Fotoğraf ikilisi Alex ve Rebecca Norris Webb çalışmalarının evrimine ve sokak fotoğrafçılığı türünü tanımlamanın neden kolay olmadığına dair görüşlerini paylaşıyor.
Fotoğraflar: Alex Webb ve Rebecca Norris Webb
Röportaj: Cat Lachowskyj
Estetik stilden sanatsal yaklaşıma kadar, sokak fotoğrafçılığı türü neredeyse her gün evrimleşerek ve genişleyerek sürekli bir değişim içinde. Gizli çekimler çoğu zaman poz verilmiş portre fotoğraflarıyla ve çeşitli süreçlerle yan yana, fotoğrafçı her nerede ve her nasıl tanımlıyorsa hepsi fotoğrafçının çevresindeki sokaklara dair özgün bir bakış açısı sağlıyor. Ve her ne kadar sokak metodu çoğunlukla yalnız gerçekleştirilen bir deneyim olsa da, işbirliği genelde sanatçılarda en iyiyi ortaya çıkarıyor, özellikle bir hikâyeyi anlatmak için birden fazla araç bir araya getirilmişse.
Rebecca Norris Webb esrarengiz görselleri sessizlik ve içe dönüş anlarını damıtan bir şair ve bir fotoğraf virtüözü. Partneri, Magnum fotoğrafçısı Alex Webb, canlı renkleri, egzotik yerleri ve keskin kenarlı kararlı anlarıyla meşhur bir foto muhabiri ve sokak fotoğrafçısı. Birlikte fotoğraf camiasının en üretken ikililerinden olan fotoğrafçılar, çalışmalarını kitaplar, sergiler, söyleşiler ve ortak Instagram hesapları aracılığıyla paylaşıyorlar.
Cat Lachowskyj LensCulture adına çalışmaları ve aynı zamanda “sokak” dediğimiz türe dair kişisel görüşleri hakkında birkaç soru yöneltmek için sanatçılara ulaştı.
LensCulture: Sokak fotoğrafçılığını belirleyen faktörler sürekli değişmekte ve evrilmekte, bu yüzden size sormak istiyorum: “Sokak fotoğrafçılığı” dediğimiz türü ne tanımlıyor ve güçlü bir karenin içeriğini neler oluşturuyor?
Alex Webb: Sokak fotoğrafçılığı terimi her insan için farklı bir anlam ifade ediyor. (Çoğu tarafından en öz sokak fotoğrafçısı olarak tanımlanan Garry Winogrand, bu terimden hoşlanmazdı.) Açıklık getirmek adına, biraz benim ve Rebecca için sokak fotoğrafçılığı ne anlama geliyor, bunu etraflıca konuşmak istiyorum. Her şeyden fazla, akıl yerine daha çok merak ve içgüdüyle hareket eden bir yaklaşımı ifade ediyor. Bu geleneksel foto muhabirliği çalışmalarının bazı çeşitleri ve aynı zamanda kurgusal fotoğrafçılıkla sert bir tezat oluşturuyor. Bir foto muhabiri aklında spesifik bir konu veya “hikaye” ile yola koyulabilir; bir kurgusal fotoğrafçı ise sıklıkla bir fikirden yola çıkar.
Öte yandan sokak fotoğrafçısı, bir yere ya da duruma olabildiğince az önyargıyla yaklaşır ve basitçe görsel açıdan tepki vermeye çalışır. Aynı zamanda, şunu eklemeliyim: çoğu sokak fotoğrafı kamusal alanlarda çekilir – ama her zaman sokakta olmak zorunda değildir. Örneğin, Rebecca sıkça yarı kamusal alanlardaki özel anları fotoğraflar, Teju Cole’un da Rebecca hakkında yazdığı gibi, “André Kertész, Robert Frank ve Saul Leiter’in sessizce yansıtan fotoğraf geleneğinde olduğu gibi – en az dış dünya kadar fotoğrafçının içini de sezdiren imajlar.”
Sokak fotoğrafçılığında – ya da genel olarak fotoğrafçılıkta – Rebecca’yı ve beni en çok heyecanlandıran şey ister görsel, duygusal, psikolojik bazen de fiziksel olarak olsun bizi daha önce hiç bulunmadığımız bir yere götüren çalışmalar oluyor. Fotoğrafçının gördüğü özel bir açı olabilir bu, ya da seçtiği özel bir konu veya mekân, ya da belki, en unutulmaz sokak fotoğraflarında olduğu gibi, hepsinin birleşimi.
LC: Rebecca, senin çalışmaların istikrarlı bir biçimde anımsatıcı ve çalışmalarının ilk etkisi görsel olsa da, metin de oldukça önemli bir rol oynuyor. Fakat projelerinde metnin destekleyici olduğunu, açıklama kaygısı olmadığını görüyoruz. Genelde birbirinden ayrı sunulan bu iki aracı kaynaştırmanın senin için neden önemli olduğunu paylaşır mısın?
Rebecca Norris Webb: Ben aslında fotoğraflarını ve metinlerini birbirine karıştırarak hibrit kişisel belgesel formda çalışan bir kitapçıyım. Bu ikisini bir araya getirerek, anı, tarih ve hülyalar gibi çerçevenin dışında kalan alanı keşfetmemi sağlayan daha ferah daha geniş bir form yaratmayı umuyorum.
LC: Fotoğraf kolektifleri ve ikilileri her zaman bir iş için toplanırlar, ama sizin projelerinizde birbirinden kopuk hissettirmeyen engin ve birleştirici bir şey var. Ne zaman birlikte çalışmanın anlamlı olduğunu fark ettiniz ve bireysel pratiklerinize dönüş yaptığınızda birlikte çalışmanızın nasıl bir etkisi oldu?
AW: İlk işbirliğimiz, Küba üzerine bir kitap olan Violet Isle kitabı, organik bir şekilde oldu – ve ancak 10 yıllık bir evlilik ve 20 yıllık bir arkadaşlıktan sonra. 15 yıl kadar iki ayrı çalışma kapsamında Küba’ya seyahat edip duruyorduk: benim Küba sokaklarını fotoğraflamam ve Rebecca’nın da orada keşfettiği acayip vahşi hayvan sergilerini fotoğraflaması. Her nasılsa – belki de ilkin Küba’da gördüklerimize benzemeyen bir kitap çıkarma umudumuzdan – iki çalışmayı birleştirirken bulduk kendimizi. Böyle yaparak fotoğraflarımızın birbiriyle ilginç ve birbirini çağrıştıran biçimlerde konuştuğunu fark ettik ve en nihayetinde bireysel projelerimizin kendi başlarına yapabileceğinden daha çok katmanlı bir ada portresi çıkmış oldu.
RNW: Alex’le çalışırken kendimi çoğu zaman yaratıcı yeni bir bölgeyi keşfederken buluyorum ki bu da monograflarımı ve aynı zamanda onunla hazırladığımız ortak kitaplarımı da zenginleştirdi.
LC: Alex, ışık senin çalışmalarında oldukça kritik ve her bir imajında hemen kendini bir karakter olarak gösteriyor. Fakat özellikle sokakta veya açıkhavada ortam ışığını kontrol etmek zor. Işıkla olan ilişkini ve zaman içinde nasıl ışıkla çalışmaya başladığını anlatır mısın? Belli başlı bir yer veya bağlamda zayıf noktan sayılabilecek bir ışık çeşidi var mı?
AW: Renkle çalışmaya başladım çünkü canlı renklerin ve yoğun ışığın olduğu yerler olan Haiti’yi ve ABD-Meksika sınırını fotoğraflamaya karşı bir çekim hissettiğimi gördüm; ki gri-kahverengi ağzısıkı New England geçmişimden çok farklı. Bu yerlerden ilhamla siyah beyaz fotoğrafı bıraktığımda hızlıca kavradım ki renkli çalışmak ışığa daha incelikli bir dikkat gerektiriyor. Farklı ışık çeşitleri her biri kendi duygusal rezonansıyla farklı renk notaları çarpıyor.
LC: Ve Rebecca, tekil bir yaratıcı form oluşturmak amacıyla imaj ve metinleri birleştirmenin potansiyelini anladığın ilk anılarını anlatır mısın? Bu senin her daim yaptığın bir şey miydi, yoksa bir şeyleri birleştirmeye sonradan mı başladın?
RNW: Aslen bir şair olarak, üniversiteden sonra yazarlığımın beni ıssızlaştırdığını gördüm. Geriye dönüp baktığımda, sanırım o dönem yazdığım lirik şiir dış dünyayı içermiyordu – ne de benim dünyaya dair merakımı. Yazar blokajına verdiğim tepki döndüğümde fotoğraflarımın şiirimi yeniden canlandırmasını umarak küçük bir kamera alıp bir seneliğine seyahate çıkmak oldu. Bunun yerine fotoğrafa aşık oldum. Fark ettim ki, şiirimdeki o imajlara odaklanan göz lensten bakan aynı gözdü. Bana kalırsa bunu en iyi Nebraskalı yazar ve fotoğrafçı Wright Morris ifade etmiş: “Yazarken fotoğrafçı gözünü bırakmıyorum, yani kamerayı.”
LC: LensCulture Sokak Fotoğrafçılığı Ödüllerinde nasıl çalışmalar keşfetmeyi bekliyorsunuz?
AW: Otantik hissettiren ve fotoğrafçının kendine özgü vizyonunu yansıtan şeyler görmek istiyorum.
RNW: Ben de şaşırtan ve lirik çalışmalar görmek istiyorum – ve belki de sokak fotoğrafçılığı olarak gördüğümüz şeyin sınırlarını zorlayan bir şey.
********************
Bu yazı lensculture.com adresinden Türkçeleştirilmiştir.
Çeviri: İFSAK Tayf Grubu‘ndan Ş. Ali Taşer
Bize Ulaşın