Kış Uykusu’nda Aydın’ın Araf’ı ve filmdeki edebi metinlerin görünen / görünmeyen izleri
Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu söze gerek duymadan hikâyesini oluşturan, anlamını yaratan, anlamını katmanlaştıran bir film. Ayrıca sözün oluşturduğu metin bir katman, görüntü ve göstergeler ikinci katman, bunların birbiriyle çarpışmasından doğan üçüncü, dördüncü katmanlar. Nefes kesici… Seyirci çerçevesinde kalarak Kış Uykusu filminde filmin başkarakteri Aydın kimdir sorusuna yanıt bulmaya çalışacağım. Afiş, eskiz, söz olarak yerleştirilmiş edebi metinlerin bu karakter bağlamında filmde yer alış biçimine bakacağım, bir özetten sonra…
Filmin başkarakteri Aydın yirmi beş yıl çalışmış, emekli olmuş bir tiyatro oyuncusu. Kapadokya’da babadan kalma oteli işletmekte, babadan kalma diğer mülklerden kira almaktadır. Yerel bir gazeteye yazılar yazmakta, bir “Türk Tiyatro Tarihi” kitabı için çalışmalar yaptığını söylemektedir. Kasabanın ‘İleri Gelenleri’ndendir. Kendinden yaşça küçük Nihal ile evlidir. Evliliklerinde sorunlar yaşayan çift evin farklı bölümlerinde kalmakta, birbirlerinin işine karışmamaya çalışmaktadır. Nihal son zamanlarda kasabadaki okulların iyileştirilmesi için yardım kampanyası çalışmaları yürütmektedir. Necla Aydın’ın kız kardeşidir. Yurt dışında yaşamış, bir zamanlar çeviriler yapmış, evliliğini sürdüremeyince Aydın’ın yanına İstanbul’dan gelmiştir.
Süavi, Aydın’ın arkadaşıdır. Kızı Londra’ya yerleşmiş, eşi ölmüş, yaşamını kasabada sürdürmektedir. Öğretmen Levent, okullara yardım kampanyasında Nihal ile çalışan Aydın’ın kıskandığı adamdır. Oturdukları evin kirasını ödeyemediği için evine icra gelen İmam Hamdi; kardeşi İsmail, İsmail’in karısı, çocuğu İlyas ile yaşayan Aydın’a borçlu kiracıdır. Aydın’ın şoförü Hidayet, karısı Fatma ile birlikte her türlü hizmete koşmaktadır. Bir durum hikâyesi seyrini bozan tek olay, İlyas’ın Aydın’ın sarı jipinin camına taş atmasıdır. Kirayı veremedikleri için eve gelen icracılarla kavga eden İsmail’i polisler, buzdolabını ve televizyonu icracılar götürmüştür. Buna kinlenen İlyas da ilk gördüğü yerde Aydın’ın arabasının camına taş atarak öcünü almak istemiştir.
Aydın Kimdir ?
Yönetmen için Aydın kimdir?
Anlamak için peşine düştüğü kişidir. Anadolu’nun orta yerinde sisler altındaki taşlı dağların başına, göz göz mağara görünümlü bir coğrafyanın içine götürüp bıraktığı, burada ne yapacağını merak ettiği kişidir.
Seyirci için Aydın kimdir?
Bir mağaranın kapısından başını uzatmış, Kış Uykusu’na girmiş bir adamın vücudundaki değişimleri seyreden seyirci için Aydın kimdir? Bir yanıyla kibirli, acımasız, ikiyüzlü, başta kendine olmak üzere yalanlar söyleyen, kaçak dövüşen, korkak, küçük hesaplarla iş çözen, yarattığı konfor alanını terk edemeyen bir adam. Diğer yanıyla dağlarda taşlarda kendini arayan, bir aşk hikâyesinin kahramanı olarak gizlice Nihal’ı gözetleyen; ruhu elektriksiz, yoksul, zor koşullardaki köylü çocukluğundan kopamamış bir adam. Şimdi de birbirlerine dönüp bakmak için zahmete katlanmayacak, nerdeyse birbirlerini boğazlayacak bir topluluk içinde yaşamaya kalmış bir adam. Gidecek yeri olmadığına göre, anlaşılan bu topluluk Aydın’ın Araf’ıdır. Aydın bu Araf’ta kefaretini ödemek, şimdiye kadar edindiği bakışla/dille yüzleşmek zorunda olan adamdır. Her yüzleşmenin tarafları vardır. Bu yüzleşmenin karşı tarafı Nihal’dır.
Filmin sonunda Aydın ile Nihal’ın birbirlerine baktıkları sahne umut verici değildir bir yüzleşme için. Her ikisi de bir pencerenin çerçevesi içinden ve arkasından birbirlerine bakarlar. Birbirlerini sıkıştırmış, hapsetmişlerdir. Aydın içinden olsa da yelkenleri suya indirmiş, tarihini gözden geçirmeye karar vermiştir. Nihal’ın hikâyesiyse yeni başlamaktadır. İmam Hamdi’nin evinde, götürdüğü paranın yakılmasıyla tokadı yiyen, kovulan, bir gerçekle yüzleşen Nihal’ın kış uykusu başlamıştır. Böyle bakınca bu aşk hikâyesi neden mutlu bitmesin deyip, Aydın’ın Araf’ına geçelim.
Çevresindekiler için Aydın kimdir!
Hidayet için kasabada kendisine “hesap soran kişi” statüsünü kazandıran adamdır. Sorgulamadan kraldan kralcı kesilerek her işi yapar. Onun için Hidayet Aydın’la ilgili ne düşünür çok bilemeyiz. Süavi için Aydın, genç karısı karşısında yaşlanmakta olan bir adamdır. İsmail için onurunu iki paralık ederek elindekileri alan, ona bir şey bırakmayan, oğlunun önünde küçük düşüren bir düşman. İmam Hamdi için yaşamlarının iplerini elinde tutan, bir türlü ulaşamadığı, fırsatını bulunca üzerine atlayacağı kişidir. Shakespear’den vicdan dizeleri patlatıp Aydın’la aşık atabileceğini göstermeye çalışan Levent için depremzedeleri otele almayan adamdır Aydın. Nihal için -kendi sözleriyle- erdemleri olan, sevgisizliği nedeniyle erdemleriyle insanı boğan, inançlılardan, inançsızlardan, gençlerden, yaşlılardan, halktan nefret eden, kendisini tahakkümü altına almış bir koca.
Aydın’ın odasında masanın arkasındaki koltukta Venüs pozisyonunda yatan, Aydın’ın süper egosu gibi dır dır eden Necla için tam bir hayal kırıklığıdır Aydın. Risk ya da sorumluluk almayan, kendini önemseyip bilmediği konularda ahkâm kesen, küçük yerin önemli adamı olmayı tercih etmiş bir adamdır. Aydın’ın elini öpmeye götüren amcanın yeğeni, icracılara karşı gelen, Nihal’ın verdiği parayı yakan, ama kendisine tokat atan babanın çocuğu İlyas için, babasına yapılanlara taş atarak öcünü alamayan İlyas için, polis olup cezalandıracağı kişidir Aydın.
Otel sahibi
Motosikletli Genç bir müşteridir. Aydın onun için otel sahibidir. Müşteri olarak web sayfasında gördüğü atları sorar Aydın’a. Aydın, tanıtım için koyduklarını söylese de gider “yaşam alanından çekerek” ehlileştirilecek bir yılkı atı satın alır. Genç adam Aydın’ı tanımaz. Aydın genci merak eder, ona sorular sorar. Motosikleti, elinde küçük bilgisayarı ile gezmekte, yazılar yazmaktadır. Aydın kendisinin oyuncu olduğunu, ciddi- kalın Türk Tiyatro Tarihi kitabı yazdığını söylemesine karşın Aydın’ın ne kitabını merak eder ne kendisi için getirilen ata bakar ne yolluk teklifini kabul eder. Bir mekâna, bir zamana yerleşmeyen, ama kendisini motorculara ait hisseden genç adam, evi sırtında bir kaplumbağa edasında motosikletine biner, Aydın’ı otelinin kapısındaki çukurda bırakır, gider. Garipler Köyü’nün genç kızı için hayalini gerçekleştirebilecek kişidir Aydın. Hidayet’in karısı Fatma için Aydın Bey’dir. Genelde Aydın kendisinden çok şey beklenen, ama beklentileri karşılayamayan, herkesin suçladığı, içten içe, açıktan açığa bilendiği kişidir. Yani bir suçludur.
Aydın için çevresindeki bu insanlar kimdir, ne ifade eder?
Hidayet’i anlamak için özel bir çabası yok Aydın’ın. Otelin düzeni için, kiracılar için işlerini yürüten kişidir. Sorun çıkarmadan bunları halletmesini bekler Aydın. Onu şoför mahallinde oturtur. Aydın’ın istediği her işe koşan, düşünmesi beklenilmeyen bir görev adamı, sahadaki kişidir. Süavi eşi ölünce elini eteğini her işten çeken, yalnızca kasabaya değil, evinin de bir odasında yaşamaya başlayan ara sıra fikir için başvurduğu, otelinin dışında gidebileceği tek kişi. Necla Aydın’ın gözünde bir asalak! Hiçbir şey üretmediği halde çevresindekileri iğneleyen, hiçbir erkeğin yanında durmayacağı bir kadın.
Öğretmen Levent bir dolandırıcı Aydın’a göre. Durumları kendine göre kullanan, insanlarla zaafları üzerinden iletişim kurmaya çalışan kendini bilmez bir adam. Resmi kurumlardan “öğretim”in temsilcisi ama görevini layıkıyla yapmayan bir adam. Babadan kalma, her an saldırmaya hazır kiracı İsmail uzak durulacak birisidir. İsmail ve Hamdi, Hidayet ya da avukatlar aracılığı ile iletişim kurmak istediği adamlardır. İlyas’ın camı kırması sorununu çözmek için kıvranan İmam Hamdi’yi, turistler için otantik olur diye bıraktığı çamurlu yoldan gelirken ayakkabısı çamurlanan, baba yadigârı, kestirmeci İmam Hamdi’yi ‘kafasındaki imam profiline’ uymadığı için sürekli horlar. Filmde resmi/geleneksel kurumu temsil eden biridir İmam Hamdi.
Aydın, Çocuk İlyas’ın kendisine niye taş attığını anlamaya çalışsa da Aydın’a kötülük yapandır o. Aydın’a göre İsmail’in karısı “bir de kadın olacaktır!” evine temizce bakmamaktadır. Aydın’ın tek korkusu Nihal’ın kendisini terk etmesi ya da gönlünü başka birine kaptırmasıdır. Yine de Nihal’ın kendi mülkünü, parasını kullanarak ona sormadan işler yapması ne kadar nezaketsizdir. Nihal’a karşı yaptığı hatayı anlamaya çalışır, Nihal anlatmaya. Anlaşamazlar. Aydın kurduğu düzene karşı Nihal de dâhil çevresindekilerini tehdit olarak görmektedir. Kendine göre anlaşılmayan adamdır.
Aydın’ın odasına göre Aydın kimdir?
“Valla ben; evim, odam, kitaplarım neredeyse kendimi oralı hissederim…” diyen Aydın’ın çok sevdiği kitapları, odasına kapıdan girilince sağdan başlayan, Aydın’ın arkasına kadar gelen dolapların içinde varlığı yokluğu hissedilmeyecek biçimde sıralanmıştır. Masanın yan tarafında raflarda ve masanın üzerinde Aydın’ın içinde kaybolacağı biçimde dizili kitaplar kralın mezarındaki sevdiği eşyalar gibidir. Aydın’ın hayatının bir oyun olduğuna işaret eden maskeler ve oyun afişleri çoktan anıya dönüşmüş biçimde çerçevelenerek duvarlara asılmış ya da duvar diplerinde üst üste sıralanmıştır. Her şey ölüdür. Bu eserleri okumuş, oynamış; bunlar üzerinden bir yaşam kurmuş Aydın’la karşı karşıyayız. Bu metinlerin sahnede göründüğü anlarda Aydın o metnin içeriğine benzer çatışmaları yaşamaktadır. Ancak bu eserlerle kurduğu zihin coğrafyasıyla/bakışıyla hayattaki çatışmalarını çözememektedir ve Fatma da sobalara ha bire odun atmaktadır.
Kendine yeni bir bakış kurabilmesi için bu eserlerin bakışından uzaklaşması gerekir. Onun için dolap içindedir kitaplar. Onun için eserlerin hepsi çerçeve çerçeve duvarlarda ya da yerdedir. Filmin sonu da bunu teyit eder niteliktedir. Levent’in, Süavi’nin, Aydın’ın masada oturduğu görüntüde Levent yanındaki çantayla, Süavi arkasındaki Arap alfabeli duvar örtüsüyle, Aydın arkasındaki yarısı görünen dünya haritasıyla hayatla bağ kurmuşlardır. Ölüme yakın duran, akıllarını bir şeylere devretmiş bu üç adamdan Aydın safrasını atacak, ertesi gün ayağından tek ayakkabıyı çıkaracak, korkusunu öldürecek ve Nihal’a utangaç biçimde dönecek, odasına girecek, masasına oturacak tarihini yazmaya başlayacaktır. Yüzleşecek “şimdiye kadar kurguladığı kendisiyle hesaplaşacaktır. Yeniden doğması için kendini/bakışını/doğrularını” öldürmesi gerekmektedir. Kitapların, oyunların yerleştirilmiş biçimi Aydın’ın bu yola girişini, şimdiye kadar yaşadığı dünyadan kopuşunu göstermektedir kısaca.
Filmdeki edebi metinlerin görünen/görünmeyen izleri
Afiş, eskiz, söz olarak filme yerleştirilen metinler Aydın’ın düşünme biçimini gösterdiği gibi, Aydın ile Nihal’in ilişkisine eşlik ederler aynı zamanda. Bu metinlere yakından baktığımız zaman Aydın ile Nihal’ın hikâyesine ulaşırız şaşırtıcı biçimde. Üstelik düz bir okuma yapsak da ulaşıyoruz, politik bir okuma yapsak da! Politik film göstergelerinde genellikle kadın ülkeyi temsil eder. Yani Nihal ülkedir, Aydın ülkenin münevveri. Münevverin ülkesiyle sorunlu bir aşk hikâyesidir seyrettiğimiz Kış Uykusu dediğimizde yanlış bir şey söylemeyiz. Filmden sıralayacağım edebi metinler iki anlamda da Aydın’ın Nihal ile sorunlu aşk ilişkisini karşılar. Ölüm ve ayrılığın kol gezdiği metinler bunlar. Dosteyevski, Shakespear, Eric Emmanuel Schmitt, Sav Shepard, Anton Çehov, Albert Camus ağırlıklı olarak oyunlarıyla yer alırlar. Bu oyunlarda eserleriyle yer almayan, isim olarak karşımıza çıkan iki kişi vardır. Muhsin Ertuğrul ve Oğuz Atay. Çünkü Aydın’ın hayatı Muhsin Ertuğrul ile başlar, Oğuz Atay ile biter. Muhsin Ertuğrul Aydın’ı hayattan koparıp sahneye çıkaran, bir oyunun içine atan, Oğuz Atay Aydın’ı sahneden indiren hayata yollayan adamdır. Umberto Eco’nun Aşırı-yorum metninde “ararsanız muhakkak bir anagram bulursunuz” sözüne uyalım “yorumu” biraz zorlayalım, metinlerin içeriklerine bakalım.
Beyaz Geceler
- Fyodor Dosteyevski’nin Beyaz Geceler’i için İlya Glazunav’un çizdiği eskiz film afişi olarak karşımıza çıkar. Beyaz Geceler âşık olduğu adamı bekleyen Nastenka ile kendi kurguladığı hayallerin içinde yaşayan, hayatla bağı zayıf Nastenka’ya aşık bir yazarın hikayesidir. Aydın Nihal’e âşıkken Nihal başkasının hayalini kurmaktadır.
- Dostoyevski’nin Netocka Nezvanova adlı eserinin İlya Glazunav’un yaptığı eskizleri Nihal ile Aydın’ın odasındadır. Babasız, zor koşullarda yaşayan Netocka’nın büyüme hikâyesidir bu eser. Karşısına çıkan babalardan ne çekmiştir Netocka! Eh Nihal de zor koşulların çocuğudur ülke gibi…
- Nihal ile Aydın’ın konuşması sırasında afiş olarak gördüğümüz Shakespear’ın Antonius ve Cleopatra’sı Mısır’ın ve Roma’nın siyasi çekişmelerine kurban edilmiş bir aşk, tutku hikâyesidir. Roma’dan kalkıp Mısır’a giden Antonius ile Mısır kraliçesi Cleopatra’nın sonu ölümle biten aşk hikâyesi. Aydın’ın da Nihal’le ilişkileri çekişmelere kurban edilmek üzeredir. Ya da batı doğu çekişmelerine…
Aşk ve sadakat
- Eric Emmanuel Schmitt’in Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler’inin afişi Aydın kendisinden yardım isteyen bir kızın mektubunu Nihal’la tartışırken görüntüdedir. Bu eserde aşk, sadakat sorgulanmaktadır. Görünürde Nihal ile Aydın’ın temel sorunudur bunlar.
- Sav Shepard’ın Aç Sınıfın Laneti oyununun afişi duvara yaslanmış olarak yerdedir. Ayağına küçük bir kadın terliği giydirilmiş İmam Hamdi’nin Aydın ile konuşması sırasında görüntüye girer. Oyun adını enternasyonal marşından almaktadır. Bir Amerikan ailesinin hayalleri, sınıf atlama çabaları, çözülüşleri, lanetli gibi sınıflarının kurallarını yaşamak zorunda oluşlarını babadan oğla geçen bir kurban olma durumunda anlatan bir oyun. Bu oyunda annenin hayalperestliği, babanın yanlış seçimleridir aileyi dağıtan. Anne ve baba dolandırıcıların eline düşer. Doğal olarak çocuklar darmaduman olur İlyas’ın olacağı gibi.
- Anton Çehov’un The Seaguli/ Martı oyununun afişi duvardadır. Çarlık Rusya’nın son döneminde oyuncu, doktor, öğretmen, asker, uşak vb. analar babalar ve gençlerin bir arada bulunduğu bir çiftlikte arayışların, hayal kırıklarının hikayesidir. Aydın’ın oteli ya da ülkesi gibi.
Kral Calıgula
- Albert Camus’un Calıgula’sı afiş olarak Aydın’ın her zaman oturduğu masanın arkasındadır. Filmin 5. dakikasında Aydın at resimlerine bakarken gözlüğünü çıkarır (film boyunca bilgisayara gözlüksüz baktığı tek andır) bir süre atlara bakar, sonra masadan kalkar, pencereye gider. Afişin Calıgula yazısı oturduğu yeri kaplayacak biçimde, bilgisayar ışığında belirginleşir. Kızkardeşi Drusilla’yı kaybettikten sonra ölümle dans ederek ölüme karşı insanın, hayatın, sanatın doğal olarak kendinin varoluşunu sorgulayan, kurulu düzenin ayaklarını söküp atan, bu arada zorbalığın deneylerini yapan ve kendisini bile isteye öldürten Kral Calıgula’nın hikâyesini anlatır oyun. Aydın’ın kendini yeniden yaratırken tüm bildiklerini yıkması gerekir Calıgula gibi.
- Yaralı Kuşlar diye bir oyundan söz eder Aydın. Oyunda bir İmam’ı oynamıştır. Aydın, İmam Hamdi ile karşılaşınca gerçek İmam’ı oynayamadığını anladığını Necla’ya anlatır.
Shakespeare
- Shakespeare’in Othello’su filmin kahramanı Aydın’ın otelinin adıdır. Othello Magripli, Venedik Devleti için hizmet eden bir soylu, bir savaşçı, bir kahramandır. Othello’nun erdemlerine aşık olan, kendinden yaşça küçük Desdomona ile gizlice evlenir. Aldatıldığına ikna edilen Othello kıskançlığı gözünü kör edince Desdomona’yı öldürür. Bu aldatmanın eski yaveri Iago’nun yalanı olduğunu anladığı zaman, ona inandığı için kendisini de öldürür. Othello erdemlerini kaybeden bir kahramandır. Shakespeare tragedyasında hata yapan kahraman bedelini öder, ölür. Nihal’ın gözünde Aydın da erdemlerini kaybetmiştir. Aydın kendini öldürmek durumundadır.
Ömer Şerif
- Eric Emmanuel Schmitt’in “Mösyö İbrahim ve Kuran’ın Çiçekleri’nden, otelin girişindeki duvarda asılı, Mösyü İbrahim’i canlandıran, Ömer Şerif’in Aydın’la fotoğrafı üzerinden söz edilir. Ömer Şerif dünyaca ünlüdür. Bu filmin bir bölümü Kapadokya’da çekilmiştir. Turistik amaçlı duvarda asılıdır. Mösyö İbrahim, 1960 yıllarında Paris’te, genelevlerin bulunduğu mahallede bakkallık yapan bir Türk. Tüm dinlere saygılı, Kuran’ı yaşamına süzmüş bir sufi. Bu eser, İbrahim’in dağılmış bir Yahudi ailesinin çocuğu Momo/Musa ile dostluğu, onu evlat edinişi, memleketine getirmesi, kaza sonucu ölmesi, “kendisini baba seçtiğini düşündüğü Momo’ya bakkalını, Kuran’ı ve Kuran’ın mavi çiçeklerini miras olarak bırakmasını anlatır. Filme uyarlanmış bir romandır. Anne evi terk etmiş, baba intihara sürüklenmiş. Ortada kalan Momo’yu İbrahim evlat edinmiştir. Bir büyüme, babadan oğla geçen hayat felsefesini, bir babanın da mirasını bırakacağı evladı bulma hikâyesidir. Bu eser Ömer Şerif üzerinden Motosikletli Genç ile Aydın’ın konuşmasına vesile olur. Motosikletli Genç’in yersiz yurtsuz kıvamında dolaşmasına da Aydın’ın arayışına da denk düşer metin. Teğet geçmemesi gereken karşılaşma teğet geçer.
- Batı sanatına dayalı Türk tiyatrosunun mimarlarından kabul edilen Muhsin Ertuğrul, anladığımız kadarıyla film için oluşturulmuş ve Muhsin Ertuğrul’un hayatını anlatan bir kitap kapağı olarak duvarda asılıdır ve bize bakarken Aydın’ın karşısındadır (Bir Ömür Tiyatro / Muhsin Ertuğrul / 1892–1992). Aydın, filmin 6,7.dakikasında atlara baktıktan sonra masadan kalkar, pencereye gider. Kapak fotoğrafını ilk kez görürüz. Aydın, Muhsin Ertuğrul aracılığı ile gösterilen 100 yıllık bir ömrün/oyunun parçası mıdır, kurbanı mıdır sorusunu sorabiliriz. Sahne kurban gibi gösterir Aydın’ı.
Oğuz Atay
- Necla, Aydın’la tartışırken NTV Tarih, Oğuz Atay, “Hissiyatınızın Tarihçesi” dergi kapağını ayna gibi Aydın’a tutmaktadır. Bu yerleştirme Oğuz Atay’ın tutunamayanını yani Aydın’ı mı işaret eder? Eder!
Kısaca afiş, eskiz, söz olarak yerleştirilmiş bu edebi metinler; Aydın’ın çerçeveleyip duvara astığı, bir ana hapsettiği bu metinler; bulunduğu sahneyi dolayısıyla Aydın’ın zihinsel coğrafyasını ve yaşam biçimini görünür kılar. İçerikleriyle Aydın’ın hikâyesine eşlik ederler. Üçüncü olarak bu eşlik Aydın’ın hikâyesinin coğrafyasını sınırsızlaştırır, zamanı “yüz yılın” dışına çıkararak genişletir. Dünya edebiyatından seçilmiş metinler Aydın’ın yaşadığı çatışmaların sınırları, zamanı ve dili olmadığını hatırlatır. Bu hatırlatmaya karşın, sınırları genişletilen dünyada Aydın kendi çatışmasını çözmek için yeni, özgün bir iletişim dili yaratmak için yola koyulur. Bunun için “Bozkır’ın Çiçekleri ”ne düşmek durumundadır. Anadolu’nun orta yeri Kapadokya’da, yedi katlı Araf’tadır Aydın, tarihin başına oturmakla işe başlar.
Son söz
İyi filmlerde yönetmenin seyircinin gözünün içine baktığı bir an vardır diye düşünürüm, hayal ederim. Bazen yönetmen bize el sallar, bazen nanik yapar, bazen kahkaha ile güler, bazen tüm çıplaklığı ile durur, bazen yumruk atar, bazen göz kırpar vs. Kış Uykusu filminin sonuna geldiğimizde isimler akışa geçtiğinde koltuktan kalkmayıp seyretmeye devam edersek filmi okumaya devam ediyoruz. Filmin senaryosunda Anton Çehov’un İyi İnsanlar ve Karım öykülerinden esinlenilmiş, Aydın’ın, Nihal’ın, Necla’nın diline bu eserlerden alıntılar yerleştirilmiş. Aydın’ın hikâyesine Franz Schubert’in -ömrünün son yıllarında- bestelediği Piyano Sonatı eşlik etmiş. İşte burada yönetmenin ortaya çıktığını ironik biçimde seyircinin gözünün içine baktığını düşündüm.
Kurguda imge kullanımı açısından çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Kaynak niteliğinde bir yazı olmuş. Elinize sağlık.