Ardında Ne Vardı?
Geleceğe bir şeyler bırakmak insan hayatında özel ve önemli bir durum. Sizden bir parça, gelecek nesillere bırakılan değerli miras niteliğinde. Tabi ki bu mirasın değerinin bilinmesi de çok önemli. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun Samatya SSK hastanesinin girişindeki eseri beni çok etkilemiştir. 100 m2’lik bir pano, sanatçının 1959 yılında uyguladığı ilk duvar mozaik eseridir. Evet, bir hastane sanatçının belki de hiç fark edilemeyeceği bir mekan. Ama yıllar geçse de değerini hiç yitirmeden gözümüzün önünde duran dev bir eser. Elbette Bedri Rahmi’nin tek eseri bu değil. İstanbul’da ve dünyanın çeşitli yelerinde Bedri Rahmi’nin izini sürmek mümkün. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı mozaik çalışmasından, Karaköy’deki Aksu İş Hanı’ndaki duvar kabartmalarına, birçok eseri günümüze ulaşmış durumda.
Sanatçılar hayatları boyunca üretirler. Halkla paylaşarak eserlerinin güçlerini kanıtlarlar. Gelecek nesillere taşınan bu özel işler hiç yok olmaz. İster ressam olsun, ister sinemacı, ister fotoğrafçı sonuç olarak üretip sunmak, irdelemek, eleştirmek üzerine geçen hayatlarında önemli izler bırakırlar. Kimi söz yazar susar, kimi fırçasıyla hayat verir söylediklerine, kimi ise çektiği tek kare fotoğrafta hayat olur insanlara. Sanatın iyileştirici gücü tartışılmaz. Büyük bir terapi ve rehabilitasyon özelliği de vardır. Sanat dalına ve türüne göre etkisi, insanların hayata bakışıyla farklılık gösterir.
Birçok isim var hayatımızda; oyuncular, yönetmenler, yazarlar, ressamlar… Zamanın durdurulamaz akışı karşında, yaptıkları işler, bıraktıkları eserler ile yarınlara birer örnek ve değerdirler. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Cüneyt Arkın, Türk sinemasın unutulmayacak aktörlerinden birisiydi. Yüzlerce sinema filmi, tiyatro ve dizilerde rol aldı. Yapımcılığının yanı sıra reklam filmlerinde oynadı. Kimimizin Battal Gazisi, kimimizin Malkoçoğlu’su, kimimizin ise Dünyayı Kurtaran Adamı’ydı. Gerçek bir doktor ve yazardı. Peki bu sinema filmlerini neden yaptı. Bunları yapmasının ardında ne vardı? Ruhlarında sanat ateşi taşıyan kişiler, yüreklerinde demledikleri düşünceleri ortaya koyar ve işlerine olan saygıları da bir çizgide birleşirse, işte o zaman unutulmayan isimler oluyorlar, dolayısıyla gelecek nesillere unutulmaz eserler bırakabiliyorlar. Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları filmi, Orhan Kemal’in yazmış olduğu kitaptan filme aktarılmış ve Cüneyt Arkın’ın toplumsal bozulmayı bize aktörlüğü ile yansıttığı bir filmdir. Aktör olarak başına birçok olay gelmiş ve toplumlara kendisini anlatmayı da bilmiştir. Örneğin 12 Mart dönemi sırasında, 4. Altın Koza Film Festivali‘nde (1972) jürinin ilk oylamasında Yılmaz Güney‘i Baba filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçilmesine rağmen daha sonra siyasi baskılarla Yılmaz Güney’in yerine, ilk oylamada Yaralı Kurt filmindeki performansıyla ikinci olan Cüneyt Arkın’ı en iyi erkek oyuncu seçilmişti. Bu karara tepki gösteren Arkın ödülü reddetti. Yıllar sonra da bir röportajında “Türkiye’de halk, sanatçıya gerçek değerini her zaman vermiştir” ifadesini kullandı. Sanatçıların geride bıraktıkları kadar, hayatta oldukları sürede sergiledikleri duruş da önem taşımaktadır.
Bir başka değerden daha bahsetmeden geçemeyeceğim. Ferit Edgü romanından beyaz perdeye yansıyan, Hakkari’de bir Mevsim filmi. Yönetmeni Erden Kıral. Bu önemli isim aklımıza geldiğinde; Bereketli Topraklar Üzerine, Gece, Yolda, Vicdan, Ayna, Mavi Sürgün, Yük ilk aklımıza gelenler filmleri büyük ustanın. Bizlere ve gelecek kuşaklara kalan eserlerin hepsi adeta ders niteliğinde.
Zorluklar ve yokluklarla yaşanan set ortamları. Kuşak olarak olanı biteni sorgulayan yapısıyla ürettikleri eser ve düşünceler bize miras. Bereketli Topraklar Üzerinde filminin öyküsü Orhan Kemal’e ait. Senaryo ise beğenilmeyip yeniden yazılacak kadar değerli. Mavi Sürgün deseniz bambaşka bir bakış açısı. Üniversite yıllarında heyecanla takip edip örnek almak istediğim bir değerdi Erden Kıral. Yıllar sonra yollarımız İFSAK çatısı altında kesişmişti. Değerli yazar ve yönetmen Rıza Kıraç’ın destekleriyle 34. Kısa film yarışmasında tek seçicilik görevini üstlenmişti. İFSAK Yönetim Kurulu Başkanı olduğum dönemde yarışmanın afişini de ben hazırlamıştım, bunu da hiç unutamam.
“Değerleri kaybediyoruz” söylem olarak doğru mu bilmem, ama bu yolda, bizlere çok değer kattıkları doğru. Başta da belirttiğim gibi gelecek kuşakların, Türk sinemasının üst kuşaklarından öğreneceği çok şeyi var. Değerlerin ardından söylenecek tek söz:
Teşekkürler büyük ustalar! İyi ki vardınız ve bu eserleri bıraktınız
Bize Ulaşın