Bu yazı Belgesel LAB üyelerinden İsmail VATANSEVER tarafından hazırlanmıştır.
Harem Otogarı
Harem Otogarı İstanbul’un Anadolu yakasında 1970’de hizmete açılmış ve ismini kurulduğu semtten almış. Semtin adının, Topkapı Sarayı harem halkının bugünkü Selimiye Kışlası’nın olduğu yerde bulunan Üsküdar Sarayı’na gidiş gelişlerde kullandığı iskeleye Harem İskelesi denmesinden geldiği en güçlü rivayet.
Haremin sözlük anlamı “yasak ya da kutsal alan” bilindiği üzere, bir otogar için oldukça anlamlı duruyor…
Aslında bölge denize dik bir yamaç olmakla birlikte 1950’lerden itibaren denizin doldurulmasıyla düz bir alan oluşturulmuş. 1960’da arabalı vapur iskelesi açılmış ve bugünkü adı D100 olan İstanbul’u Anadolu ve Ortadoğu’ya bağlayan devlet yolunun başlangıcı da burası olmuş.
O dönemde yolcu taşımacılığı yapan otobüs firma yazıhane ve hareket yerleri Üsküdar, Kadıköy merkezinde yer alıyordu. Kentin kalabalıklaşması, merkezlerde artan trafik ve zaman kaybı sorunları, yeni ve tek mekânda toplanmış çağdaş bir otogar yapılmasını gerekli kılmış. Harem Otogarı işte bunları çözmek için planlanmış ve az önce bahsi geçen düz alana, önemli bir konuma inşa edilmiş.
Otogar yapımından yaklaşık 50 yıl sonra yine benzer sebeplerden dolayı -kent içinde kalmak, yoğun trafik sebebiyle giriş çıkışın çok uzun sürmesi vs.- işlevini önemli ölçüde yitirmiş durumda. Birçok firma artık Harem’e uğramıyor, yazıhanelerin büyük kısmı boş. Sosyal alanlar, kafeler, lokanta, tuvaletler bakımsız ve kötü durumda, ortalık eski günlerin aksine oldukça tenha.
Filmlere, hikâye ve romanlara konu olmuş, İstanbul’la ilişkisi olan herkesin hayatına bir ölçüde dokunmuş, anılar bırakmış Harem Otogarı artık tamamen kapanacağı günü bekliyor.
Uzun süredir “şu zaman kapanacak”, “bu zaman yıkılacak” söylentilerinin dolaştığı otogarda kimse ne zaman ne olacağını net olarak bilmiyor. Büyükşehir Belediyesi açıklamalarında açılacak yeni ‘cep otogarlarının’ faaliyete geçmesiyle Harem’in tümden kapatılacağından söz ediliyor. Planlar artık otoyol kenarlarında yapılacak görece küçük bir dizi otogar ki adı ‘Cep Otogarı’ yapılması yönünde. Sonrasında her iki yakadaki büyük otogarlar devre dışı kalacak deniliyor. Üsküdar Belediyesi de otogar kapandıktan sonra buranın kültür, sanat merkezi olarak yeniden düzenleneceğini açıklamış durumda…
“Harem’in Yükü”
Öteden beri yolcu taşımacılığı yanında yük taşımacılığı da şehirlerarası otobüsçülüğün bir parçası olmuş. Yolcu bagajları dışında ticari yükler, emanetler de işin önemli bir kısmını oluşturmuş.
İşin bazı sosyal taraflarından da söz etmeden geçmemek gerekli;
Örneğin sıladan gurbetteki aile bireylerine yollanan tarım ürünleri ve gıdalar. Bazı akademisyenler bunun şehirde yaşayan, çalışan köy orijinli dar gelirlilerin hayatlarını devlet için büyük sosyal sorunlar oluşturmadan sürdürmesinin nedeni olarak gösterirler. Bir başka tez de bu insanların kısa zamanda zenginleşmesi, köşeyi dönmesi sonucunu bu gıda yardımlaşmasının oluşturduğu tasarrufa bağlar.
Yine daha önceleri memleketlerinde gömülmek isteyenlerin taşınan cenazeleri de önemli bir “yük” kalemiyken günümüzde bu işlev giderek azalmış durumda. Belediyeler bu işi büyük şehirlerde mezar yeri darlığı sebebiyle ve sosyal belediyeciliğini öne çıkartmak için bedelsiz olarak kendi araçlarıyla üsteniyor.
Gelişen, görece ucuzlayan havayolu taşımacılığı, sayıları giderek artan kargo şirketleri ve başta bahsedilen buraya özel sebepler otogardaki trafiği azaltsa da son günlerini yaşayan Harem’in işlevlerinden biri hala yük taşımacılığına önemli bir alternatif olma özelliği.
Otogarda biraz vakit geçirince gidip gelen yüklerin özellikleri, taşınan eşyanın çeşitliliği hemen dikkatinizi çekiyor. Çuvallar, bavullar, denkler, çantalar, koliler dolusu eşya. Buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon, bilumum beyaz eşya, mobilyalar, halılar, bisikletler. Oto yedek parçaları, lastikler. Kasa kasa ya da çuval dolusu meyve, sebze, erzak, yiyecek.Ayrıca sizi hayrete düşürecek manzaralarla karşılaşmak da her zaman mümkün;
Yeni monte edileceği eve doğru seyahat edecek çıkma oda kapıları!
Özenle ambalajlanmış onlarca arızalı tüplü televizyon. Televizyonların sahibi bunları Konya’ya götürdüğünü orada tamir edilerek satıldığını söylüyor!
Üzerine bir kimlik fotokopisi yapıştırılmış plastik zeytin bidonları, alıcı kimliğin aslını göstererek bidonları teslim alacak!
Hepsi bir yerlere gidiyor, hepsi bir yerlerden geldi, “Harem’in Yükü” oldu…
Fotoğraflar: İsmail Vatansever
Proje Editörü: Altan Bal
Bu foto-röportaj projesi bir İFSAK Belgesel LAB çalışması olarak gerçekleştirilip, Ağustos 2015’de yayımlanmıştır.
****************************
1967, İstanbul.Aynı yerde yaşıyor, çalışıyor.2010’dan itibaren fotoğrafla ilgileniyor. İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği “İFSAK” üyesi, derneğin çeşitli eğitimlerine katıldı, projelerinde yer aldı. 2015-2017 dönemi için Yönetim Kurulu Üyeliği görevinde bulundu. Çalışmalarını İFSAK bünyesinde kurulan Belgesel Fotoğraf Proje Grubu “belgeseLAB” içinde sürdürüyor.
Instagram: @zeberced
Bize Ulaşın