Ara Güler’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotograflarını çekmesi yazılı basında ve sosyal medyada günlerdir tartışılıyor. Ara Güler konusunda herkesin, en başta da fotoğrafçıların ne kadar hassas olduğunun farkındayım. Bu konuya geçmeden önce fotoğraf tarihinden örnekler verelim:
HİTLER DÖNEMİNDE NE OLDU?
Nazi partisi 1926 yılında iktidara gelince ilk işleri görsel iletişim alanında çalışmalar yapmak oldu. Hitler’in sağ kolu olarak hizmet veren Fotoğrafçı Heinrich Hoffmann’dan bahsetmeden olmaz.
Almanya’daki resimli dergilerin yöneticileri artık 3. Reich’e duydukları sadakate göre seçiliyorlardı. Fotoğraf alanında başarılarıyla göz dolduran Hoffmann, 1919 yılında Münih’te süren iç savaşta çektiği fotoğrafları dünya dergilerine satarak çok para kazanmıştı. Amerikan gazete grubu Hearst, Hitler’in fotoğraflarını çekip getirirse 5 bin dolara satın alacağını söyleyince Hoffmann, 1919 sonlarında üye sayısı az olan Nazi partisine üye olur. Kısa sürede Hitlerin güvenini kazanır ve yakın arkadaşı olur. Hitlerin bol ve çeşitli pozlarda fotoğraflarını çeker. Çektiği fotoğraflar Hitlerin söylevlerinde ve propagandalarında kullanılır. 1933’lerde Hitleri konu alan fotoğrafları yayımlama hakkı da Hoffmann’ın olmuştur. Hoffmann, Reichstag üyesi oldu ve 1938’de Herr Professor unvanı aldı. Nazizm propagandası yapmayı amaçlayan bir ajans ve yayınevi kurdu. Yetenekli fotoğrafçıları bir araya getirerek Hitler’in ve resmi olayların fotoğraflarını çekme ve yayımlama hakkını aldı. Artık, Almanya’da çekilen fotoğrafların tek seçicisiydiler. Onlardan izinsiz ne fotoğraf çekiliyor ne de yayınlanabiliyordu. Büyük bir servet edindiler. Bugün Hitler ve Hitler dönemine ait belgesel fotoğrafların propaganda amacıyla nasıl üretildiklerini ve kullanıldıklarını daha iyi anlayabiliyoruz. Faşizmin fotoğrafı (sanatı) estetize ederek, kitleleri etkilemek için nasıl kullandığını görüyoruz. Hoffmann, kızını Nazi gençlik lideriyle evlendirerek Führer’e bağlılığını ispatlarken, torununu Hitlerin kucağında “Çocukları seven, sevimli amca Hitler” pozlarında çekerek propaganda da kullanmayı da ihmal etmemişti. Bu kısaca yazdığımız gerçekler bile görsel iletişimde fotoğrafın yeri ve önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Sonrası malum. O şaşaalı dönem bitti. Hoffman yargılandı ve 1947’de 10 yıl ceza aldı. Tüm malvarlığına el konuldu. Herr Professor unvanı geri alındı. Daha sonra cezası 5 yıla indirildi. Bugün hem Hitlerin ihtişamlı fotoğraflarının hem de toplama kamplarındaki insanların yakılmalarına kadar olan milyonlarca insanlık dışı vahşeti belge olarak çekerek/çektirerek bugünlere kalmasını sağlamıştır. 1957 yılında 72 yaşında öldüğünde, Hitler yönetiminde en büyük kârlarını edinen Nazilerden biri olarak hatırlanan bir fotoğrafçı olmuştur. (Mehmet Ünal-Yaşamın aynası fotoğraftan yararlanılmıştır)
Bir başka örnek verelim
Yousuf Karsh (23 Aralık 1908, Mardin, Osmanlı İmparatorluğu – 13 Temmuz 2002, Boston, ABD), çağın önemli kişilerini görüntüleyen portre çalışmalarıyla tanınmış Kanadalı fotoğrafçı.
1941’de çektiği Sir Winston Churchill portresi ünlüdür. Karsh, puroyla poz veren Churchill’e sigarasını ağzından çıkarmasını söylemiş, Churchill kabul etmeyince de yanına giderek sigarayı ağzından çekip almış. Karsh, 1946’da yayımladığı “Kaderin Yüzleri” adlı kitapta, amacını, ünlü yüzleri, “hem göründükleri gibi, hem de kendilerini yansıttıkları gibi” resmetmek olarak açıklamıştı.
Başta Churcill olmak üzere güçlü kişiler, diktatörler imaj yaratıcılarından yararlanmışlardır. Fotoğrafçılar bu işi görmüşlerdir. Neden CB. RTE yararlanmasın? Ama yararlanacağı kişi onca fotoğrafçı arasında Ara Güler mi olacaktı?
Ara Güler mevzuna dair
Yıllardır bu alanda yazan ve fotoğraf çeken biri olarak Ara Güler üstüne yazmanın zorluğunu biliyorum. Geçmiş yıllarda Ara Güler’in röportaj fotoğraflarını çekmiş, kendisiyle konuşmuş biri olarak zor da olsa yazmam bir zorunluluk olmuştur.
Bu arada başta fotoğraf dünyası olmak üzere olumlu ve olumsuz eleştiriler sosyal medyada paylaşıldı. Yücel Tunca sosyal medyada şöyle yorum yapmıştı ve ben de katılmıştım;
“Ara Güler’in arşivi Doğuş Grubu tarafından alınmış ve kurulacak bir şirketin kontrolünde olacakmış. Güzel bir haber mi bu? Değil! Üzülelim, kahrolalım! Çünkü böyle bir mirasa sahip çıkacak, değerine değer katacak (paradan bahsetmiyorum elbette) bir kurumumuz yok bu memlekette…”
(Hangi büyük sanatçımıza sahip çıkabilecek kurumlarımız oldu ki? Ara Güler’e olsun demek geldi içimden. Bu durum bir anlamda bir özeleştiri olarak da okunabilir. Ö.Y)
“Sanat’ın hamisi burjuvazidir” sözü boşuna söylenmedi deyip, kapitalizm böyledir işte havayı, suyu, çevreyi metalaştırır da sanatı metalaştırmaz mı? Neyse konu kapandı derken medyada yeni bir bomba patladı. Köşe yazarları dahil herkes görüş beyan edip yazılıp çiziliyor. Mevzu bu sefer de CB. RTE’nin ve ailesinin Ara Güler tarafından fotoğraflarının çekilmesi oldu.
Geçen haftalarda yine Ara Güler’i konuşmuştuk. Hatırlayalım:
ARA GÜLER TÜM ARŞİVİNİ VE MİRASINI DOĞUŞ GRUBUNA BIRAKTI/BIRAKMADI TARTIŞMASI
“..3 milyon avro değer belirlenen ve kendisinin fotoğrafçılıkla ilgili malzemeleri ve arşivi ile 7 adet bağımsız bölüme sahip binadaki taşınmazının ayni sermaye olarak konulması karşılığında, Ara Güler’e aylık 50.000 TL huzur hakkı ödenecek. Kısaca Güler, kendisi ve mirasçıları açısından sonuçta aylık 50.000 TL huzur hakkı karşılığında tüm edinimini şirkete ve dolayısıyla Doğuş’a devretmiş oluyor…”
SONRASINDA BİR AÇIKLAMA GELDİ
“…fotoğraf arşivini, geçtiğimiz 18 Kasım’da Doğuş grubuna satmıştı. Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk’in bizzat uğraştığı anlaşma konusunda Güler’i asıl olarak Doğuş Grubu’nun Avukatının ikna ettiği öğrenilmişti. Ortaya çıkan yeni bilgiye göre ise, gelen tepkiler üzerine bizzat Ara Güler sözleşmeyi bozdu ”1
HOPPALA… SONRADAN BÖYLE BİR AÇIKLAMA DAHA GELDİ
Ara Güler’e yakın zaman önce Doğuş Grubu ile anlaşmayı iptal ettiğine yönelik haberleri sorma fırsatı bulduk. Güler’in arşivinin Doğuş Grubu tarafından kurulacak bir müzeye aktarılacağı basına yansımış, ancak Ara Güler’in bu anlaşmayı bozduğu yazılmıştı. Ara Güler sorumuz üzerine “Anlaşmam filan bozulmadı, devam ediyor. ..Bir gazetecinin haberi, böyle şeylere inanmayın” yanıtını verdi”2
Ara Güler ve CB. RTE meselesi
Önce bazı saptamalar:
CB. RTE bir vaka olarak 14 yıldır başımızda. Yani toplumun en az yüzde 50’sinin sevmediği ve çeşitli nedenlerle yüzde 50’nin sevdiği ya da sevmek zorunda olduğu bir kişidir. Bu durum nesnel bir gerçektir. En azından seçim sonuçlarına bakarak bunu söyleyebiliriz.
Ara Güler Kendisine göre ‘foto muhabir’, bir çok insana göre sanatçı bizzat CB. RTE’nin elinden 2011 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”nü almıştır. Toplumun çok büyük kısmı saygı duyar, sever. Ya da severdi diyelim. Dünyanın olduğu kadar Türkiye’nin bir çok büyük aydın ve sanatçılarıyla Cumhuriyet dönemi sanat ve toplum hayatına yaptığı katkılar ciltler dolusu kitap, şeritler dolusu film yapar. Ve hâlâ döneminin tanıklığını fotoğrafla belgeleyen bir büyük adamdır Ara Güler…
Şimdi bu durum insan odaklı, halkın dertlerini bırakın dünyayı ülke insanının çalışma hayatını işçi, köylü, siyasi ve sanat dünyasının insanlarının portrelerini başarıyla kalıcılaştırmış örnek olmuş bir Ara Güler‘den, hayatının en kötü fotoğraflarını çeken Ara Güler’in bir olması mümkün mü? Değil elbet .
Sanatçı farkı
Fikret Otyam’ın duruşuna bakın, bir de Ara Güler’e
12 Eylül diktatörü Kenan Evren resme merak sarar. Resim yapar ve AkSanat Galerisi büyük bir sergi açar. Sergilenen resimlerin hepsi satılır. Fakat resimlerden biri Fikret Otyam’ın fotoğrafına aittir. Dönemin sanat dünyası Kenan Paşayı pohpohlar ve burjuvazimiz ucuza mal bulmuş gibi kapışır resimleri. Fikret Otyam mahkemeye verir ve tazminat olarak 1 TL kazanır. Manevi olarak muktedire karşı, sanatçının duruşunu bize gösterir. Düşünsenize herkesin titrediği bir dönemde mübaşir “Sanık Kenan Evren” diye bağırır… Mesele bu işte. Resimleri kimler aldı merak ediyorsanız buyurun. Onedio
Sıradan bir fotoğrafçı daha iyi çekerdi
Bu alanda çalışan, fotoğraf okumaları yapan, görsel iletişim konusunda birikime sahip bilirkişi olarak baştan söyleyeyim, Ara Güler tarafından çekilen CB. RTE fotoğrafları sıradan, her fotoğraf çeken kişinin çekebileceği, özelliği olmayan, fotoğrafçının yaratıcılığından eser taşımayan fotoğraflar. Zannediyorum Ara Güler bu sahnede Dali’ye özendi. Yani Ara Güler olunca kimse çektiği fotoğrafa laf edemeyecek. Gerçekten bu fotoğrafları sıradan bir fotoğrafçı daha iyi çekerdi. Çok yazık Ara Güler. Eğer bu kareleri çekeceksen bu halinle niye zahmet ettin. CB. RTE’nin kadrolu fotoğrafçısı bu işi sizden daha iyi yapmış. Tek tek bütün fotoğrafları okumaya kalksam sayfalar yetmeyecek. Kimse kalkıp CB. RTE’nin kütüphanede çekilen fotoğrafı için ‘kültürlü büyük devlet adamı’ gibi görünüyor diyemez. Üstelik alay eder gibi torunların da eklenmesi tam bir komedi. Neyse fırsat olursa bir gün fotoğraf okumaları seansında devamını getiririz… Bence CB. RTE Ara Güler’e kendisini alaya aldığı için dava da açabilir…
Bu yazıyı yazarken okudum, Ahmet Hakan köşesinde Ara Güleri şöyle müdafaa ediyor;3
Cumhurbaşkanı, “Gel benim fotoğraflarımı çek” dediğinde…
Hiçbir foto muhabiri “Yok abi, kalsın, ben sana karşıyım” demez, diyemez.
Bu kadar basit bir gerçeği idrakten yoksun muyuz?
Ara Güler portre fotoğrafı çekmeyi sever.
Siyasetçi fotoğrafı çekme fırsatı doğduğunda…
Asla hayır demez…”
Bir kere, Cumhurbaşkanı arayıp “Gel benim fotoğraflarımı çek” dememiş. Ara Güler bizzat arayıp fotoğraf çekmek için randevu talep etmiş.
Tersi de olabilirdi. Bence çağından sorumlu olduğunu unutmayan bir sanatçı (kabul etmiyorsa) aydın olmanın erdemi budur. Adaletsizliğe, hukuksuzluğa ve sansüre karşı olmak sanatçının, aydının sorumluluğudur. Bu sorumluluk HAYIR çekmeyeceğim demeyi gerektirirdi. Bu noktada Ara Güler seçme hakkına sahipse biz de eleştirme hakkına sahibiz.
Bir fotoğrafçı CB. RTE’nin fotoğraflarını çekemez mi?
Çeker tabii. Ama fotoğrafçının kimliği kalitesi ve duruşu çektiği fotoğrafta bir imza olur. Yalnızca isminin büyük olması o fotoğrafların iyi olması anlamına gelmez. Unutulmasın ki Ara Güler’i Ara Güler yapan çektiği fotoğraflardır. Fotoğrafın içerik ve biçimsel yetkinlikleridir. Kendisinin de söylediği gibi “Fotoğrafı çeken makine değil, beyindir.” Yani ürettikleri Ara Güler’i var etmiştir. Yoksa adı Ara Güler diye çektiği fotoğraflar değerli olmamış, tam tersine fotoğrafları değerli olduğu için Ara Güler değerli olmuştu.
Ama günümüzün popüler kültürü içinde marka ve imza olmanın bir avantaj gibi ‘yaptığı her şey değerli ve kalıcı hatta sanat eseri muamelesi’ görüyor. Bu durum yalnızca Ara Güler için değil, genel bir kural olarak da okunabilir. Zannediyorum bir röportajda kendisi anlatmıştı. Salvador Dali şöyle demiş;
Siz ağzınızla kuş tutsanız bir b*k olamazsınız. Ben elimdeki bastonu b*ka sokup çıkarıp şuraya sürsem sanat eseri olur, çünkü ben Salvador Dali’yim
Kıssadan hisse ister sanatçı ister foto muhabiri olsun Ara Güler ne üretti? Kaliteli mi? Değil mi? Ona bakmak lazım. Yani Ara Güler’den fotoğrafına değil, fotoğrafından Ara Güler’e gitmek gerekir.4
Not: Bu yazı 24 Aralık 2015 tarihinde Evrensel gazetesinde yayınlanmıştır.
Bize Ulaşın