Devinimin Özel Tarihi
Dünya dönüyor. Güneş doğup batıyor. Sarkaç gece ile gündüz arasında gidip geliyor; günler geçiyor ve mevsimler değişiyor. Yaşlanarak, tanığı oluyoruz geçmekte olan zamanın.
Teorik olarak bildiğimiz, gözlemler sonucunda formüle ettiğimiz ve farklı yöntemlerle algıladığımız bir olgu, bir süreçtir dünyanın dönüşü… Bir şiirde ya da bir astronomi kitabında farklı biçimlerde dile getirilmeleri, dünyanın var olan devinimini etkilemez. Konulara bakış açımız ve yaklaşım biçimimiz, gerçekliğin yanında sevimli fanteziler olarak kalır. Gördüğümüz her şeyi gerçek sanırız; hele bir de fotoğraflarla saptamışsak, koparıp almışsak zamanın belleğinden.
İşte bu an, objektifin karşısında gerçekleşti. Magnum’un cevval belgeselcisi, mühendislikten terk ünlü Marc Riboud, Bertrand Russell’la aynı fotoğraf için 1962 yılında buluştu. Russell, Galler’deki evinin kapısını 39 yaşındaki Riboud’ya açtığında iki usta, zamanın hakem olduğu az sonra başlayacak bir satranç karşılaşmasının heyecanı içindeydiler.
Riboud, aynı yerçekiminin varlığı ya da boşlukta sallanan sarkaçın matematik hesapları gibi gizli bir biçimde kadrajın içindeydi. İpe bağlı oyuncak kemik, bu dik fotoğrafın alt bölümünde yer alan köpekle, kadrajın sağ üst köşesinde yer alan ünlü filozof Bertrand Russell arasında eğik bir yol izlemeye çoktan başlamıştı. Riboud, genişaçı objektifinden aldığı cesaretle, fotoğraflarını çekmeye başladı. Odada yalnız olmadığını, kadrajın iyice sol-alt köşesinde gözüken, uzayıp gitmiş kadın ayağından da anlıyoruz.
Fonda, filozofun “olmazsa olmaz” kitaplığı, doğayı evin içine taşıyan vazodaki çiçekleri, çerçevede kimbilir hangi eşinin gençlik fotoğrafları ve bir sehpanın üzerinde okunmakta olan kitaplar… Riboud’nun bu fotoğrafı kaç karenin arasından ayıkladığını bilmiyoruz. Bildiğimiz, geçen zaman içinde bu “an”a tarihin sahip çıkmış olmasıdır.
Kişi, kim ve ne olursa olsun, fotoğrafçı karşısında celladının ipi boynuna geçirmesini bekleyen mahkûm gibidir. Sınıflar, rütbeler ve konumlar makinenin karşısında sıfırlanır. Birinci kareye ait ilk deklanşör sesi duyulduktan sonra fotoğraf, farklı katmanlarda yeniden okunmak üzere tarih sahnesinde, farklı yüzlerle serüvenine başlar.
Çünkü insanlık tarihi her türlü buluşun ya da yapıtın ardında hep bir yüz arar. Resmi görmek, besteyi okumak ya da o besteyi dinlemek yetmez. Bu yüzden Picasso’nun ünü Guernica’yı aşmış, Baudelaire’in çukur gözleri Kötülük Çiçekleri’ne takılmış, Beethoven’in onca senfoni ve konçertosuna rağmen, başının iki yanından aşağıya sarkıttığı saçlarıyla hatırlanmıştır.
Russell, Mutlu Olma Sanatı isimli yapıtında, iki türlü mutluluğun varlığından söz ediyordu: Duygusal mutluluk ve mantıksal mutluluk. İlki herkes için geçerliydi; ikincisi ise yalnızca okumuşlar için mümkündü. Bu yüzden Russell çok yazdı, okuyalım; mutluluğumuzun gerekçelerini açıklayabilelim diye. Böylelikle pesimistleri arkasına, varoluşçuları da karşısına aldı.
Fotoğraf, kimilerinin kopartıp attığı, kimilerinin de ödünç aldığı zaman aralığıydı. Belgeci fotoğraf anlayışının altın dönemini yaşadığı yıllarda Riboud, efsanevi bir Magnum fotoğrafçısı olarak, dünyayı fotoğraflarla belgeledi. Çektiği fotoğraflar, Life, Paris-Match, Stern, Le Monde gibi gazete ve dergilerde yayımlandı. Riboud’nun bu fotoğrafı da, sıradan insanlar için olağandı. Bertrand Russell koltuğunda, karşısında köpeği, elinde bir ip ve ipin ucunda köpeğin oyun kemiği. Bunlar, fotoğrafta görünenler idi.
Görünmeyenler ise, boynunda Leicası ile onca savaş görmüş Marc Riboud’nun, Russell’ı saptamak için verdiği savaştı. Sarkaç görevi yapan ipe bağlı kemik, fotoğrafın çekildiği 1962 yılıyla, dergiyi tuttuğunuz gün *(1999 yılı) arasında doğal bir bağlantı kuruyor. Russell’ın elindeki ip, bizim bu fotoğrafa her bakışımızda ivme kazanacak ve sonsuza kadar devinip duracak; bazen dünyanın hareketlerine paralel, bazen de tam karşısında yer alacak.
1661 yılında, elinde hayali bir prizmayla renklerden fal tutarak koridorları arşınlayan Newton’dan tam 229 yıl sonra, Cambridge’teki Trinity College koridorlarında genç bir öğrenci olan Russell dolaşıyordu. Yerçekimini bir fotoğrafa çıkartmaya and içmiş olarak ve bir başına… Bir elinde matematik ve mantık, diğerinde siyaset ve felsefe… Hepimiz şahittik, şüphelerimizle bu fotoğrafta hesaplaşacaktık.
Not: Bu yazı daha önce E Aylık Edebiyat ve Kültür Dergisi’nde yayınlanmıştır.
Bize Ulaşın