Stanley Kubrick ve Arthur C. Clarke’tan öncü bir bilim-kurgu senfonisi.
Çevrildiği yıldan bu yana birçok bilim-kurgu filmine ilham vermiş, hâlâ benzersiz ve benzerinin yapılması cesaret isteyen bir sinema klasiği. İnsanın varoluşundan uzay macerasına atılmasına ayrı bir yorum getirmiş, kimi yerleri günümüzde de tartışıla gelmektedir. Stanley Kubrick ve Arthur C. Clarke ikilisinin birlikte çözümledikleri senaryo, iki benzersiz ürünün ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Stanley Kubrick bahse konu filmi, Arthur C. Clarke aynı isimli romanıyla bu konuda öncü kimliklerini tarihe yazdılar. Clarke’ın bilimsel kimliği, Kubrick’in sanatsal yaratısı, bilim ve sanatı aynı pota içinde eriterek ortaya benzersiz bir ürün çıkardı.
1968 yapımı filmin ilk bölümünde, maymuna benzeyen, insanın ilk atalarının olduğuna dair canlıların arasındayız. Sıradan yaşantıları içinde bir sabah kalktıklarında siyah bir sütunun dikildiğini fark ederler. Korku ve merakla bilinmeyene dokunup, zamanla bu taşın etrafındaki olağan yaşamlarına geri dönerler. Ama artık bir şeyler değişime uğramaya başlamıştır. Rekabet halinde ve birbirlerine üstünlük kuramayan iki kabile görürüz. Kabilelerden birinin lideri, bir hayvan kemiğini silah olarak kullanmayı keşfeder ve diğer kabileden birini öldürerek üstünlüğünü ilan eder. İnsanoğlunun ilk aleti ve ilk silahı bulup, ilk cinayeti işlemesi tasvir edilir. Havaya fırlatılan kemik bizi bir kaç milyon yıl sonrasına götürür.
Artık 2001 yılındayızdır ve insanoğlu uzay yolculuğuna başlamış bulunmaktadır. Aynı siyah sütün, insanlar için artık uğrak bir yer olan Ay da tekrar ortaya çıkar. Sütunun yaydığı sinyaller Jüpiter’i işaret etmektedir.
Bir süre sonra bu sinyalin peşinden Jüpiter’e gitmek üzere hazırlanan uzay gemisindeyiz. Yolculuk boyunca uyutulan bilim adamlarına refakat eden astronotlar ve geminin tüm idaresini elinde bulunduran bilgisayar HAL 9000 ile tanışırız. Bir tür yapay zekâ olan HAL 9000, tüm kusursuzluğuna rağmen bir hata yapar ve hatasını kabullenmeyerek astronotlarla bir savaş içine girer. İçlerinden birinin ölmesine yol açar, diğeriyle bir ölüm kalım savaşı içindedir. Savaşı kimin kazandığını söylemeden son bölüme atlayalım.
Son bölüm bizi görüntü ve müziğin egemen olduğu sürrealist bir yolculuğa çıkarır. Yaratıcı görsel efektlere klasik müziğin ölmez örnekleri eşlik eder. Kubrick, filmin müziklerinde Richard Strauss, György Ligeti, Johann Strauss II, Aram Haçaturyan gibi bestecileri seçmiştir.
Film, Stanley Kubrick’in en kişisel filmi sayılabilir. Filmin arka planında birçok göndermeler vardır. Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaş ve uzay rekabetine karşı bir sistem eleştirisi içinde görülür. Kemikten yapılmış silahtan, uzay silahlarına, özgürleşen yapay zekânın getireceği sorunlara dikkat çekmektedir. HAL 900, astronot Dave’in resimlerini görerek ona karşı bir kin güder. Çünkü kendisi resim yapamıyordur. Kubrick burada sanat ile insanın yaratıcı üstünlüğüne dikkat çeker.
Bu film hareketliliğe alışmış klasik sinema seyircisine sıkıcı gelebilir. 2001: A Space Odyssey filmini bir klasik müzik olarak düşünürsek, günümüz bilim-kurgu filmleri günün şartlarına göre şekil değiştiren pop müziktir.
Bize Ulaşın