Bir Huzur Ülkesi

/

7 saatlik bir uçuş sonrası varacağım soğuğun ve sessizliğin hükümran olduğu Kutup Çemberi’ndeki Kuzey Lapland’de hayatımın en büyük derslerinden birini alacağımı elbette bilemezdim!

Finlandiya’nın kuzey eyaleti Lapland 200.000 nüfusuyla Finlandiya toplam nüfusunun %4’ünü oluşturmaktadır. Kışın -40’lara kadar soğuyan, beyaz örtüsünü mayısa kadar koruyan, yazın da 24 saat güneş ve +30 dereceye kadar sıcaklık sunan; sivrisineklerin öldürülmediği, evdeki fareyi öldürmeye çalışması nedeniyle ev sahibine hapis cezasının verildiği bir ülkedir Finlandiya! Bu ülkeye yaptığım sayısız seyahatte kendimi hep başka bir evrene gelmiş gibi hissederim. Çünkü bütün sıra dışılıklar buradadır.

Donmuş bir gölün üzerinde buzun kırılabileceği korkusuyla yürümeye cesaret edemezken az ileride duran iş makinesini görünce nasıl da şaşırmıştım! Evlenmek için beyaz cennete koşan, buz otellerde balayına çıkan, tavanı komple cam iglo’larda Kuzey Işıklarını seyre dalan, bu mutluluğu Ren geyiklerinin çektiği kızaklara kurularak sürdüren mutlu insanlar ülkesidir Finlandiya. Bense sabahın erken saatlerinde husky’lerin havlamalarıyla uyanır. Snowmobile’le kendimi uçsuz bucaksız tundralara atarım. İnsanoğlunun doğaya solo başkaldırışıdır belki de. Yazlar rengârenk bitki örtüsü, cıvıl cıvıl kuş sesleri, insanların şakalaşmalarıyla doluyken kışlar bembeyaz, soğuk ve sessizdir.

Yazın hiç batmayan güneş altında o muhteşem doğada uzun yürüyüşler yapmak, balık tutmak devasa sivrisineklere rağmen tadına doyulmaz anlar sunmaktadır. Kışın keyfi ise, gün içinde snow-safari ve kayak aktivitelerinden sonra kendinizi SPA’ya atmanızla çıkar. Evinizden çıkarken kapınızı kilitlemenize de gerek yoktur. Lokantada ya da bir dükkânda cep telefonunuzu, kameranızı unutursanız da telaşlanmayın çünkü saatler sonra da dönseniz onları bıraktığınız yerde sizi bekler bulursunuz. Suç ve hırsızlık gibi kavramlar burada bilinmemektedir. İşte böyle bir huzur ülkesidir Finlandiya.

Gerekli lisans bedelini ödeyerek belli bir süre için maden arayabilirsiniz. Özellikle altın arayıcıları çoktur. Eski kovboy filmlerinde olduğu gibi ellerindeki eleği akarsularda doldurup boşaltırlar. İlk Lapland altını bundan 150 yıl önce Ivalojoki nehrinde bulunmuştur. Saariselkä’da da küçük altıncı dükkânları vardır. Kapıyı açar girersiniz içeri. Usta, bir taburede oturup, kendi topraklarında bulunan altını işler. Kolyeler, bileklikler, küpeler yapar; ama isteyene 23.99 ayar saf olarak da satar. Bütün sermayesi önündeki birkaç m2’lik -üzeri sigara paketi büyüklüğünde bölümlere ayrılmış- büyük ahşap tepsilerdir! Bu tepsilerdeki her bölüm ayrı bir cins altın modeli barındırır. Herhalde birkaç kilo altın vardır o tepsilerde. İstediğinizi elinize alır bakarsınız. Bu arada, dükkan sahibinin gözü sizde değil, işindedir. Karar verdiğinizde de sizinle ilgilenir ve fiyatını söyler.

Bir seyahatimde o dükkânlardan birine girdim ve altın kolye almak istediğimi söyledim. Beğendiğim kolyeyi kadife bir keseye koymak üzereyken küçük bir kutu olup olmadığını sordum. Bir an düşündü ve “A evet, yan komşumda öyle kutular vardı, hemen alıp geleyim.” dedi. İnanılmaz! Açıkta duran kilolarca altınla beni baş başa bırakıp dükkândan çıktı! Önce, ben de dükkandan çıkmayı düşündüm.

Beynim dörtnala koşuyor, hareket biçimimi şekillendirmeye çalışıyordu. Sonra, dükkânın bir köşesine çekilip tedirginlik içinde beklemeye başladım. 5 dakika kadar sonra telaşla içeri girdi satıcı. “Sizi beklettiğim için özür dilerim; ama sizin için en şık kutuyu bulmaya çalıştım.” dedi. Kolyeyi kutuya itinayla koydu ve bana uzattı. Gözleri gülüyordu. Merakımı gidermek için sabırsızlanıyordum. “Afedersiniz; ama ben size bir şey sormak istiyorum: Benim ülkemde de altın çok değerlidir ve kuyumcu dükkânları vardır. Ama ne altınlar burada olduğu gibi açıkça ortalıkta sergilenir ne de müşteri dükkânda yalnız bırakılarak dışarı çıkılır. Hiç hırsızlık vakası olmuyor mu, altınlarınızın çalınmasından korkmuyor musunuz?” dedim. Yaşlı gözler bu beklenmedik soruya vereceği cevabın ipuçlarını gözlerimden almaya çalışıyordu:

Ben 68 yaşımdayım ve kendimi bildim bileli de bu işi yapıyorum. Bize bu söylediğiniz kelimeler öğretilmedi. İnsanları sever ve güveniriz. Neden benim altınımı çalasınız ki? Biz biliriz ve inanırız ki bu yöreye gelen misafirlerimiz de bizim ahlâkımızda insanlardır.

İşte o an anladım ki dürüst ve ahlâklı insanların doğduğu ülkeler huzur ve güven dolu oluyor ve kişi haklarının korunmasında kanun gücüne gerek duyulmuyor. Tüm dünyanın böyle olduğunu düşündüm bir an. Hayatımın dersini alarak çıktım o küçücük dükkandan.

Edebiyat aşığı anne babanın evladı olarak çokça okuyor, yazıyorum. Yayımlanmış kitaplarımın yanı sıra dünyanın dörtte üçünü gezdim, keşfetmeye devam ediyorum. “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” sorusunu "Çok gezip çok okuyan." şeklinde yanıtlıyorum. "Bakmakla görmek arasındaki fark"ın bilincinde yarım asırdır fotoğraf çeken bir edebiyatçı gezgin fotoğrafçı olarak özellikle gençlere edebiyat ve fotoğraf sevdasını aşılayacak aktiviteler içinde bulunup deneyimlerimi kaleme alıyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Son yazılar: Gezi Kültürü