Etkileşe Etkileşe Başkalaşıyoruz…

/

Etkileşe
etkileşe
başkalaşıyoruz…

İlk yazımda haiku maceramı anlatıp, yazdıklarıma ‘üç satır söz’ demeyi tercih ettiğimi ve ilk etkilendiğim kitabın 2008 basımı Oruç Aruoba çevirisi ‘Kelebek Düşleri’ olduğunu söylemiştim. Sonrasında Türkçe basılmış – çeviri veya kendi şairlerimiz tarafından yazılmış- haiku kitaplarını toplamaya başladım. Yazacaklarıma ilham verecek onlarca kitaba rastladım. Bu şairlerin bir kısmına daha sonraki yazılarımda yer vermeye çalışacağım ama bugünkü yazımın ana temasını – ayrıca hemşehrisi olduğumu öğrenip gururlandığım –  Oruç Aruoba’nın 1998 yılında Varlık Yayınları’ndan, aynı anda haiku üzerine çıkardığı iki kitabından biri olan: “Ne ki hiç” oluşturacak.* Ayrıca birkaç tane de yine fotoğraflarım eşliğinde kendi yazdığım haiku’ya yer vereceğim. Bir arkadaşım yorumunda ‘demek ki haiku fotoğrafçılığı da olabiliyormuş’ demişti. Haiku fotoğrafçılığı demesek de  ‘fotoğraf altı/kenarı haikuları’ diyebilirim yazdıklarıma.

Gündüz vakti öten Puhu—
Güneş’le barışmış
herhalde.

21 Şubat ‘95
Karamürsel
Oruç Aruoba ‘ Ne ki hiç’

Kendi haiku denemelerinden oluşan “Ne ki hiç” öyle zannediyorum ki, yazarın diğer kitaplarından daha az bilineni.

Oruç Aruoba ‘Ne ki hiç’in son sözünde kendi haiku macerasıyla ilgili şu sözlere yer veriyor:

Haiku yazdığımı – yani, yazdıklarımın haiku olduğunu – başlangıçta fark etmedim. Başo’yla tanışmam Mayıs ‘93’de oldu; oysa çok önceleri, ancak haiku sayılabilecek metinler yazmıştım – yani sonradan fark ettim ki yazmışım – (tümceler’e aldığım metinlerin bir çoğu, ilk kavranış açısından da, kağıda dökülüş açısından da – bazısı biçimsel olarak bile –, haiku sayılabilir)

Fark edince (özellikle de Başo’yu deşmeye çalıştıkça), üzerime çullandı haiku: önceleri biraz ürkerek, sonra, gittikçe, kendine güvenerek, gösterdiği yönü izledim. – Bir yere varamayacağımı biliyordum; ama, aldırmadım – yürüdüm. Belki, çekici olan, sınırlandırılmışlıktı: “Pekâlâ, söyle bakalım ne söyleyeceksen; ama on yedi nefesin var – ona göre!..” gibi bir kısıt, sanki rahatlatıcıydı bile: Yalnızca “söyle, hızla; ve geç…” gibi bir anlamda da değil – imbiklemek gibi bir şey: “Özü bul – çok söyleme: tam yeterince…”  gibi…

Sonraları – kendi kalemimde de; ama, daha çok Başo’yla uğraşırken, onun, yer yer – ikinci elden, zorlukla – kavradığım bakış açısında, sezinlemeye başladım haiku’nun temelde yatan anlamını: –
Anlık bir anlam: gözüküp geçiveren bir görünüm – göze çarpıveren bir kavrama – daracık kavrayış aralığından görünüveren kocaman dünya…

Geçiciliğin kalıcılığı –
kalıcı bir geçicilik…**

Üstadın bu tanımlamasından sonra ‘Ne ki hiç’ kitabından birkaç tane haiku örneği vermek istiyorum.

Esintiyle de titriyor
Sardunya:
unutmamış fırtınayı.

28 Ağustos ‘94
Arkent

Bademlerimi sakla—
dönünce 
alacağım onları

16 Ekim 1992
Yalıkavak

Yalnız Karga
antenin üzerinde
sessizliği dinliyor.

9 Şubat ‘95
Çiftehavuzlar

Haddim olmayarak, bu üç haiku’yu Başo’nunkilere daha çok benzettim.

Kapını açık tut
tutabildiğince—
gelirse, diye

22 Ekim ‘94
Çiftehavuzlar

Parmağında
mürekkep ve nikotin izleri—
yazar ya! …

3 Aralık ‘94
Çiftehavuzlar

Seni sevdiğimden başka
hiçbir şeyden
emin değilim

22 Temmuz
Çiftehavuzlar

Bu üç tanesi ise, okuduğum diğer kitaplarındaki sözlerini daha çok çağrıştırdığı örneklerinden.
Diğer kitaplarını anmışken, üstadın ‘İle’*** kitabındaki bir bölümden çağrışım yapıp yazdığım ‘üç satır söz’ü paylaşmak isterim.

eskisi gibi
dalından koparılmış
elma ister Ayşe’m ****

İlk yazımda Türkçe yazılmış, bilinen ilk haiku’yu Orhan Veli’nin yazdığından bahsetmiştim. Oruç Aruoba da Usta şairi unutmayıp kendisine iki haiku yazmış:

Orhan Veli’ye

İşte bir canlı daha
bir türlü kurulamamış
evde.

5 Eylül ‘94
Çiftehavuzlar

beyin kanaması—
ya başka neyin
olabilirdi ki?

27 Eylül ‘94
Gemlik

Zihnimizdekileri birkaç satırla anlatabilmek…
Bizde mesnevi beyitlerinde, Hayyam’ın rubailerinde ya da Kızılderili ‘wakan tanka’ özdeyişlerinde olduğu gibi…
Ben de zen felsefesinden ilham alarak yazmaya başladım ‘üç satır söz’leri. Önce kendim için…
Bir de beğenen çıkarsa ne mutlu.

çocuklar—
rüzgarını bekleyen
karahindiba

13.07.2018

Anılardaki
İstanbul’un
mezar taşlarıdır gökdelenler…

04.02.2014

Ekolojik Döngü

Bekleşiyorken toprakla,
asfaltta buldu
kendini – yaprak

24.10.2016

*Varlık yayınlarından 1998 yılında çıkmış iki haiku kitabı: ‘’Ne ki hiç’’ (Oruç Aruoba haikuları) ve ‘’Başo/Haiku’’ (Oruç Aruoba’nın Başo haikuları çevirileri
**Ne ki hiç/Oruç Aruoba Varlık Yayınları 1998 S:140
***İle/Oruç Aruoba Metis Yayınları 1999
**** İle/Oruç Aruoba Metis Yayınları 1999 23. Bölüm S:70 üzerine


1973 yılında İzmit’te doğdu. Trakya Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun oldu. Yaklaşık 20 yıldır ilaç sektöründe satış pazarlama bölümlerinde çalışmakta. Halen özel bir şirkette yönetici olarak görev yapmaktadır.

2010 yılında İFSAK’la tanıştı, 2012 yılında üye oldu. İFSAK bünyesinde birçok atölye ve projelerde bulundu. 2015-2017 yılları arasında İFSAK Yönetim Kurulu üyeliği ve Sinema Birim Sorumluluğunu üstlendi, Etkinlikler Birimine destek verdi. Halen İFSAK Yönetim Kurulunda, Kısa Film Yarışmaları Koordinatörü olarak görev yapmakta, ayrıca İFSAK BelgeseLAB (http://www.belgeselab.com/) bünyesinde öğrenmeye ve üretmeye devam etmektedir.

Yorum Sayıları: 8

  1. Yine duygu duygu geldin bize Tolgacım. Güzel bir şeye yoğunlaştın, artık hep bekler olduk. Sevgiler

  2. Hayat size dokunan insanlarla şekillenip yol alıyor. Duyguları yazmaya ve dokunmaya devam Tolgacım harikasın

    • Çok teşekkür ederim Dayk
      Blog’ta haiku yazmam fikrini ilk sen önerdin. Bunun için ayrıca teşekkür ederim, sen de var ol

  3. Çok güzel Tolga, tebrik ederim.
    “Üç satır söz”ler içimizdeki en özel duygulara dokundu yine.Sevgiler

  4. Tolgacım, yeni okuyabildim. O kadar güzel damıtılmış ifadeler ki hem haikuların hem de fotoğraflarınla bize ulaştırdıkların 👏🏻 Yüreğine sağlık 🙏🏽❤️

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Edebiyat

“Yol Kenarı” üzerine *

denizler. O uçsuz bucaksız milyarlarca yıldır salınan, İçlerinde türlü çeşit can, Büyük büyük atalarımızı doğuran o…

Sevmek Zamanı

orada sen ve yalnızlığın erosun oku değdi tenime ve ben burada yalnızlığımla naso magister erat **…

Zigotlarımız

Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu‘ndan Özlem Dikeçligil tarafından hazırlanmıştır. . . . . .…

Dün Yağmur Yağacak

Saatin altında yazardı; “Bir bakıyorsunuz üç, bir bakacaksınız hiç…”  Özdemir Asaf  Özdemir Asaf’la tanıştınız mı? Konuştunuz…

Orman: Evimizin Arka Bahçesi

Çocuktuk: Kıra giderdik Bir albümün kapağını açıyoruz. Anılar; soluk, sepya fotoğraflarla yer değiştirmiş. Zor geçen günlerin…

Emel’in Kaçamağı

Kadın vestiyere astığı şalını aldı, katlayıp çantaya yerleştirdi. İtalyan ayakkabısını çekmeceden çıkardı, spor ayakkabısını onun yerine…

Olduğu Kadar…

Bu ayki yazıma başlamadan önce kulaklığımı taktım ve Spotify’dan Romen şarkıcı Maria Tanase’yi açtım. Parmaklarım klavyeye…

Balkondaki Kadın

Fotoğraflar Nasıl Kaybolur? Doğan zil sesi ile uyandı. Başındaki saate baktı. Saat 09.00’u gösteriyordu. Çalan telefonu…