Boubat’ın deyimiyle,
Tekniğin batağına saplanmadan , rastgele!…
Fotoğraf Sanatı
Bir büyük ustanın tüm deneyimi ve pratik önerileri.
Yazar bir fotoğrafçı olarak deneyimlediklerinden yola çıkarak bu işlerin kestirme bir reçetesi olmadığını, sabırsız amatörlere (!) aldırmadan başlangıç için bazı temel bilgiler veriyor. Tekniğin yanı sıra deneyimlerini anlattığı kitabı fotoğraf sanatıyla ilgilenmek isteyenler için güzel bir başlangıç olabilir.
Kitap 1974 yılında Fransa’da ‘’cep kitabı’’ olarak basıldığı günden bu günümüze anlamlarındaki hızlı gelişmelere rağmen bir ‘’klasik’’ olma özelliğini hala koruyor.
Elbette artık kitapta sözü edilen bazı başlıkların güncel olduklarını söylemek zor.
Örneğin; siyah beyaz ustası olan Boubat’ın bu tip baskıların laboratuvar inceliklerini anlattığı bölüm. Siyah beyazın fotoğrafın temeli olduğunu ve bu konuyu tam sindirmeden renkliye geçmenin hemen hemen olanaksız olduğundan bahseder.
Fotoğrafın başlangıç ilkeleri, makinenin seçimi ve işleyişi, film seçimi, ışık, zaman, çekim, kompozisyon özellikle portre sanatı, haber-fotoğraf, manzara, film ve kart banyosu, laboratuvar gereçleri yazarın bu kitapta kendi yapıtlarından örneklerle anlattığı ve herkesin bu bilgilerden ve deneyimlerden yararlanmasına usta bir yalınlıkla sunduğu başlıca konular arasında yer alıyor.
Çekim öncesi genel fotoğrafçılık kavramlarıyla başladığı kitaptan bizler için öncelikli olan bazı başlıklarla küçük notları aktararak hafıza odalarımızda yer edecek bilgileri yazarın sayfalarından aktarıyorum.
Işık; Fotoğrafçılık bir ışık okuludur. Bir pencere aralığında onu yakalamayı, ölçmeyi, bir yüzün, bir evin, bir kilisenin etrafında dönüşünü görmeyi öğreniriz. Günbatımını, gündoğumunu, yaz ışığını, kuzeyin sisli yumuşak, güneyin ezici ışığını, altın gece ışığını, mavi tan ışığını tanırız. Makinelerimizi parlak bir güneşe, hafif bulutlusuna, çok gölgelisine, az gölgelisine, hafif bulutlusuna ayarlarız. Işık fotoğrafın kaynağıdır. (photo – yunanca ışık anlamına gelir) Doğrusal yolla yayılır.
Syf.16-Bu ters ışıkta, yapraklar arasından gelen ışık ustalıkla yakalanmış, bir köşeye yerleştirilmiş güneş, bu yalın kırsal sahneye cennet gibi bir anlatım veriyor.
Göz ve Karanlık oda; Oda olgusu Antik Çağ’dan beri bilinen bir şeydi. Sırasıyla, Aristo, (İ:Ö:III.yy), Arap bilgin Alhazen, İngiliz Roger Bacon ve Leonardo Da Vinci bu konuyla ilgilenmişlerdi.
Bunlardan başka bilinen bir başka yön de gümüş tuzlarının aydınlıkta kararması olgusuydu. Bu iki olgu asırlar boyu birbirinden ayrı habersizce gelişemeden kaldılar.
1820’de Niepce bir karanlık oda yapar ve saydam yüzeyi Judee katranı sürülmüş plakayla değiştirir. Ve fotoğraf bu karşılaşmadan doğar. Karanlık odadan geçen ışın dipteki kimyasal eriyikle karşılaşır, ona dokunur ve değiştirir. Fotoğrafın tarihini kimya ve optikle yapılan buluşların toplamıdır denilebilir.
Syf.19-Aydınlık giysileri, çevresindekiler ve gölgelerle karşıtlık içindeki çocuğu saran güneş, onu saflık ve temizlik denizinde yıkıyor.
En yalın karanlık oda, bir delikten giren ışık ışınlarının içinde çakıştığı kapalı bir kutudur. Stenope (yunanca küçük delik anlamına gelir) az ışık geçirdiğinden karanlık odayı etkin hale getirmek için gözümüzdeki kristalline aynı görevi gören objektifle değiştirilmiştir. En yalın objektif, dışbükey bir mercekten oluşmuştur. Günümüzde en gelişmiş objektifler 7 hatta 15 mercekten oluşur. Fakat ilke hep aynıdır. Işık ışınları saydam bir alanda çakışarak geçerler ve hep film ya da retina üzerinde ters görüntüyü oluştururlar. Nasıl ki iris, retinanın duyarlılığıyla uyumlu oranda büyüyerek bir miktar ışığın geçmesine olanak tanıyorsa, diyafram da duyarlı film yüzeyi üzerinde görüntünün oluşması için yeterli ışığın geçişini az veya çok açılarak aynı biçimde ayarlar. Göz görüntüleri durmamacasına kayıt eder. Fakat makinemiz bu görüntüleri verilen süre içinde durdurmak zorundadır. İşte burada işin içine açılıp kapanarak göz kapakları görevini yapan ve ancak belirli miktarda ışığın geçmesine olanak veren hızölçer (obturatör) girer
Özetle : fotoğrafı biçimlendiren ışık miktarı iki unsurun bileşiminden oluşur:
- Diyafram açıklığı,
- Bu değişken ışık demetinin diyaframdan geçme süresi, diğer bir deyişle hızölçerin açılım süresi.
Obturatör (hızölçer); Zaman aynı zamanda bir ölçüdür de. Hızölçer bir saniyenin kesrini yakalayabilir, konudan yansıyan ışığa ve açıklığa göre, poz süresini saptar, görüntünün duyarlı yüzey üzerinde oluşmasını sağlar. Çoğu makinelerde, gelişmişlikleri oranında , saniyeden, saniyenin 1/1000-1/4000’ine kadar değişen çeşitlilik gösteren hızölçerleri vardır. Seçilen açıklığa göre gerekli hızı kendi kendine ayarlayan elektronik hız ölçerlerde vardır. Bütün aygıtların üzerinde poz süresi derecelemesi, saniyenin 1/15’inden 1/30’a sonra 1/60 vs. şeklinde 2 kat çoğalarak gider. Kısaca, her derece bir öncekinden iki kez daha fazla ışığa karşılık gelir.
Alan derinliği; bir nesnenin hangi uzaklıklar arasında duyarlı yüzey üzerinde net olacağını tam olarak bilmek belli bir çekimde alan derinliğini tanımak demektir. Bu alan derinliği her zaman aynı değildir. Değişmez uzaklıktaki bir konu üzerinde netleştirme yapmak için ayarlamış bir makinede, alan derinliği kesin olarak iki unsura bağlıdır: Diyafram açıklığı ve odak uzunluğu.
Syf.35-Alan derinliğinin kullanılması, yaşama tüm gerçekliğini bırakır. Değişik düzlemlerin netliği, gözün gönlünce dolaşabileceği ‘’gerçek’’ bir sahne oluşturmak için kişileri dekora katar.
Vizör; iyi bir çerçeveleme için objektifin gördüğü gibi görmeye çalışmak gerekir… Makinaların çeşidine göre, çekilecek klişenin çerçevesini belirlemeye yarayan değişik vizör sistemleri vardır: En eski sistem hiç kuşkusuz mat cam üzerine vizördür. Bu sistem büyük boy profesyonel makinelerde kullanılır. Netleştirme ve çerçeveleme, çekim anında duyarkatla değişecek olan mat bir cam yüzey üzerinde yapılır. Oluşan görüntü terstir. Refleks vizör çerçeveleme alanında en duyarlıdır. Vizörle beliren görüntü duyarkatı etkileyecek alanın eksiksiz bir benzeridir. Tek objektifli aygıtlarda, objektiften geçen görüntüyü vizöre, tepedeki prizma sistemi ve bir ayna taşır. Ayna, çekim için düğmeye basıldığında dengesini değiştirir ve düşer. Böylelikle, görüntü doğrudan duyargan yüzeye yansıyabilir.
Poz süresi; genel kural olarak tümüyle konunun devinimliliğine bağlıdır. Konu ne denli hızlı yer değiştirirse poz süresi o denli kısa olmalıdır.
Fotoğrafı andıran hazlar vardır. Sevilen kişi başlangıçta negatif bir klişedir, kişi bunu daha sonra, dış dünyadan bakıldığında girişi ‘’kapalı’’ kendi bilincine döndükten, o iç karanlık oda bir kez emrine verildikten sonra banyo eder. ‘’çiçek açmış kızların gölgesinde’’ Marcel Proust
Fotoğrafı resimle karşılaştırma yanlışlığına düşmeyelim. Ressam, tualini istediği gibi değiştirebilir, fakat fotoğrafta çekimden sonra hiçbir değiştirme olanağı yoktur. Kompozisyon anlıktır ve kesindir. ‘’iyi’’ bir kompozisyonun nasıl yapılacağını belirleyen kesin kurallar olmamasına karşın, en azından ‘’kötü’’ çerçevelememek için nelere uyulması gerektiğini ve görüntünün gücünün teknikten çok yaratıcısının düşünceleriyle birbirine bağlı bir bütün olduğunu hatırlayıp, kendimize küçük notlar köşesinde bir yerlere yazalım.
Edouard Boubat 1923-1999
Fransız foto muhabiri ve fotoğrafçı Edouard Boubat 1923’te Paris’te doğdu. École Estienne’de tipografi ve grafik sanatları eğitimi aldı ve fotoğrafçı olmadan önce bir basım şirketi için çalıştı. 1943’te Nazi Almanya’sı işgali altındaki Fransız halkı ile nazi eziyetlerine maruz kaldı ve İkinci Dünya Savaşı’nın dehşetine tanık oldu.
İlk fotoğraflarını 1946’daki savaştan sonra çekmeye başladı ve ertesi yıl Kodak Ödülünü kazandı. Dünyayı Fransız meslektaşı Jean-Philippe Charbonnier’in bulunduğu Réalités adlı dergi adına gezdi ve daha sonra serbest bir fotoğrafçı olarak çalıştı.
Fransız şair Jacques Prévert kendisini hümanist, apolitik ve büyüleyici konuları fotoğraflandığı gibi “barış muhabiri” olarak nitelendirdi. Oğlu Bernard Boubat da bir fotoğrafçıdır.
Kitap 206 sayfa İFSAK kütüphanede 1D-35’te okunmayı bekliyor.
Bize Ulaşın