Yırtıp atın ve yeniden başlayın
Çağımızın gerçek hikayeleri her zaman görünür sadelikte değildir. Gizli güçlerce şekillendirilir, kapalı kapılar ardında ortaya çıkar ve kollektif bellekten kolayca silinir. Ancak, yalan haber ve manipülasyon çağında bu hikayelere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Onları anlatmanın tek yolu biraz risk almak, kuralları yıkmak ve dünyayı görmenin yeni bir biçimine öncülük etmektir.
36 yaşındaki William Eugene Smith, 1955’te, Pittsburg’a üç haftalık bir çalışma için gitti ama bu bir yıl süren amfetamin konulu bir fotoğraf şölenine dönüştü.
17.000 görsel ile geri döndü. Sonra Japonya’ya yerleşti ve endüstriyel çevre kirliliğinin yıkıcı etkilerini belgeledi ve fotoğrafladığı şirketin adamlarından feci şekilde şiddet gördü. Bir yazarın deyişiyle “her şeyi belgelemeye çalışan kişi”ydi.
Fotoğraf tarihindeki saygın yerine rağmen Smith, aynı zamanda kitaplarda yazılı neredeyse tüm kuralları yıktı: Konusuna poz verdirmek, baskılarını manipüle etmek ve çoğu zaman hikayesinin içine tehlikeli seviyede girmek gibi. İlkeliydi ama profesyonel olarak zor biriydi, geçim kaynağı olarak bağımlı olsa da sık sık etrafındakilerle köprüleri atar ve onları kendinden uzaklaştırırdı. Bir röportajcı neden belgesel fotoğrafın pek çok temel ilkesini ısrarla görmezden geldiğini sorduğunda, ters bir şekilde “kuralları ben yazmadım, neden onlara uymam gerekiyor?” demiştir.
Ölümünden kırk yıl sonra W. Eugene Smith, iyi bir belgesel fotoğrafçılığın ölçütü olmaya devam ediyor. O, kendisinin veya aracının kısıtlamalarına karşı tahammülsüzdü ve bir hikaye peşindeyken herşeyin üstesinden gelirdi.
Başarılı fotoğrafçıların kuralları yıkabileceğini göstermekle kalmadı, aslında bunu yapmaları gerektiğini de gösterdi. Ki şimdi bu her zamankinden daha gerekli.
Belgesel fotoğrafçılığı şekillendiren ‘düzenlemeler’ gazeteciliğin elinden çıkmadır, geçen yüzyılın çok daha yalın dünyasından gelmiştir.
Kurumsal suçlar, siber savaş ve iklim değişikliği gibi soyut konular görsel hikayeciliğe çağrıdır. Fotoğrafçılar geçmiş nesillerden miras alınan kuralları reddederse bu çağrıya yanıt verebilir ve bazıları bu kurallara uymayı hiçbir durumda tenezzül etmemiştir.
Burada belgesel fotoğrafçılığın sekiz emrini, yırtıp atabileceğimiz sekiz kuralını ve bunu yapmaya yardımcı olan fotoğrafçılardan bahsediyoruz.
#1 Objektiflik Kuralı
W.Eugene Smith, “Elimden geldiğince gerçeğin önyargı olmasına izin verdim” demiştir. Belgesel fotoğrafçılar gazeteci değildir, objektif olmak (tabii böyle bir şey varsa) zorunda değildirler.
“Belgesel” terimini ilk icat eden ve bu aracın ateşli taraftarlarından biri olan John Grierson, “Sinemayı bir kürsü gibi görürüm ve onu bir propagandacı gibi kullanırım” diyerek objektif olmakla ilgilenmedi.
Günümüzdeki belgesel fotoğrafçıların bir kısmının kameraya yaklaşımı aynı şekildedir. Fransız-Venezuellalı fotoğrafçı Mathie Asselin’in Monsanto şirketinin bıraktığı yıkıcı izleriyle ilgili uzun dönemli araştırması meselenin tam üzerine gider.
Asselin bu hikayeyi, “kalbiyle, ruhuyla ve eylemleriyle” bir aktivist olan babasından öğrendi ve şirketin toksik kimyasal kalıntılarını araştırmak için beş yıllık bir işe koyuldu.
Cevap verme hakkıyla ilgilenmiyordu. “Onların bakış açısını öğrenmek için Monsanto ile hiç iletişim kurmadım”, “Hiçbir açıklamaları, insanlığa ve gezegene karşı işlenen suçlarını haklı gösteremezdi.”
En son Recontres d’Arles festivalinde sergilenen çalışmanın ortaya çıkan sonucu en iyi anlamıyla bir polemik: Kurumsal kötülükler için yankılanıp duran bir suçlama.
#2 İzleyici Kuralı
Fotoğrafçılar sıklıkla fotoğraflarının büyük bir kitleye ulaştığı, kamuoyunu ve belki de politikayı etkilediğinden umutla bahsederler. Demokrasi işlediği sürece bu tamamdır ama seçimlerin yabancı hükümetlerin sahte haberleri ve manipülasyonlarıyla kazanıldığı ve kaybedildiği bir dünyada bu beklenti safçadır.
Demokrasinin sonuçları belirsiz olabilir ama bazen az sayıdaki doğru insana etki etmek, pek çok yanlış insana ulaşmaktan daha önemlidir.
20.yüzyılın başlarında çocuk emeği sömürüsünü belgeleyerek ortaya çıkaran Amerikalı fotoğrafçı Lewis Hine için bu çok açıktı.
Fotoğraf tarihçisi Daile Kaplan’ın anlattığı gibi Hine, fabrikalara, madenlere ve çocukların çalıştığı diğer yerlere sızabilmek için İncil satıcısı, kartpostal satıcısı ve fabrika makinelerinin kaydını yapan endüstriyel fotoğrafçı da dahil olmak üzere çeşitli kılıklara girdi. Daha sonra fotoğrafları, Ulusal Çocuk İşçiler Komitesi tarafından yasada değişiklik yapmaya zorlamak için kullanıldı.
İngiliz belgesel fotoğrafçısı Mark Neville, nadiren görsel bilgisi olan izleyiciler için projeler yapıyor. Neville, Port Glasgow hakkında bir proje için tamamladığı kitabını “görseller ve izleyicileri arasındaki bu hiyerarşik, sınıf tabanlı ilişkiyi zayıflatmak” amacıyla o şehirdeki her haneye dağıttı.
Kitapların bazıları e-Bay’e düştü, diğerleri görünüşlerinden hoşlanmayan sakinler tarafından yakıldı. Ama bu Neville’i amacından alıkoymadı. “Deeds Not Words” kitabında bir İngiliz kasabasındaki endüstriyel felaketin sonuçlarını belgeledi ve sonra kitabı, felaketin tekrarlanmasını önleme gücüne sahip başka yerlerdeki yetkililere gönderdi.
#3 Manipülasyon Kuralı
Başka bir gazetecilik mirası ise fotoğrafçıları, görselin anlamını manipüle etmek için dijital düzenleme yapmasını yasaklayan kuraldır.
Buradaki iyi niyeti, anlattığı hikayelerin doğruluğundan çok profesyonel ödüllerle ilgilenen Steve McCurry gibi ilkesiz fotoğrafçılardan ayırmak gerekir.
Uzun süre saygın bir foto muhabiri olan McCurry, 2016 yılında, bazı öğeleri silinerek önemli ölçüde manipüle edilmiş baskıları sergilediği ve sattığı ortaya çıktı. Tepkilere cevap veren McCurry, aslında “bir foto muhabiri olmadığını” iddia ediverdi.
Bu tür yasakların, nedense, gözardı ettiğ şey fotoğraf işleminin neredeyse her aşamasının bir manipülasyon olduğudur ve her aşama yanlış temsillere açıktır.
Belgesel film yapımcısı Errol Lorris deyişiyle, izleyiciyi yanıltmak için bir görseli manipüle etmenize gerek yoktur, basitçe altyazısını değiştirmeniz yeterli olacaktır. Açıkça ve doğru bağlamda kullanıldığında manipülasyon, bir görselin tek başına asla yapamayacağı gerçekleri ortaya koyabilir.
Kuzey Kore’ye seyahat eden Hollandalı fotoğrafçı Alice Wielinga, gizli fotoğraf çekme yeteneğinin büyük oranda azaldığını fark etti. Gazetecilere yönelik yapılan kurgu geziler için “Yalnızca belgelediğimde, hikayeyi deneyimlediğim gibi anlatamadığımı hissettim” der.
Çözümü, resmi Kuzey Kore propaganda fotoğraflarıyla, kendi çektiği işçilerin ve çürüyen fabrikaların görsellerini dijital olarak birleştirmekte buldu.
“Propagandayı ve gerçeği aynı madalyonun iki yüzü olarak görüyorum. Propaganda, Kuzey Kore’deki günlük yaşamın önemli bir parçasıdır ve bu nedenle kendi içinde bir gerçektir.”
Alice Wielinga
#4 Gerçeklik Kuralı
Belgesel sinemanın yaratıcısı John Grierson, yaptığı şeyi “hakikatin yaratıcı şekilde işlenmesi” olarak nitelendirdi fakat daha sonraki film yapımcısı nesiller belgeselin yalnızca gerçekliğe tepki vermekten daha fazlasını yapabileceğini fark etti; geleceği öngörebilirdi de.
İngiliz yönetmen Peter Watkins gibi film yapımcıları nükleer savaş ve demokrasinin tiranlığa kaymasıyla ilgili belgeseller yaptılar. O zamanlar ve bugün henüz gerçekleşmemiş olaylar olsa da Donald Trump’ın yükselişinin ürkütücü bir öngörüsü olarak görüldü.
Amerikan-İngiliz yönetmen Joshua Oppenheimer gibi yeni yetenekler, derin ve rahatsız edici içsel filmler yapmak için gerçek ile kurguyu, doğal olanla sahnelenmiş olanı harmanlıyor. 2012 filmi The Act of Killing (Öldürme Eylemi), Endonezya ölüm mangası üyelerinin kendi zulümlerini yeniden canlandırıyor.
Gerçek zamanlı olarak göz önünde olmayan hikayeleri keşfetmenin bir yöntemi olarak, belgesel fotoğrafçılığın kurgu yapmaya başlaması geç olmuştur.
Ancak risk alan bir grup, etkili bir hikaye anlatım aracı olarak müdahalenin gücünün, sahnelemenin ve canlandırmanın farkına varmıştır.
2012 yılında Cristina de Middel’in, Zambiya’nın uzay yarışına katılma konusundaki unutulmuş girişimini işleyen ve aynı zamanda Avrupa Afropesimizmini yansıtan çığır açıcı, gerçek ve bilim kurgu karışımı “Afronauts” övgüye değer bulunmuştur.
Cristina de Middel, “Gerçeğe bakın, hiçbir şeyi yerinden oynatmayın, yalnızca olan bitene tanıklık edin; bu kurallar artık geçerli değil” diyor.
Artık bunu ele alabilecek etik uzmanlar olmadığı için değil, dünya eskisi gibi olmadığı için. Sorunlar eskisi gibi değil. Belgeselin klasik kurallarına uymayı oldukça zorlaştıran pek çok şey oyunu değiştirdi.
Cristina de Middel
Ekvatorlu fotoğrafçı Paola Paredes, kadraja kendisini de eklemeye karar verdiğinde cesurca denebilecek bir şey yaptı. Paredes, Ekvator’da LGBT kişileri ‘tedavi’ eden gizli merkezleri öğrendikten sonra, kapalı kapılar ardında olanları yeniden canlandırmak için tanık ifadelerini kullandı ve kendi gözleriyle görmek için kamera olmadan gizlice dolaştı.
“Beni en çok şoke eden, kızları gördüğüm zamandı” diyor. “Makyaj yapmaya zorlanmışlardı ve muhbirlerim bunu mükemmel tarif etmişlerdi: parlak kırmızı dudaklar, pembe yanaklar ve gölgeli mavi gözler.”
Sahnenin ortasında olduğu görsellerde Paredes, ailesi pek kabul etmese de, bu merkezlerin onun da kaderi olabileceği karanlık ihtimalini yansıtırcasına durmaktadır.
#5 Teknik Özellik Kuralı
Hurley ve Hine gibi öncü fotoğrafçılar, teknik yönden iyi görseller üretmek için ilkel teknolojiyi zorluyorlardı, ancak bugünün kamera teknolojisi gerçek bir ustalık demek ve bazen asıl ifade kasıtlı yapılan ‘kötü’ bir görselin içinde yatıyor olabilir.
Bir çok fotoğrafçı kamera kulüplerinde öğretilen kurallara sıkı sıkıya bağlı kalırken, yeni neslin bazı parlak fotoğrafçıları kendilerini lirik bir şekilde ifade ediyor, akıllıca tekniği bir kenara bırakıyor. Bulanık, yoğun grenli ve netlenmemiş kadrajlar, hepsi yaratıcı ifade araçlarına dönüşüyor.
Mısırlı İngiliz fotoğrafçı Laura El-Tantawy‘nin Mısır Devrimini izlenimci bir yolla tasvir ettiği fotoğraflarında, uzun pozlamalar anıtsal bir olayın oldukça kişisel bir bakışını gösterir.
Geleneksel bir belgesel görüntünün netliğinden yoksun olan çalışmaları, bir değişim anında ülkeyi saran belirsizliğe işaret eder.
“Çevremdeki olaylara kendiliğinden tepki vermemle ilgiliydi” diyor. “Bu çalışma devrim hakkında bir kitap olarak bilinir ama aslında hiçbir zaman böyle amaçlanmamıştı. Ben her zaman benim Mısırımın fotoğrafını çekiyordum, çocukluk anılarından bildiğim ülkenin.”
Tamamen farklı bir proje için benzer bir taktik kullanan Finli fotoğrafçı Henrik Malmström‘ün “Minor Wronging” adlı kitabı Hamburg’da suçlularla bilinen bir bölgedeki sokakların gece hayatının kaydıdır.
Kameranın ISO’sunu kabul edilebilir sınırların üzerine yükseltince, kısa bir süre görünen konular dijital gürültü ile parçalara ayrılır, grenli bir gözlem aracılığıyla röntgenci gibi izleme hissi yaratır.
#6 Sahiplik Kuralı
Dünyamız azgın bir görüntü fırtınası. Facebook’a yüklenen fotoğraflar günde 300 milyonu geçiyor ve Instagram’da yaklaşık 90 milyona ulaşıyor.
Halihazırda olanlarla zaten çok şey söylenebilirken, bir fotoğrafçı olarak bu görsel fırtınaya katkıda bulunmaya devam etmek gereksiz gelebilir. Bazıları için çözüm, eski usül sahiplik ve telif hakkı fikrine yaratıcı bir yaklaşımda yatıyor.
Fransız koleksiyoncu Thomas Sauvin, Pekin’in devasa çöplüğünde, içindeki gümüş için negatifleri geri dönüştüren atık toplayıcılarından satın alarak yedi yıl boyunca film negatifi topladı.
Sauvin, Mao’nun kültür devriminin sonundan modern Çin’in ekonomik başarı öyküsüne kadar, modern Çin tarihinin önemli bir dönemine eşsiz bir bakış açısı sunan, bir milyon görselden oluşan bir arşiv oluşturdu.
Bu arada Belçikalı sanatçı Mishka Henner, üretenlerin motivasyonlarını ve etki gücünü incelemek için internette bulduğu görseller üzerine çalışıyor.
“51 ABD Askeri Noktası” çalışmasında, bu modern Amerikan İmparatorluğunun boyutunu araştırmak için dünyanın dört bir yanındaki ABD askeri üslerinin uydu görüntülerini kullanıyor. Bu görüntülere olan ilgisi, dediğine göre şu gerçeklikten geliyor,
şovu yöneten insanlar, birlikte çalıştıkları şeylerdir.
#7 Kamera Kuralı
Kanadalı fotoğrafçı Donald Weber çocukken büyükbabası ona bir hikaye anlatır. Kıyıların çıkartma yapmaya uygun olup olmadığına bakmak için gizlice Kuzey Fransa’ya giden küçük bir grup İkinci Dünya Savaşı askerleriyle ilgili.
On yıllar sonra Weber, Normandiya sahillerinde uzun bir keşfe başladı, 70 yıl önce şiddetli savaş sahnelerinin yaşandığı aynı Fransız sahillerinin tortusunda bulunan ve savaşın mikroskobik metalik parçaları olan “war sand” görsellerini yaratmak için bilim adamlarıyla çalıştı.
Bunu yaparken, kameraların artık fotoğraf üreten tek şey olmadığını anlatırcasına, kaybolmuş çatışma izlerini gün ışığına çıkardı.
Weber, ”aktif olarak alternatif yöntemler aradığımı düşünmediğim gibi belgesel pratiğinin belirli bir ‘adabına’ bağlı kaldığımı da sanmıyorum” diyor.
“Hikayemizle yaşamamız gereken yakınlığı her zaman anladım ya da en azından anlamaya çalıştım. Hikaye tüm unsurlarıyla ortaya çıktığında, bu hikayenin nasıl anlatılacağına dair teknik açılım ve yaratıcı olanak size gelecektir.”
Gerçekten de mecra şimdi, veri görselleştirme, algoritmik sıralama ve sanal deneyimleri de içeren, yeni ve ilginç bir alana dönüşüyor. Fotoğraf, bir teknikten veya bir ekipman parçasından çok daha fazlasına, dünyayı görme biçimi ve onun hakkında düşünme yöntemi haline geliyor.
İngiliz sanatçı Liz Orton, annesinin yakın zamanlardaki tedavisi sırasında çektiği tıbbi görsellerin soğuk ve soyut olmasını bekliyordu. “[Ama] Annemle her boyutta yüzleşmiş oldum” diyor.
Bu, Orton için yeni medikal teknolojilerin sonuçlarını araştırmak için hastalarla ve tıbbi uzmanlarla işbirliği yaptığı bir çalışmanın başlangıç noktasıydı; klinisyenlerin yerine geçmeye başlayan gelişmiş algoritmalar gibi diğer makinelerin kullanımı için görsel üreten makineler.
Yararlı bir görsele içgüdüsel tepkisi, canlı bedenler ve temsilleri arasındaki ilişkinin bir yansıması olan Orton, “Vücut bu yeni bilgi ekonomisinin bir parçası haline geliyor” diyor.
#8 Kuralları Yıkma Kuralı
Bir kısmı hariç, artık kullanmayarak yıkabileceğimiz pek çok kural var. Hassas konular üzerinde çalışmaya gelince, beklentiler ve standartlar hiç bu kadar yüksek olmamıştı.
Ancak iyi uygulama, etik davranış, daha çok belgeselin geleneksel kurallarından değil, bir fotoğrafçının neyin doğru ve neyin yanlış olduğuna dair içsel netliğinden kaynaklanır. Tehlikeli bir dünyada, fotoğrafçılar konularını dahil etmek ve korumak için giderek daha yaratıcı yollar buluyorlar.
İçe kapanık Suudi Arabistan Krallığına bir bakış sunmak ve özellikle Suudi kadınların gizli hayatlarını göstermek için Olivia Arthur, fotoğraflarını basıp bir kamera flaşının parıltısında yeniden çekmek, yüzünü aşırı parlatmak dahil, konusunu belirsizleştiren yenilikçi çözümler geliştirdi.
Arthur, “Canlı olduğu için çözümü sevdim. Belirsiz olduğundan ağır ve olumsuz hissettirmedi” diyor. “Kimliklerini açığa çıkarmadan bazılarının yüzlerini gösterebiliyorsun. Ne görebildiğin ve göremediğin arasındaki çizgi her zaman net olmadığından, bu tüm çalışmayı çok iyi temsil etti.”
Benzer şekilde, Carolyn Drake Çin’in Xinjian bölgesinde çalışırken, Uygur etnik grubunun üyelerinin açıkça konuşmaktan çok korktuğunu gördü. Bunun yerine, onları doğrudan görsellerin üzerine çizerek işbirliği yapmaya davet etti ve Wil Pigeon kitabı ortaya çıktı.
Kurallar iyi bir nedenden dolayı var: Düzensizliğe karşı haklı bir tepki. Fakat çoğu zaman, okumayı unuttuğumuz bir dilde yazılmış bir levha üzerindeki taş oymalar gibi, sorgulanmadan ve tartışılmadan kalan bir geçmişten miras alınırlar.
Aslında bu kuralların çoğu fotoğrafçıyı veya konularını kötüye kullanımdan ve kuralları açıkça etik dışı ihlal edenlerden korumak için çok az şey yapmaktadır.
Yazar Alber Camus’un dediği gibi,
İnsanların çok ahlakla kötü davrandıklarını gördüm, dürüstlüğün kurallara gereksinimi olmadığını da her gün görüyorum.
Belgesel fotoğrafçılığının kurallarını yeniden gözden geçirmenin bir zamanı varsa, şimdi tam zamanı. Görsel dünyası değişken, bazı yerler çok az aydınlıkken bazı yerler fazla pozlanmış.
Ekolojik çöküş ve drone savaşı gibi kameranın gözünden kaçan ya da kaçırılan yeni konulara yanıt olarak, sürekli yeni görme ve düşünme biçimleri geliştirmeye ihtiyacımız var.
Bazen eski yöntemler hala en iyisidir ancak sorgulamadan onlara bağlı kalmak, belgesel fotoğrafçılığın tüm potansiyelini ortaya çıkarmasını engelleyen bir hatadır.
Herşeyden önce hikaye anlatıcısı, aktivist ve yenilikçi olmalı, sonrasında geçmişin koruyucuları olmalıyız.
*****************************
Bu yazı, Huck Magazine adresinden Türkçeleştirilmiştir.
Yazan: Lewis Bush
Lewis Bush, London College of Communications’da belgesel fotoğrafçılık üzerine uzman bir yazar ve öğretim görevlisidir.
Bize Ulaşın