Flusser’e göre;
Her bir fotoğraf, aygıt ile fotoğrafçı arasındaki işbirliğinin ve çatışmanın sonucudur.
Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru kitabı çevirmenin notuyla başlıyor. Kitabın Türkiye’de 1991 yılında basılması ve konu ile ilgili kaynakların henüz Türkçe’ye çevrilmiş olmaması, bu çalışmanın bilimsel ve güncel bağlamda yerli yerine oturmamasından bahsediyor. Kitabın son bölümünde terimler sözlüğü gibi bir bölüm ekleyerek metinlerin aktarılması ve anlaşılmasına bir ölçüde çözüm buluyor. Bu terimlerden bazılarını yazının sonuna ekleyeceğim…
Kitap, fotoğraf konusuna genel bakışın dışında önemli görüşler getirmektedir. Vilém Flusser içinde bulunduğumuz kültürel krizin neden olduğu insani ve toplumsal yapı değişikliğinin anlaşılmasında fotoğrafın estetik, bilimsel ve politik boyutlarının incelenmesinin işlevsel bir başlangıç noktası oluşturacağına inanmaktadır. Bu nedenle, yapıtta metin kültüründen görüntü kültürüne, tarihin doğrusallığından büyü dünyasının çift boyutluluğuna, sanayi toplumundan sanayi sonrası topluma geçiş süreçlerini incelemektedir.
Temel olarak uygarlığının başlangıcından bu yana insanlığın iki dönüm noktasının olduğu bir gerçektir. Bunlardan biri MÖ 3500’lerde “yazının bulunuşu”. İkincisi ise, bizim de bugün şahit olduğumuz “teknik görüntülerin icadı”dır.
Flusser kitapta sanayi sonrası dünya için bir milat olarak nitelendirdiği fotoğrafı temel alıyor.
Kitapta yazarın üzerinde durduğu bazı başlıklar ve notları şöyle:
Görüntü: Görüntülerin anlamı onların yüzeylerinde yatmaktadır. İlk bakışta algılanabilir. Ancak bu aşamada ele geçirilen anlam yüzeyseldir. Eğer söz konusu anlamın derinliklerine inmek istiyorsak, bakışımızı görüntü yüzeyinde gezdirmemiz gerekecektir. Gözlerin görüntü yüzeyindeki bu hareketine ‘’tarama’’ denir. Bu hareketin karmaşıklığına görüntünün yapısı ve onu alımlayanın niyeti etki etmektedir. Dolayısıyla, söz konusu tarama eyleminin asıl amacı olan görüntünün anlamının açıklanması, iki farklı niyetin sentezi olarak ortaya çıkmaktadır; biri görüntünün kendisinde belirgin olan niyet, diğeri de alımlayanın niyeti. Böylece görüntüler, örneğin sayılar gibi sembol-kompleksleri “doğrudan” göstermezler ama sembol-komplekslerinin yan anlamalarını içerirler: görüntüler yorum için yer bırakırlar. Tarayıcı bakış görüntü yüzeyi üzerinde dolaştıkça, daha önce zaten görülmüş bir öğeye yeniden döner ve böylece “önce”yi “sonra”ya dönüştürür. Bakış, aynı imgeye tekrar tekrar dönebilir ve öğeler arasında anlamlı ilişkiler kurar.
Fotoğraflama Davranışı: Fotoğrafçının ve makinanın tek ve bölünmez bir işlev haline geldiği, bir tür avlanma’ya benzetilebilir. Bu davranış önceleri hiç görülmemiş, ihtimal dışı yeni bilgilerin arayışını içeren bir süreçtir. Fotoğrafçı sınıflamaların seçiminde kendi estetik, epistemolojij veya sosyo-politik ölçütlerini uyguladığını sanabilir. Bunun gibi sanatsal, bilimsel veya politik görüntüler yaratacağına ve makinanın ise, bu süreç içinde yalnızca bir alet olduğuna da inanabilir. Fotoğrafçının ‘sanat’, ‘bilim’ ve ‘politika’ gibi kavramlara ne atfettiğinin yine kendisi tarafından anlaşılmış olması gerekir.
Bundan sonra da, söz konusu kavramların makine programına uygun bir biçimde dönüştürülmesi gerekir. Dolayısıyla hiçbir zaman naif, anlaşılamamış bir fotoğraflama davranışından söz edilemez. Fotoğraf kavramların bir görüntüsüdür. Dolayısıyla, fotoğraflama davranışının anlaşılması, varlıklarını aynı anda farklı düzeylerde sürdüren söz konusu bu yüzeyler için, bir giriş niteliğindedir.
Fotoğrafın Alımlanması: Herkesin yazma bilip, çeşitli metinler üretebildiği gibi, günümüzde herkes bir fotoğraf makinasına sahiptir ve onu kullanır. Yazıyı bilen biri çok doğaldır ki, aynı zamanda okuyabilir de. Ancak her fotoğraf çekebilenin söz konusu görüntüleri açımlayabileceği düşünülemez. Yazı yazanın ortografi ve dilbilgisi kuralları bilmesi gerektiğine karşın, fotoğrafı çekenin yalnızca makinanın talimatlarına uyması yeterlidir. Aygıta yeni teknolojiler uygulandığında söz konusu talimatlar da gittikçe basitleşmektedir.
Aynı şekilde anı fotoğrafı çeken herhangi bir kimsenin ürettiklerini açımlayamamasının bir nedeni de bu kişi ürettiklerini dünyaya ait kendiliğinden oluşan görüntüler olarak değerlendirir. Bu da, fotoğraf çekenlerin sayısı arttıkça, üretilen görüntüleri daha az açımlayabilecekleri gibi bir paradoksun ortaya çıkmasına neden almaktadır. Herkes fotoğrafın nasıl çekileceğini bildiğine inandığından, hiç kimse fotoğrafların açımlanmasının da gerektiğine inanmamaktadır.
Bir Fotoğrafın Felsefesinin Gerekliliği: Temel kavramlarımızı – görüntü, aygıt, program ve bilişim- gözden geçirdiğimizde hepsinin sonsuz döngü açısından aynı temele dayandığını görürüz. Görüntüler gözün üzerlerinde durmadan dolaşarak başlangıç noktasına tekrar geri döndüğü yüzeylerdir. Aygıtlar da sürekli aynı hareketleri gerçekleştiren oyuncaklardır. Programlar da, aynı öğeleri sürekli tekrar birleştiren oyunlardır. Bilişim ise, olasılık yönündeki eğilimden doğan, olası olmayan bileşkelerdir ve tekrar tekrar bu noktaya dönerler. Biz bu söz konusu dört kavramla, artık hiçbir şeyin kendini tekrarlamadığı ve her şeyin bir nedeni ve sonucu olduğu doğrusal tarihsel bağlamın dışında buluruz kendimizi. Artık içinde bulunduğumuz alan, nedensel açıklamalardan çok işlevsel açıklamalara gerek duymaktadır.
Fotoğraf felsefesinin amacı, aygıtın egemen olduğu bir dünyada özgürlük olasılıklarının incelenmesi olmalıdır. Ölümün kazai gerekliliği altında hüküm süren insan yaşamına nasıl anlam kazandırılması gerektiği de düşünülmelidir. Böyle bir felsefeye gerek vardır çünkü bu bizim tanık olabildiğimiz en son devrimdir.
Kitabın son bölümünde terimler sözlüğünden notları eklerken 1991 çok yakın bir zaman gibi ama kelimeler neden bize bu kadar uzakmış anlamaya çalışıyorum. Ya da çevirmenin titizliği diye düşünmeye başladım bile.
Terimler Sözlüğünden... Program – Açık ve belirgin öğeleri olan bileşkeler oyunu. Simge – Bilinçli ve bilinçsizce sıradanlaşan işaret. Kavram – Metnin temel öğesi Teknik Görüntü – Aygıt tarafından üretilen görüntüler. Aygıt – Düşünceyi taklit eden oyuncak. Deşifre Etme – Bir sembolün anlamını gösterme. Entropi – Olası bileşkelere doğru artan eğilim. Tarama – Bir durumu açımlayan dairesel hareket.
not: Kitabı merak edenler, İFSAK Kütüphane‘de 1D-1 sırasında kitabı bulabilirsiniz. Keyifli okumalar.
Vilém Flusser hakkında,
1920 yılında Prag’da doğmuştur. Felsefe alanındaki çalışmalarına 1939 yılında Prag Üniversitesi’nde başlamıştır. 1940 yılında Londra’ya 1941 yılında da eğitimini tamamladığı Sao Paulo’ya göç etmiştir. Felsefi ve bilimsel çalışmalarına paralel olarak, 1961 yılına kadar elektrik transformatörleri üreten bir fabrikanın yöneticiliğini de yapmıştır.
Dilbilim ve felsefe hakkındaki ilk makaleleri 1957 yılında Suplemento Literario do Estado de Sao Paulo dergisinde yayınlandı. 1962 yılında Brezilya Felsefe Enstitüsü üyeliğine seçildi ve Sao Paulo’da ki FAAP (iletişim ve insani bilimler okulu) tarafından da iletişim felsefesi alanında profesörlük ünvanı verildi. Birçok makalesi Avrupa ve Amerikan dergilerinde yer aldı. 1972 yılında İtalya’ya, 1976 yılında da Fransa’ya yerleşmiştir. Avrupa’da bir çok yerde, yaşadıktan sonra eşiyle 1981 yılında güneydeki Robion’a taşındıktan sonra ölümüne kadar burada yaşadı. (1991)
*******
*Dipnot bir konunun nereden alındığını gösteren bilgilendirme bölümüdür. (*) işareti ile gösterilir. Sayfa sonlarında altta karınca gibi küçücük kaldığından hiç kimse bakmaz ve “ben biliyorum bunları zaten” der, geçeriz. Bundan sonraki dipnotlarımızı okumadan geçmemeniz dileğiyle. Bu köşede İFSAK Kütüphane’den hep bir Dipnot* olacak.
Bize Ulaşın