Sabah gözlerimizi açıp güne başladığımız andan uyuyana kadar birçok nesneyle ilişki kurarız ve farkında olmadan birçok söyleme maruz kalırız. Tasarım ürünü olan her nesne ise kasıtlı olsun ya da olmasın, bir söyleme sahiptir. Tasarım, insan ürünü bir nesnenin duyularla algılanabilir çeşitli özelliklerinde saklıdır; renginde, biçiminde, dokusunda, kokusunda vb. Tasarım ürünü, kullanıcısına işlevsel – duygusal fayda sağlar ve arka planında bir fikir barındırır. Tasarım içinde bulunduğu zamanın ve mekânın kültürü doğrultusunda biçim alır. Dolayısıyla tasarımı yönlendiren bu faktör tasarımın dışarıdan okunuşunu da etkiler. Bu bağlamda fotoğrafçıların vazgeçilmezi DSLR fotoğraf makinesi tasarımına yaklaştığımızda ise fotoğrafçılığın ardındaki söyleme ilişkin alışılmadık yorumlara ulaşmak olasıdır.
DSLR piyasada ve fotoğrafçılar arasında çok kullanılan bir terim ve açılımı “digital single lens reflex” yani “tek mercek yansımalı sayısal (dijital) fotoğraf makinesi” anlamına gelir. Bu fotoğraf makinesi türü fotoğrafçılar arasında oldukça popüler. Popüler olmasının başlıca nedenleri; önüne takılan objektif türünün değiştirilebilir olması, ham fotoğraf kaydı becerisi, üzerindeki tuşlar ve araçlar yardımıyla görüntüyü kayda almada fotoğrafçıya tam kontrol yetkisi sunması, performans nitelikleri ve fiyat ilişkisi değerlendirildiğinde kolay ulaşılabilir olmasıdır.
DSLR; mercek, ayna ve elektronik sistemlerin iş birliği yaptığı bir mekaniğe sahip birçok bilimi içinde barındıran hassas sistemler birliğinden oluşur.
Bu nedenle kendini korumaya meyilli tasarım özelliklerine sahiptir. Ürünün hassas yerlerini koruyan kapaklar ve kapakçıklar, dışını kaplayan sert plastik ve ani düşmelere engel olması, çalınmaya karşı korunma ve taşıma kolaylığı için konulmuş askılık bu durumun örnekleri olarak gösterilebilir. Makine üzerinde tamamlanmayı bekleyen giriş ve çıkış parçaları bulunmaktadır ki bunun nedeni çeşitli araçlar takarak makineye farklı özellikler kazandırabilme, görüntüye müdahale edebilme veya makinenizi farklı hava koşullarına karşı dayanaklı hale getirmektir.
Makinenin dış tasarımında şıklıktan çok işlevsellik ön plana alınmıştır. Fonksiyonel ve dayanıklı görüntüsü ürünün hareketli ve maceralı anlar için üretildiği algısını doğurur. Lenssiz yaklaşık, ortalama insan elinin açık hali kadar en ve bu enin yarısı kadar boy değişken ölçüsüne sahiptir. Kullanımda iki el avucuna rahatlıkla oturabilir boyuttadır. Lenssiz 300-800 gram aralığında değişken ağırlığı var ancak önüne takılabilecek objektifleri düşünürsek değişken ölçülere ve ağırlığa sahiptir. Bu ağırlığı etkileyen faktörler model, teknoloji ve işlevselliktir. İki parçanın (gövde ve lens) birleşimiyle görüntü kaydedebilen makine bu özelliğiyle portatif sayılabilir.
Portatif olmasının bir başka nedeni de boyutudur. Bireyin lens seçimine bağlı tasarımı faaliyetlerinde ona taşıma kolaylığı sağlar. Seyahatler ve türlü aktiviteler için taşınabilir ve çantalarda kolayca yer bulur. Çoğunlukla siyah renkte üretilir fakat farklı renkte ürünler de mevcuttur. Arka yüzeyinde kaydedilen görüntüleri görmek ve yazılımda ayarlamalar yapabilmek için ekranı bulunur. Çok tuşlu bir yapıya sahiptir. Genellikle, en önemli tuşu olan deklanşörün konumu nedeniyle sağlak kullanıcılara göre tasarlanmıştır. Tuşların yeri, fazlalığı ve görevleri nedeniyle çekim sırasında iki el kullanımı zorunlu hale gelir. Tasarımdaki tuş fazlalığı kullanıcısının ürünü kullanabilmek adına fazlaca teknik bilgiye sahip yetkin bir birey olması gerektiğini düşündürür. Tuşların birbirine yakın konumlandırılması çekim anında fotoğrafçının reflekslerini daha iyi desteklemek ve üstün bir kontrol kabiliyeti sunma çabasıdır. Üzerinde marka ve modelini gösteren logo ve işaretlemeler taşır.
İşaretlemeler aynı zamanda kullanımı kolaylaştırmak adına tuşların görevleri ile ilgili öğretici ve hatırlatıcıdır. İnsan derisiyle temasın, sürtünmenin yüksek olduğu bölgelerde tahriş yaratmamak için yumuşak bir malzeme kullanılmıştır. El ile kavramayı kolaylaştırıcı, çıkıntılı ve ergonomik bir forma sahiptir. Bu ergonomik yapı kullanıcının eli ile birbirini tamamlar; tıpkı yapboz parçalarının birleşimi gibidir. Bu birleşim kişide istemsizce fotoğraf makinesini kavrama arzusu doğurur. Vizör yardımıyla gözümüzün uzantısı olarak kullandığımız bu tasarım nesnesi insan bedeniyle iyi derecede eşleşir. Bahsedilen uzantı ve birbirini tamamlama hali makineyle kullanıcısı arasında yakın bir ilişki oluşturur ve bu yakın ilişki kullanıcısıyla ürün arasında duygusal bağ kurulmasına zemin hazırlar.
Makineye takılan lens ile makinenin görünümü bir silahı andırır. Lens namluya, makinenin gövde kısmı kabzaya, deklanşör tetiğe ve vizör nişangaha benzetilebilir.
İki makine arasındaki benzerliğin arkasında tarihsel gerekçeler bulmak da mümkündür. Fotoğraf makinelerinin bu kadar hızlı gelişmesinin nedenlerinden biri, geçmişte fotoğraf makinesinin orduda ve istihbarat teşkilatlarında çeşitli amaçlar için kullanılmış olmasıdır. Bu durum fotoğraf makinesi tasarımının silahla benzer yapıya sahip olmasının nedenlerinden biri olabilir. Bu algıyı makinenin tutuşu ve kullanımı da pekiştiriyor. Makinenin ucundaki lens değiştirilerek görüntüleme alanı genişleyip daralabiliyor, uzağı ya da yakını kolayca kaydedebiliyor. Tıpkı bir silahın türüne bağlı menzil alanının değişkenlik göstermesi gibi.
Fotoğraf makinesini silaha benzeten bir diğer özellik ise silahta bulunan nişangah ile benzer fonksiyonellikte olan vizör. Vizör kadrajı ve kompozisyonu belirlemek, hedefi odaklamak ve netlemek adına kararların verilmesi için bakılan mercek sistemidir. Çekmeden önce yapılan eylem tıpkı ateş etmeden önce nişan alma eylemine benzer. Olası acil görüntüleri yakalamaya karşın omuzda ve hazırda taşımak için askılığı bulunur.
Gerekli ayarlamaları bitirdikten sonra görüntü yakalanmışsa iş yalnızca deklanşöre basmaya kalıyor yani İngilizce’deki adıyla shooting eylemine.
Küreselleşen dünyanın ortak iletişim dili olarak kabul edilen İngilizce’deki shooting’in taşıdığı çifte anlam, fotoğraf makinesi ile silah arasında kurulan benzerliğin en azından batı dünyasında oturmuş bir algı olduğunun göstergesi sayılabilir.
DSLR fotoğraf makinesini düşündüğümüzde zihnimizde hemen kabaca fotoğrafçı profili de belirir. Fiziksel görünüm, giyim, davranışlar kısacası belli bir yaşam tarzı imgeler halinde zihnimize üşüşür. Tasarlanmış her nesne yanında tasarlanmış davranış kalıplarını getirir. Bir tasarım ürünü olan DSLR kullanıcısıyla ilişki kurar ve onu önceden tasarlanmış belli davranışlara iter. Günümüzde fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı olmak isteyen birçok insan DSLR edinir, çeşitli kurslara gider ve fotoğrafçılığın beraberinde getirdiği bazı söylemlere de maruz kalır. Fotoğrafçılığın söylemleri ile DSLR’in tasarımının söylemleri oldukça girifttir. İkisi de birbirinden beslenir ve birbirini pekiştirir.
Çağdaş fotoğraf sanatçıları bu algıyı kırmaya başlasa da fotoğraf makinesi için popüler düşünce onun bir belgeleme aracı olduğu yönündedir. Bu nedenle ister DSLR ister başka amaçlarla üretilmiş modeller söz konusu olsun, bu belgeleme düşüncesi önemini korumaktadır. Bu nedenle fotoğraf makinesinin genel söylemi anı dondurma, durdurma, hapsetme aracı olduğu yönündedir. Öyleyse bu duruma anı ya da görüntü avcılığı da denebilir. Dolayısıyla makine elinde olduğu sahibini de avcı konumuna koyar.
Makinenin ikinci söylemi ise birinci söyleminin içindedir; avcı kimliğinin yanında getirdiği maceraperestlik ve bir takım karizmatik özellikler. Başta maceraperestlik ve onun yanında getirdiği diğer karizmatik özellikler aynı zamanda medyanın da yücelttiği karakter özellikleri olduğu için kişinin bilinçaltında yatan kendini gerçekleştirme dürtüsüne nüfuz ederek, fotoğrafçı kimliğini ve DSLR fotoğraf makinesi ile ilişkisini yönlendirir.
Not: Yukarıdaki yazı ilk olarak “Üzümün Çöpü Fanzin”in bahar 2019- 11. Sayısında yer basıldı.
Üzümün Çöpü Fanzin hakkında: Sanat ve felsefe üzerine yazıların ve röportajların yer aldığı zihin açıcı ve ilham verici işlerin peşinde bir fanzin. Genel olarak İstanbul’da dağıtılmaktadır. Mephisto, Robinson Crusoe ve Pandora kitapevlerinden temin edilebilir. Instagram hesabı için tıklayın.
Bize Ulaşın