Fotoğraf nerede…
Gündelik yaşamın içinde hareket halinde olan insanın zamanla olan meselesini çözme konusunda yavaşlamaya karar vermesi bir çözüm olabilir mi? Kişinin neler olup bittiğini anlamadan önce şöyle bir durması, etrafına dikkatle bakması sonra da çözüm üreterek yoluna devam etmesi mantıklı bir yaklaşım değil mi? Fotoğraf zamanı yavaşlatmanın, o anları sabitleyerek üzerinde düşünmenin en güzel yöntemlerinden biridir. Her şeyden önce belgedir, dikkatle yapılırsa eğer. Sonra da sanattır; daha da fazla dikkat edilmesi koşuluyla.
Ünlü Jethro Tull grubunun lideri, efsanevi flütçü Ian Anderson bir konserinde J.S.Bach’ın meşhur Bourrée’sini çalmadan önce yaptığı anonsta “Bach’ı öldüremezsiniz ama yine de ben deneyeceğim.” diyordu, her zamanki esprili haliyle… Zaman geriye alınamaz, ileriye doğru yaşanabilir ancak. Fotoğrafçı da bunu deneyecektir işte. Fotoğraf da akan zaman içinde küçük bir mola verdiğimizde bizlere neler görmüş olduğumuzun en güzel özetini sunar. Zamanın geçtiğini, her şeyin bir hareketlilik içinde olduğunu ancak o zaman tüm detayıyla anlarız. Bugünden düne bakar ve zamanın 1/125’i üzerinden başka bir boyuta, fotoğrafın dünyasına geçiş yaparız. Aslında tüm sanatçılar, bilerek ya da bilmeyerek ölümsüzlüğün peşindedirler.
Zamanı durduramayız. Ama güzel anlara dönüştürebilir, o anları uzatarak alacağımız keyfi artırır ve duyacağımız mutluluğun ihtimalini yükseltiriz. Kötü düşüncelerin vaktimizi almasını, bir yılan gibi zihnimize çöreklenmesini engelleyebiliriz. Bunun en güzel yol sanattır. Sanatçılar, tıpkı Pascal’ın söylediği gibi “yakında” öleceklerini bildiklerinden, yaptıkları işlerle geleceğe kalmak ve ölümsüz olmak isterler. Ama sanat tarihinin acımasız eleği o kadar az kişiyi ince tellerinin arasından geçirir ki, gençliğinde sanata heveslenen birçok yürek, vakitsiz vazgeçer bu işten ve somut mesleklere doğru çevirir rotasını.
Sanat -gerçek sanat- evrene arz edilir. Talepsiz yapılır. Birinin isteği ile yazılan şiir, şiir olmaz. Reklam fotoğrafıdır bir ürünün tanıtımı için çekilen fotoğraf. Otoritenin isteği ile yanlı bir biçimde yazılan oyun da bir tiyatro eseri olamaz. Bir siyasi partinin ısmarlatıp bestelettiği müzik parçası ancak propaganda şarkısı olur. Önce bellekle flört eder, sonra da tarihin karanlığı içinde unutulur. İnsanlık için özgürce çizilen ve içinde insani duyguları anlatan resimler ister tuvalde olsun, isterse duvarlara çizilsin politikasının altında sanatını ezdirmediyse o da geleceğe taşınır. Her şey biter, unutulur; kaybolup gider. Geriye yalnızca gerçek -soy- sanat kalır.
Bugün fotoğrafı stüdyo ve sokak fotoğrafı diye kabaca ayırabiliyoruz. Aslında yakalama ve kurgu gibi bilimsel iki kategoriden söz etmek daha doğru olacaktır. Fotoğraf türlerine bakınca da portre, manzara ve ölü doğa, konular üzerinden yapılan niteliksel bir sıralamadır. Teknik üzerinden gidince siyah beyaz ve renkli, yükselen teknolojinin vardığı nokta olarak da analog ve dijital olarak bir ayrım söz konusudur. Günümüzde kimyanın yerini sayısal teknoloji devralmıştır. Elektronik devrim dijital teknoloji ile özellikle cep telefonları üzerinden yeni ve yaygın bir fotoğraf ağı oluşturmuş, milyonlarca insanı fotoğraf çılgınlığının içine itmiştir. Bu duygu, fotoğraf virüsünün bulaştığı fotoğrafçıların başından beri aşına olduğu bir ruh halidir.
Eskiden yalnızca fotoğraf makinesine sahip olanların ve çekim sonrası işlemleri yaptırabilecek imkânları olan kişilerin tekelinde olan fotoğraf, günümüzde adeta ilk yardım çantası gibi kullanılan cep telefonları ile farklı bir düzleme taşınmış ve fotoğrafın en yaygın iletişim aracı olarak hayatımıza girmesini sağlamıştır. Evrenin tam bir mozayiğinin yapılmasını sağlayan ve bizi dünyadaki her şeyden haberdar eden bu durum aynı zamanda bir görüntü karmaşası ile birlikte kronik bir yorgunluk yaratmıştır. Günümüzde televizyonlar, basılı yayın organları, billboardlar ile başlayan bu görüntü bombardımanı, bilgisayarlar ve mobil cihazlarla tam bir istilaya dönüşmüştür.
Fotoğrafın Rotası
Niceliğin çok olduğu yerde -her görüntüye giderek daha az zaman ayırıldığı için- nitelikli yapıtların algılanmasında sorunlar yaşanmaya başlamıştır. İnsanların görsel yorgunluğu giderek artmaktadır. Zihnin belirli bir süre sınırlı sayıda görüntüyle karşılaşmaya kurgulu yapısı, gün içinde karşı karşıya gelinen imge sayısı arttıkça, yorgunlukla baş edemez duruma gelecektir. Bu da nitelikli algıyı düşürecek ve bilginin sağlıklı depolanmasında sorunlar yaratacaktır.
Etrafımıza baktığımızda sıklıkla gördüğümüz şey hem siyasette hem de reklamlar aracılığıyla nesnelerin pazarlanmasında eski deyimle beyin yıkama, en son hali ile de algı yönetiminin varlığıdır. Politikacılar ve reklamcılar gerçeklerle belletilmek istenenler arasındaki uçurumu giderek açıyor, yerimize düşünüp bizi geri dönemeyeceğimiz bir tembelliğe itiyorlar. Görüntülerle metinlerin birleştirilmesi de bu uçurumu giderek derinleştiriyor. Yoğunluk ve buna bağlı yorgunluk giderek artıyor. Yakın bir gelecekte beslendiğimiz siyasi ve iktisadi kaynaklara kayıtsız şartsız teslim olacağımız kesin gibi görünüyor.
Yukarıdaki tehlike fotoğraf için de geçerlidir. Teknoloji, ağının altında topladığı fotoğrafçıları da daima etkilemiştir. Firmalar fotoğraf makinesi, objektif ilanları ya da film reklamlarında, fotoğrafçıları kendi ürettikleri malzemelere yöneltmek için prototip fotoğraflar kullanmışlardır. Amatör bir ekipmanın reklam çekimini ismini gizleyerek profesyonel bir fotoğrafçıya yaptırmışlardır. Ya da tam tersi, tanıtımını yaptıkları fotoğraf makinesinin yeni modelini ismi bilinen bir fotoğrafçının eline vermişlerdir. Amatörler de bunlara bakarak ihtiyaçlarını belirlemişlerdir. Sektör ne olursa olsun, bu işleri en iyi bilenler her zaman reklamcılar olmuştur.
Günümüzde de durum değişmemiştir. Tasarım tarihinde “range finder” ya da “view finder” makinelerden “refleks” yani objektifi değişen aynalı makinelere geçmek için büyük çalışmalar yapıldıktan sonra yeniden aynasız fotoğraf makinelerine dönülmüştür. Eskiden daha iyi sonuçlar almak için daha fazla ayrıntıya gereksinim olduğu için profesyoneller orta format ya da büyük format negatifler çeken ve üçayak üzerinde kullanılan makineleri tercih ediyorlardı. Farklı dallarda fotoğraf çeken birçok fotoğrafçı yıllarca büyük ve ağır çantalarında taşıdıkları ekipmanlarla fiziksel olarak büyük rahatsızlıklar yaşamışlar ve günümüzde fiyatları neredeyse en iyi fotoğraf makinelerini yakalayan cep telefonları ve aynasız makinelerle rahata ermişlerdir. Günümüzde ekranlar fotoğrafın ileti(şim) platformu olduktan sonra makineler de önemini giderek kaybetmiştir.
Fotoğrafın teknik puanları
Her nesne kendi hikayesini yazdırır. Her kalem, defter, mürekkep başka rota çizer sahibine. Düşüncelerin yolunu farklı açar. Bunun bir kısmı plasebo etkisi de olsa, insanoğlu tenis raketi ya da otomobil, fotoğraf makinesi ya da ayakkabı, işlevin yanında bir imajı da satın almak ve onu kendisine yakıştırmak ister. Nesneleri kategorize etmek için onların isimlerine ve markalarına gereksinimi vardır. Bir şehrin sakinleri gibi her ismin/markanın altında meraklıları toplanır. Yaygın bir söylentiye göre fotoğrafı makine çektiği için, fotoğraf makinelerinde takım tutmak doruğa ulaşır: “Canon”cular, “Nikon”cular, “Leica”cılar, “Olympus”çular, “Sony”ciler, “Fuji”ciler sürekli bir tatlı rekabet içindedir. Tıpkı futbolda kulüplerin olduğu gibi burada da söz konusu olan firmaların propagandalarıdır.
Günümüzde dijital fotoğrafçılık, fotoğraf makineleri, ekipmanları, fotoğraf işleme programları, hafıza kartları, harici bellekler, bilgisayarlar ve monitörlerle büyük ve yüksek sermayeli bir piyasayı içermektedir. Bu yüzden teknoloji devleri, aralarında hepimizin tanık olduğu kıran kırana bir mücadeleyi sürdürmektedir. Ekipmanların fiyatlarına bakınca da tüm Ar-Ge çalışmalarının son kullanıcıya maharetle yansıtıldığını görüyoruz. Cep telefonları objektiflerinde bile bir stop açıklığın ya da çözünürlükte bir iki megabayt farkın her model yenilenişindeki farklarına da tanık oluyoruz. Ve herkesin zihnindeki soru, tüm bunlar nerede ve nasıl son bulacağıdır.
Yenilenen malzeme fotoğrafın özünü ve mantığı değiştirmese de yeni fotoğraf stillerini ve yaklaşımlarını yanında getiriyor. İleri amatörler ve profesyoneller de bu malzemelerin getirdiği yenilikleri fotoğraf yaşamlarında avantaja dönüştürüyorlar. Zamana uygun olan hıza bağlı olarak çekilip anında işlenen fotoğraf, dijital yollarla dünyanın dört bir köşesine çok kısa bir sürede kayıpsız olarak ulaşabiliyor. Eski törensellik -zaman zaman özlüyor da olsak- çok gerilerde kaldı artık.
İnsanın alıştığı konfordan geriye düşmesi kolay olmuyor. Sanatların en gerçeği olan fotoğraf gibi kabul etmemiz gereken bir gerçeklik de yeni malzeme ve yorumların fotoğrafta açtığı yeni yollardır. Karanlık oda elbette devam edecek, film yıkanacak, karta basılacak, kimyasalların kokusu yine ciğerlere çekilecek. Belki 40 yıl filmle fotoğraf çeken usta hiçbir direniş göstermeden dijitale dönecek, torunu ise fotoğrafa film çekerek başlayacak. İnsanlar zihinlerindeki görüntüyü istedikleri yol ve teknikle elde etmek için olanakları doğrultusunda ekipmanlar edinecekler. Yaşlar, görüşler, teknikler arasında evrensel bir uyum içinde tatlı bir rekabet olacak. Bu da fotoğrafı daha güzel yapacak. Yapıyor da…
Bir canlı organizma olarak fotoğraf
Fotoğraf, görünmeyen bir yaratık gibidir; anları bütünün içinden kopararak kayıt yapan bir cihazın dünyanın herhangi bir yerinde aldığı görüntülerle varlığını sürdürür. Geçmişi, bugün -şimdi- üzerinden geleceğe bağlar. En önemli işlevi çekilen her kare aracılığıyla yeryüzüne hatıra bırakmasıdır. Neyin, kimin, ne şekilde fotoğrafı çekilirse çekilsin, sabitlenmiş her görüntü yaşanmış anların reddedilemez kanıtlarıdır. Hafızanın yerini tutar, unutmayı geciktirir, hatırlamayı kolaylaştırır ve nedensiz bir hüznü bir ökse gibi üzerine nakşeder.
Fotoğrafın 21.Yüzyıl’daki gelişimi ve fotoğraf makinesinin fonksiyonlarının neredeyse belirleyici unsur olarak cep telefonlarına taşınmasıyla, özellikle sokak fotoğrafçılığında bir devrim yaşandı. Cep telefonları insanların sürekli yanında olduğu için fotoğraf çekmenin mesaisi daha geniş bir zamana yayıldı. Başlangıçta mobil cihazlardaki ilk kameraların yeterli ışık yoksa iyi fotoğraf çekmediğini, yavaş devreye girdiğini, gürültünün fazla ve çözünürlüğün düşük olduğunu biliyoruz.
Zaman içinde yaşanan her teknolojik gelişme fotoğraf makinelerine aktarıldı. Fotoğrafçıların elindeki makinelerin çoğu kısa bir sürede aynasız dijital fotoğraf makinelerine dönüştü. Fotoğraf makinelerine video fonksiyonunun yüklenmesiyle ciddi bir sorun daha çözüldü. Artık fotoğrafın yanında kaliteli hareketli görüntüler de saptanabiliyordu. Cep telefonlarına da hem fotoğraf hem de video için yeni özellikler eklendi. Günümüz teknolojisinin ürünü olan cihazlar için üretilmiş düzeltme ve efekt programları (aplikasyonlar) ile fotoğraf bambaşka bir estetik boyuta taşındı. Özellikle Instagramın varlığıyla insanlar çektikleri fotoğrafları cesurca, hiçbir otoritenin onayını almadan sosyal medyada paylaşmaya başladılar.
Artık herkesin kendi kendisinin editörü, yayıncısı olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Jüri, sadece izleyiciler. Bu dönemde müthiş bir görüntü bombardımanı ile karşı karşıya kalsak da ana dalları fotoğraf olmayan birçok kişinin başarılı fotoğraflarına rastlıyor, yeni keşifler yapıyoruz. Üstelik yeni olanakların fotoğraflara farklı zenginlikler kattığını da görüyoruz. Çoğu teknik karmaşalarla boğuluyor olsa da fotoğrafta yepyeni bakışlar oluşuyor. Ama yine de akılda kalıcı nitelikli fotoğraflar üretmenin yolunun, fotoğraf tarihini ve oradaki isimleri iyi bilmekten geçtiğini biliyoruz.
Cep telefonları, fotoğraf işleme programları, Instagram ve diğer platformlardaki uygulamaların fotoğraf sanatında bir alt dil oluşturması elbette zaman alacak. Bu karmaşanın ciddi bir ayıklanma süreci olacak. Ama geleceğe, kendine has stili olan fotoğrafçıların biçim-içerik dengesini belirli konular üzerinden aktardığı nitelikli fotoğrafları kalacak. Malzeme sadece teknikle ilgili bir konudur. Önemli olan fotoğrafçının görüşünün tutarlı bir anlatımla yansıtmasıdır. Fotoğrafçı olarak bu karmaşadan kopmanın tek yolu, üzerinde düşünülmüş ve yoğun çalışılmış projelerin hayata geçirilmesidir.
Proje, proje, proje: Akıp giden zamana karşı bir fotoğrafçının yapabileceği en etkin eylem; çalışma, sabır ve tutarlılıkla seçtiği konu üzerinden kendisine bir alan açabilmesidir.
Fotoğraflar: Mehmet Ömür
Bize Ulaşın