Michael Haneke, filmlerinde genellikle Avrupalı orta sınıf insanını konu edinerek bir insanlık eleştirisi yapar. Bulunduğu yerden yani Avrupalı orta sınıf içerisinden insanı anlatır. Filmlerinde, televizyonda şiddet haberleri varken konuşmadan yemek yiyen, sürekli görüntü izleyen, iş ve ev arasında küçük rekabetlerle kendini var eden modern çekirdek ailenin, ev, otomobil, tüketim ve şiddet içerisindeki sıradan hayatını yansıtır. Haneke, sinema perdesinde izleyicinin kendiyle yüzleşmesini amaçlar, refah toplumu denilen Avrupa modernizminin görünmeyen trajedilerini, kaybetme korkusu, şiddet, iletişimsizlik, duygusuzluk, suç ve yalnızlık gibi temalarını işler.
Toplum yaşanan şiddet karşısında acizdir
İlk dönem filmlerinde ise televizyonun yarattığı manipülasyon ve şiddet ortamı önemli bir yer tutar. Haneke, televizyonun yarattığı bozulmuş gerçekliğin, gerçeklik karşısında duyarsızlaşmayı, travmayı, umursamazlığı, sıradanlığı, uzaklığı beraberinde getirdiğini anlatır. Refah toplumundaki bireyin, yarattığı şiddeti kanıksamasını ve yeniden üreten durumunu inceler. Onun filmlerinde televizyondaki gerçeklik, korunaklı yaşam içerisindeki Avrupalı insan için ileri geri alınabilecek, yabancı dünyadan gelen şiddet görüntüleri içeren bir videodur. Toplum yaşanan şiddet karşısında acizdir, bu acizlik onu umursamazlığa ve gerçekliğin yitimine götürür, bu durum ise toplumun karanlığıdır Haneke sinemasında.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Almanya’nın kuzeyinde yer alan Protestan bir köyde gerçekleşen şiddet olayları etrafında dönen “Beyaz Bant” filmi Haneke sinemasında topluma bakışı anlatmak açısından önemli nüveler barındırır. Michael Haneke, diğer filmlerinde olduğu gibi burada da insan doğasındaki şiddete, iktidara, suç eğilimine kısacası toplumun kötücül, karanlık yanına odaklanıyor. Toplumun küçük yapısından insanlık üzerine sözler söyleyen Beyaz Bant, diğer Haneke filmlerinden farklı olarak, Almanya’nın Protestan disiplin ahlakının yaşandığı bir köydeki aileleri ve onların çocuklarını konu edinir. Köydeki iktidar serpiştirilmiştir. İktidar, başta Tanrı olmak üzere, Baron, kilise, gelenekler, eğitim, aile babaları ile toplum içerisindedir. Michel Foucault’un “İktidar her yerdedir” sözü tam da burada tekrardan hayat bulmaktadır.
Filmdeki olaylar
Filmdeki olaylar, eve giden doktora yapılan tuzakla, atının ipe takılıp düşmesiyle başlar ve bu sahnede bakışın attan düşen doktor yerine önce sakatlanan ata yönelmesi filmdeki gelişmelerin habercisi olacaktır. Bu olaydan sonra çürük bir tahtaya basarak düşen baronun işlerini yapan köylü kadın ölümü ve ardından yaşanan olaylar üzerinden, iktidar ve sınıf çatışmasına değinilir. Köydeki şiddet olayları çiftçi ailesinin dağılması ardından devam eder, tahıl ambarında yangın çıkması, baronun oğlunun işkence görmesi bu şiddetin bir karşılığıdır sanki. Köyde bir endişe havası hakimdir, anlatıcı olan köy öğretmeni ise olayları araştırmaya başlar. Rahip, beş çocuğundan Martin ve Klara’yı eve geç döndükleri ve Martin’in de ayrıca mastürbasyon yapması gerekçesiyle cezalandırır. Filmin adı olan Beyaz Bant, bu olaydan sonra suç işleyen çocukların tekrar saflığa ve temizliğe döneceklerinin simgesi olarak kollarına takılır. Protestan iş ahlakı, erkek egemen toplum yapısı, kuralcı baskıcı bir toplum yapısı, iktidar ve sınıf çelişkileri, kadın erkek eşitsizliği filmin birçok sahnesinde karşımıza çıksa da toplum mevcut ilişkilerle olan uyumu esas dikkati çeken nokta olur.
İlişkiler
Köy doktoru ve ebe arasındaki ilişki ve doktorun kızıyla olan durumu üzerinden statü ardına gizlenen gerçekler, erkek egemenliği, sınıfsal konumlanmalar açığa çıkar. Bu arada köydeki faili belli olmayan olaylar devam eder, doğum yapan kahyanın karısının bebeği hastalanır. Ebenin engelli oğlu gözleri oyulmuş halde ağaca bağlı olarak bulunur. Filmdeki çocuklar, dönemin tek tip kıyafetleri, kız çocuklarının örgülü saçları, ifadesiz duruşları ve beraber gezinmeleriyle tekinsiz bir hava yaratırlar. Çocuk masumluğu ve şiddetin bir arada olması, yaşanan ilişkilere yönelik bir yanıt niteliği taşır ve bir süre sonra savaş sırasında yaşanacak şiddeti öngörür sanki. Olayların failinin köydeki çocuklar olduğu sonucuna varan Öğretmen, fikrini köy rahibine söylediğinde, rahip öfkelenir ve onu kovar. Köyde olaylarla ilgili söylentiler yayıldığı sırada 1. Dünya Savaşı başlar ve kilisede toplanan köylüler suskunluk içerisine girer.
Suç ve ceza
Suç ve ceza devamlılığının işlendiği filmde işlenen suçlar Tanrı’nın hükmüne bağlanır ve yaşanan şiddetin hesabının sanki ileride yaşanacak olan 1. ve 2. Dünya Savaşlarında sorulacağı hatırlatılır. Filmde, Tanrı’nın İncil’de geçen hükmüne, ebenin oğlu Karli’nin eziyet edilmiş vücudunun üzerine konan metinde rastlanır:
“Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım.”
(1)
Haneke, filmi Nazileri yirmi yıl sonra iktidara getiren kuşak üzerine ve ayrıca “bir ideali mutlak haline getirmenin ve bir fikri ideolojiye dönüştürmenin her zaman için tehlikeli olduğunu göstermek” (2) amacıyla çektiğini söyler. Sevgisiz, ceza çekerek, şiddet içerisinde yetişen çocuklar, ilerdeki savaşların hem kurbanı hem de oyuncusu olurlar.
“Freud’un, “Uygarlığın Huzursuzluğu” dediği şeyin belirli bir durumda aynı zamanda kültürün, dolayısıyla da medeniyetin “dehşeti” anlamına geldiğini fark ederiz Beyaz Bant’da. Dehşet dışarıda, saflığa ve iyiliğe ulaşmaya çabalamazsak bizi ele geçirecek bir mesafede değil, bizzat içimizde, köyümüzün içinde, evlerimizde, ilişkilerimizde ve kendi içimizde hüküm sürmektedir. Haneke, bu anlamda kültürün, benliğin, varoluşun dehşetle ilişkisini değil yalnızca, aynı zamanda bunların kendi dehşetini sorunsallaştırıyor filmlerinde.” (3)
Bu olay örgüsü içerisindeki filmde, görünür bir iktidar olmasa da Tanrı, Baron, Rahip, din, babalar, aile, kilise, ev gibi semboller üzerinden iktidarın kaynağı olarak toplumun kendisini işaret ediyor. Şiddet olayları, adaletsizlik, sömürü, gizli ilişkiler, dinsel ve cinsel baskı, kadın ve çocuklara yönelik cinsel şiddet ve baskı içerisindeki toplumda çocukların, bu anlamda geleceğin de suç ve şiddet dolu olacağının habercisidir. “Çocukların masumiyeti ebeveynlerin izdüşümüdür.” (4) Çocuklar toplumun yaptığı şiddetin bir ürünüyken aynı zamanda yaptığı şiddetle de ondan intikam alan bir gelecek haline bürünüyor. “Çocuklar ebeveynlerinin vaaz verircesine dayattıkları idealleri benimseyerek kendi ideolojilerini yaratıyorlar.” (5)
Kollarına takılan beyaz bant
Kollarına takılan beyaz bant ise, tanrının düzeninin bir göstergesi, tanrının bakışı olarak yorumlanabilir; cennetten kovulmaya neden olan ilk suç karşısında Tanrı her zaman affedici ama egemen bir yönlendiricidir. Suçu hatırlatıp insan yaşamına yön verir. Beyaz bant, ayrıca çekilen cezadan sonra suçluluk duygusunu hem unutturan hem de hatırlatan bir yapıya sahip olarak iki karakterlidir, iktidarın taşıyıcısıdır. Bireye, sen aslında saf ve temizsin ama yanlış yaptın, bunu unut ve iktidarının dediklerini yapmaya devam et der. Bu durum büyük katliam ve savaşların oyuncusu olan insanların suçluluk duygusunu üzerinden atmasının, kendileriyle yüzleşmemesinin ve baskılanmış aynı suçların gelecekte de devam edeceğinin habercisidir. Filmdeki, faillerin görünmeyip de suça neden olan gerekçelerin açık edilmesi durumu suçun toplumsallığını anlatır.
“Halının altına süpürdüğünüz şey, gün gelir halıyı harekete geçirir. Hepimiz suçluluk duygusuyla yaşıyoruz. Başka türlü yaşanamaz çünkü bu insan olmanın şartı. İnsan her zaman isteyerek veya istemeyerek birileri tarafından suçlu bulunur. Acının olduğu her yerde suç da vardır. Suçsuz yaşayamayız. Bir toplumun ve bir sistemin parçası olarak kaçınılmaz olarak suçluyuz. Mesele, bununla nasıl başa çıktığımız. Bazen yan çiziyoruz.” (6)
İnsana dair kötücül bir film
Bu anlamda Beyaz Bant, insana dair kötücül bir film olarak karşımıza çıkıyor, insanın şiddet potansiyeline vurgu yapan ve bu potansiyelinden kolayca kurtulamayacağını söyleyen bir filmdir. Haneke, toplumdaki doğal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin toplumda her zaman şiddet üreteceğini, söz konusu adaletsizliğin sürekli bir çatışma potansiyeli taşıdığını düşünür. Haneke, insana dair karamsarlık içerisinde, insanın karanlık yanını gösterdiği filmlerinde, bunun nedeni olarak, insanlar arasındaki basit rekabetten ve birbirlerine üstün olma arzusundan kaynaklandığını düşünür ve şöyle der; “İnsanlık tarihi bir kardeş katliyle başlıyor. Rene Girard’ın öykünmeci rekabet teorisine karşı çıkılamayacağına inanıyorum. Prensip: “İstiyorum ve istiyorum ki benim istediğimi sen de iste. Eğer bunu istemezsen kafanı kırarım.” Bu, bütün uygarlaşma tarihi boyunca hiç değişmedi.” (7)
Şiddetin kaynağına odaklanmak
Beyaz Bant’ta, meydana gelen ölüm ve şiddet vakaları gizem içerisinde fakat gerekçesi gösterilerek meydana geliyor, fakat bütün bu şiddeti yaratanın bireyleri işaret etmektense birçok suçluya ve şiddetin kaynağına odaklanmamızı istiyor. Bu suçlu ve şiddetin sorumlusu tek tek bireylerden ziyade toplumun kendisidir. Yaşanan şiddette payı olup onunla beraber yaşayan insanlara kamerasını çeviren Haneke, özellikle Avrupalı burjuva ve orta sınıf insanının, şiddet karşısındaki kayıtsızlığıyla suç ortağı olduğunu düşünür ve bu sınıflara karşı eleştirisini filmleriyle dile getirir.
“Esas utanç, kötülüğü icra eden insanlara değil, onu görmemek için gözlerini kapayanlara ait. Kötülük etme cüretini gösterenlerin sayısı o kadar da çok değildir. Hatta onların cesaret gösterdiklerini bile söyleyebiliriz, zira eninde sonunda günün birinde eylemlerinin bedelini ödemek zorunda kalacaklarını bilirler. Büyük çoğunluksa gözlerini yumarak kendini suçsuz addetmeyi tercih ediyor. Ben de farklı davranmıyorum ki. En fazlası, doğrudan bu meseleyi ele alan bir sanatçı olarak genel kayıtsızlığın biraz olsun dışına çıktığımı iddia edebilirim. Fakat göz yummamızın bir nedeni de kendimizi aciz hissetmemizdir. Üçüncü dünyaya yönelik tavrımıza bakın mesela. Hepimiz suçluyuz! Peki ama, çözüm nerede? Bir depremin mağdurları için ya da başka bir iyi niyetli projeye biraz para yolluyoruz diye ellerimiz yıkanmış oluyor.”(8)
Kaynakça:
(1) Michel Cieutat, Philippe Rouyer, Haneke Haneke’yi Anlatıyor, Siren İdemen (çev.), 1. Basım, İstanbul: Everest Yayınları, 2014, s. 377 (2) Cieutat, Rouyer, s. 372 (3) Kaçakkova, Beyaz Bant, Michael Haneke, 2011, Mutlak Töz blog sayfası, https://mutlaktoz.wordpress.com/2011/02/15/beyaz-bant-michael-haneke/(17.11.2018) (4) Thomas Assheuer, Yakın Plan Haneke, Nazlı Pakkan (çev.), 1. Basım, İstanbul: Agora Yayınları, 2013, s.152 (5) Assheuer, s.147 (6) Assheuer, s.55 (7) Assheuer, s.75 (8) Cieutat, Rouyer, s.192
Not: Bu yazı, Turgay Süsem’ait “Fotoğrafta Kamu Eleştirisi: Beton” adlı Marmara Üniversitesi GSE Yüksek Lisans Eser Metni içerisinden alındı.
Bize Ulaşın