu zamanla bilinçdışında2 çözümleyebilmesindedir.
Görsel estetik özne, suje, olabilmek görsel sanatlar öğretimi ile gerçekleştirilebilen bir yetkinliktir. Eğitmenler eşliğinde, estetik yapıtlar3 ya da renk, harmoni, kompozisyon, tinsel örüntüler üzerinde aldığımız, eleştirel uygulamalı eğitimler sayesinde zamanla bilinçdışımızda evrensel görsel estetiğin ne olduğuna dair örüntüler belirecektir.
Diğer yandan izlediğimiz, dinlediğimiz, okuduğumuz ve değerlendirdiğimiz her türlü estetik yapıtın, resim, heykel, şiir, roman, müzik, zihnimizde estetik örüntü bilgisine katkısı olacaktır. Bu sebeple zihnimizi bilinçli bir şekilde beslediğimizde, zamanla estetik örüntüleri daha iyi tanıyabileceğiz. Bir alıcıdan-izleyiciden, bir estetik özneye, sujeye dönüşerek, bir eseri izlerken ya da kurgu öncesi imgelerken (tasavvur ederken) ya da hayatın akışında fotoğraflarken estetik bir farkındalıkla bunları gerçekleştirebileceğiz.
Amacımız ister estetik bir esere baktığımızda, içimizde hissettiğimiz heyecanları daha anlamlı bir şekilde açıklayabilmek olsun, isterse gelecekte daha nitelikli fotoğraflar üretebilmek olsun, yaşamımızda bilinçli birer estetik eser takipçisi olmalıyız.
Ancak şu da bir gerçek ki estetik özne, suje, olmak, aylar hatta yıllar süren bir süreçtir. Bu sebeple bir fotoğrafçı, kapitalizmin yansıması olan ve size sadece biraz bilgi verebilen birkaç gün süren, fotoğrafı öğreteceğini iddia eden eğitimlerden uzak durmalı, öğrenme sürecini yıllara yaymalıdır.
Fotoğraf’ın yolunda yapmanız gereken, egosunu dizginlemiş, sizin estetik özne, suje, olabilmeniz konusunda gerekli eğitimi verebilecek yetkinliğe sahip olan, siz geliştikçe gelişmenizden memnuniyet duyacak samimi eğitmenlerle birlikte yürümektir.
Haluk Safi, Şubat 2021
Kaynakça :
- Tate Modern Yazıları (A Sudden Gust of Wind (after Hokusai)
- www.saulleiterfoundation.org
- NY Times – Innovator and Master, Side by Side, Jan. 19, 2007
- Estetik, Bedrettin Cömert
- Saul Leiter Early Color (2006) ‘nın editörü ve yazarı Martin Harrison
- Bilince gelen tüm bilgiler; yani gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız her olay, o an hissedilen duyguyla beraber, doğrudan bilinçdışına da aktarılır. Bilinçli zihinle yakından ilişkili olan, şu an düşünmediğimiz, ancak bilinçli farkındalığa çekebileceğimiz şeyleri içeren alan ise bilinçdışıdır. Bilinçli zihnin altında kalan bu bölüm, günümüz bilgileri çerçevesinde beynimizin en önemli kısmı olarak kabul edilmektedir.
- Sanat olarak, sanatsal olarak kabul edilebilecek herhangi bir var olan; eser denince, kendi sanatları içinde özgün bir yer tutan, sanatçısının kimliğini taşıyabilen bir var olan; yapıt denince de, sanat tarihi açısından, kendi alanına örnek oluşturan, tanınmışlığı, bilinirliği zaman ve mekan açısından daha etkin olan veya öyle olabileceği önceden kabul edilen var olanlar anlaşılmalıdır. (Erinç-1998)
Bize Ulaşın