gerçekliği
sanatsal
özümsemenin
bilimi:
Estetik kavramı her ne kadar XVIII.yy.’da Baumgarten tarafından kullanılmaya başlansa da estetiğin ilgi alanı olan konular ilk defa Yunan Felsefesi’nin iki önemli filozofu Platon ve Aristoteles tarafından ortaya konulup tartışılmıştır.
Yunanca aesthetikos’tan gelir; bu da duyarlığı, yani duyularla algılama yetisini gösterir.
Sovyet felsefeci ve estetik kuramcısı Avner Ziss’in kaleme aldığı bu kitap, Güzel Sanatlar Okulu öğrencileriyle sanat emekçilerinden oluşan dinleyiciler önünde yıllar boyunca verilmiş konferanslardan meydana getirilmiş. Yazar estetik sorunsalın basit bir açıklamayla yetinmek istememiş. Farklı sanat akımlarını da mercek altına alan yazar, bilimsel öğretide estetiğin konusundan sanatta içeriğe ve biçime kadar çeşitli başlıklarla konuyu derinlemesine inceliyor.
Kitap, Ziss’in 1977 tarihli “Elements D’esthetique Marxiste / Les Editions du Progres” (Fransızca edisyon) kitabı temel alınarak Türkçe’ye çevrilmiş. Kitap edebiyat, müzik, heykel ve resim alanında üretilen yapıtları seçerek karşılaştırmalı okuma yapıyor ve Estetik Kuramının klasik dönem sanatından çağdaş sanata kadar nasıl geliştiğine ilişkin özgün bir yorum getiriyor.
Kitaptan birkaç bölümle “estetik” için söylediklerine kısaca göz atalım;
Bilim olarak estetiğin konusu üzerinde herkesin oy birliğine vardığı bir tanım hiçbir zaman olmamıştır. “Estetiğin tanımıyla ilgili görüş ayrılıkları, en başta, birbiriyle uzlaşmaz iki savdan kaynaklanırlar. Birinci sava göre estetiğin bir tek konusu olur; Sanatın evrim yasaları ve sanatsal yaratının özü, öyleyse o sadece genel sanat kuramı olarak kendini gösterecektir.
Diğer sava göre ise, estetik ile genel sanat kuramı birbirinden tamamen ayrı iki bilimdir; Genel sanat kuramı, sanattaki evrim yasalarını ve sanatsal yaratının özünü inceler, buna karşılık estetik de, sanatta ve gerçeklikte güzelin bilimidir.
Çok şeyi dışarda bıraktıkları için, her iki görüşte aynı derecede kabule değer bulunmaktan uzak duruyor. Çünkü estetik, sanatın özünü ve evrimin yasalarını olduğu kadar, güzel’in çeşitli dışa-vurumlarını da inceler. Bu sebeple bilimsel maddeci estetiğin etki gücü, en başta sanatın evriminde oynadığı role bağlıdır.“
Estetik kategorilerinden yola çıkarak gerçeğin sanatsal özümsenmesine de değinen yazar estetiğin temel kategorilerini şu başlıklar altında incelemiş: “imge”, “güzel”, “trajik” ve “komik.”
İmge: Sanat, imgeler aracılığıyla gerçekliğin yeniden üretilmesidir. Sanatsal imge anlayışının temelinde, bilimsel öğretinin bilgi kuramı vardır. İmgenin ne olduğunu açıklığa kavuştururken, yansıma kuramına dayanırız. Bu kurama göre insan bilinci çevresel gerçekliğin bir imgesidir. Nesnel dünyanın öznel bir tasarımıdır. Yansıma kuramı, genelde insan bilgisinin temellendiği yasaları gün yüzüne çıkarmakla kalmaz, sanatta gerçeğin tasarımına ilişkin özgül nitelikleri de ortaya koyar.
Güzel: Güzel sorunu estetikte önemli bir yer tutar. O kadar ki, bir zamanlar estetiğe güzelin bilimi bile denmiş. Güzel’in özünü açıklığa kavuşturmak kolay bir iş değildir. Yaşamda ve sanatta güzel olaylar, çeşitli ve tutarsızdır. İnsanın manevi güzelliği ile gözü okşayan bir duruş güzelliği arasındaki, kristalin ya da bir yaprağın güzel biçimleriyle bir başyapıttakiler arasındaki benzerlik kolayca saptanamaz. Bunların güzel ölçütlerine göre tanımlanmalarına olanak sağlayan ortaklaşa biçimsel belirtilerini bulup ortaya çıkarmak güç, hatta olmayacak bir iştir.
Güzele ilişkin ilk felsefe öğretisinin yaratıcısı Platon, şu iki soru arasında bir ayrım yapmanın ne denli gerekli olduğunu belirtirken çok haklıydı. Güzel olan nedir? Güzelin kendisi özü nedir?
Platon’da bütün şeyler Güzel’in kendisinden pay aldığı için güzeldir. Bir şeyi güzel yapan tek şey güzelin kendisinin ondaki mevcudiyeti ya da onun bu ilişki artık ne olabilirse Güzelin kendisinden pay almasıdır. “Maddeci ve idealist eğilimlere bağlıdır.“
“Güzel üstüne öğretilerden biri de büyük düşünür Aristoteles’e aittir. Ona göre Güzelin özünü gözlenebilen, duyularla algılanan her şey, her olgu ve olayla temellendirir. Yani güzeli belirleyen ölçü, insanın kendisidir. Onun oranlarıdır, olanaklarıdır, gerçekliği algılayışıdır.“
Güzel bin kat daha güzeldir
Eşsiz hakikati kuşanınca beline.
Shakespeare
Artemis Tanrıçası
Artemis Tanrıçası vücut ölçülerinin uyumlu ve ideal güzelliği yansıtan bir heykel olarak karşımıza çıkar. Yunan mitolojisinde ve heykellerinde gördüğümüz idealin ve ideal güzelliğinin yansıtılmasıdır.
“Sanat, güzelin özgül bir alanıdır. Yaşam, güzel ve çirkin olayları kapsamına aldığı halde, sanatta her şey güzeldir. Sanat ve çirkinlik birbiriyle bağdaşmayan kavramlardır. Ama gene de sanatın yalnız gerçeklikteki güzel fenomenleri yansıttığı sanılmamalı; güzel ile çirkin, *trajik ile **komik, yüce ile kaba fenomenler ve sonsuz çeşitliliği yansıtır sanat.“
Trajik ile Komik: Gerçek dünyada trajik ile komiğin alanı güzelinkinden daha sınırlıdır. Salt toplumsal yaşamla ilgilidirler çünkü; Bu kategorilerin doğayla bir alış-verişleri yoktur. Doğa iyiliğe ve kötülüğe nasıl yabancı ise, acı göz yaşlarını da, komik gülmeyi de bilmez.
Yaşadıkları toplumsal içeriğe göre yaşamdaki olaylar trajik ya da komik ayırtılar kazanırlar.
İlk bakışta birbirine karşıtmış, hatta birbirini dışta bırakıyormuş gibi görünebilir bu iki kategori. Özel estetik bilgisi olmadı mı , her insan trajiği acı ve üzüntüye, komiği de sevince ve gülmeye bağlar geçer.
Sanatta ise trajik, ruhun soylu atılımlarına ve derin felsefi fikirlere bağlı olurken, komik de günlük yaşamla, ‘’gündelik olan’’la ilgili görülür. Bu durumda birbiriyle bağdaşmaz. Birbirine karşıtmış gibi gelir insana.
Sanatta ve yaşamda komik ile trajik kimi zaman öylesine birbirine girer ki, ikisinden hangisinin daha baskın olduğunu söylemek güçleşir. Toplumsal bir içerik taşıdıkları sürece yine de birbirleriyle sımsıkı bağlıdır.
Örneğin; nitelikli komedya yalnız gülmeye dayanmaz ve çoğun tragedyaya yaklaşır. Shakespeare, tragedyalarında genellikle soytarıları da oyuna karıştırır ve komiğin yöntemlerine başvururdu.
Charlie Chaplin’in filmleri komedyadır ama, kapitalist toplumdaki insanların tragedyasını eşsiz bir güçle ve açıklıkla gözler önüne serer. Chaplin sanatta gülmenin gücüne de, gözyaşlarının gücüne de aynı değeri verir.
“Trajik ile komiğin bu son derece önemli özgüllüğü, kimi araştırmacıları, bunları estetik değil de etik kategoriler gibi görmeye sürükler. İçerikleri kısmen de olsa ahlaksal bir değerlendirmeyi gerekli kılar. Trajik ya da komik olaylar bunu tam olarak ancak sanatta somutlaştırırlar. Estetikte trajik ile komiğin önemi ve kapsamı, bu kategorileri geneldeki temel duyularla algılanan her şeyi estetik bir değerlendirmeyi dile getirmelerinden ve güzel kategorisiyle birlikte sanatın başlıca konularıyla ilgili oluşlarından kaynaklanır.“
Kitap ister yaratma süreci ister yapıtların kendileri söz konusu olsun, sanattaki temel görünüşlerin estetik, felsefi ve kuramsal çözümleme ilkelerini özümsemek isteyen okurlarına sesleniyor. Hem bir inceleme hem de öğretici bir açıklama olan bu kitap, sanat sorunlarını ele alırken, sanatçının bireysel yanını ve bu konuda ki etkinliğinin gerçeklik çizgilerini de ön plana çıkarmış tüm kuramların temelini somut ve sınırlı bir incelemeyle okurlarına sunuyor.
*dipnot:
*Trajik (tregedya) : Shakspeare – Romeo & Juliet 15.yy
** Komedi : The Great Dictator – 1940 – Charlie Chaplin
**************
*Dipnot bir konunun nereden alındığını gösteren bilgilendirme bölümüdür. (*) işareti ile gösterilir. Sayfa sonlarında altta karınca gibi küçücük kaldığından hiç kimse bakmaz ve “ben biliyorum bunları zaten” der, geçeriz. Bundan sonraki dipnotlarımızı okumadan geçmemeniz dileğiyle. Bu köşede İFSAK Kütüphane‘den hep bir Dipnot* olacak.
Meral cok guzel bir kitap tanitimi ve konuyu sunmussun tesekkurler…
Teşekkürler Özcan hocam. Kütüphanemizden bir kitap, ben de severek okudum.